Vedat Kan

Tarih: 08.06.2024 11:14

Yağmur yağar ıslanırım

Facebook Twitter Linked-in

Yağmur yağar ıslanırım 

Birileri bas bas bağırıyor “vatan elden gidiyor” diye… 

Başka birileri; küçükten de olsa bu güziden dadaşlar diyarının, köşelerinden bucaklarından kendi kıt akıl ve çabalarınca toplu iğne misali obruk açma niyetindeler.

Kâh, Hınıs’ta bilmem ne çatışması için sözde bahane aramalar, gibi. 

Kâh, adını Gazi Paşadan alan üniversitemizin içerisinde; annesine kendi dilinde teşekkür etmek isteyen öğrenci kardeşimizin, masumiyetini ve samimiyetini sakız gibi şişirip patlatmak isteyenler, gibi.

Kâh, bazı fakültelerde doğu ve güney doğu kökenli gruplaşmalar oluşturmuş gençlerimiz tarafından, bir takım kötü niyetli adımların önünü açmak için yapılan birliktelikler, gibi.

Oysaki gözümüzün önünde cereyan eden ve bu şehrin tamı tamına sekiz yılını zay edip, gelecekte ki seksen yılını tarumar eyleyen birisinin, akıl almaz ve keyfi uygulamaları sayesinde neleri kaybettiğimizin hesabına dahi düşemeden, bilinçli olarak yapılan bu yönlendirmeler, sadece ve sadece gündem değiştirmekten başka hiçbir şey değildir.

Ne acıdır ki; neleri kaybettiğimizin çetelesini tutmaya başlarsak şayet, 

Bu saydıklarımızın yanı başında, kıtlama çay olur. 

Artık dilimizin altındaki Erzurum şekerini ıslatır ıslatır içeriz.

Hem; zararın neresinden dönülürse kârdır mantığıyla, züğürt tesellisi tavrımızı takınalım ve her zaman yapmış olduğumuz Polyannacılık modumuzda, iyimser bir şekilde taklalarımıza devam edelim olmaz mı?  

Hem bilmiyor musunuz veya tahmin edemiyor musunuz ki?   

Sayın Rektörümüzün lüzumsuz ve bir o kadar da kalitesiz bir yönetiminden de ancak bu kadarı beklenirdi… 

Neyse. 

Bu kadarıyla da kurtulduğumuza şükredelim aslında…    

Bu son sekiz yılda yaşanan, sadece ve sadece beyin göçlerine baktığımızda ne demek istediğimizi veya neyi anlatmak istediğimizi umarım anlarsınız…

Gözümüzün önünden ne hocalarımız, ne değerlerimiz, ne insanlarımız kaçıp gitti…

Üniversitemiz normal şartlarda Türkiye’mizin değil, coğrafyamızın sayılı eğitim merkezlerinden birisi iken; bugün geldiği noktadaki durumunu izah edecek bir “akademik çalışmaya” ihtiyacımızın bulunduğunu benim kıt aklım idrak edebiliyor. Elinde bulunan maddi ve manevi imkân ve değerleri bu kadar bilinçsiz ve acımasız bir şekilde harcayan birisine, nasıl bir tavır takınılır merak etmemek elde değil.

Tıpkı bir mirasyedi misali gibi…

Hoyratça harcanan bir servet ve yaşanan lale Devri havasında bir sekiz yıl ve sonuç olarak koskocaman bir hiç ve dünyadan daha da büyük bir sıfır…  

Hangi dalına el atalım bilemedim ki?

Hepsi çürümüş, kurumuş ve küskünlüğünün yorgunluğu altında toprağa düşmüş, yüzlerce çınar kalıntılarını andıran değer.

Canlılığını koruyabilen birkaç korkak, cılız yeşillik dışında, elde kalan hiçbir şey kalmamış bu bahçede…  

Off... ki, ne offf.

Rezaletin biri bin para iken; etek boyundan geçtik, şortun rengine dahi “aman ha çocuklara karışmayın” diyerekten, şımarttığınız ve her gece kampüste yaşanan arbedenin adını gençler eğleniyor mantığıyla görmezden geldiğiniz, ilim yuvasından şimdilerde Ağrı’ya çocuk hastamızı sevk ediyoruz. Ameliyat için özel ve şehrimizde örnek olarak, tek olan, güzide olan, TEKEL olan hastanemize hasta sevki yapıyoruz.

Malzeme yok, hoca yok, asistan yok, var olanlar yeterli değil ve bir personel üç personelin işini görmekte iken, operasyon için bir yıl veya aylarca kim bekleyecek ki?

Kendi personelinizin ahını almışsınız farkında değilsiniz, bu şehir size ah etmiş çok mu?

En son ne zaman sadece şu hastanenin yönetimini kontrol ettiniz sayın hocam. Kim nerede ne yapıyor? Doğu Anadolu’ya, Doğu Karadeniz’e, Türki Cumhuriyetlerine kısacası Orta Asya’ya hizmet eden bir hastanenin durumu ne aşamadadır diye?

Kimin eli kimin cebinde diye?

Ahbap çavuş ilişkilerinizden zaman bulup, en son ne zaman her hangi bir personelinizle yönetici olarak karşılıklı bir bardak; çayı geçtim, su içtiniz? 

Hasbıhal edip “derdi var mı/yok mu” diye sordunuz?

Gerçi sizin umurunuzda değildir böyle şeyler. 

Kırmızı halı üzerinde yürümek, protokol uygulamaları içerisinde ekâbircilik oynamak varken, kimin umurunda ki üç beş hasta ve personel. 

Hem,

Bu arada, bizlere yapmış olduğunuz iyilikleri nasıl unutabiliriz ki? 

Egolarınız yüzünden burada kendi şehrimizde bedava muayene olduğumuz birbirinden değerli hocalarımıza, başka şehirlerde hem de milyonlar harcayarak muayene olmamızı size borçluyuz ya, bir de gidişinizin ardından rahmet mi okuyalım?  

Gidişiniz diyoruz da, “olmaz da- siyasettir bu dünü yarını belli olmaz” o yüzden es kaza Sayın Cumhurbaşkanım yeniden sizi atasa var ya; işte Erzurum’un kıyameti o zaman kopar. 

Biliyor musunuz hocam; sizden sonra size rağmen, bu şehrin kaybedecek bir sekiz dakikası dahi kalmamıştır.

Birilerinin, bilhassa yancı birilerinin “ hocamıza bu söylemlerinizle yazık etmektesiniz” dediğini duyar gibiyim, elbette haklılık payları vardır. 

Elbette ki hocamızın yapmış olduğu, sahiplenmiş olduğu, desteklediği güzel çalışmalar ve adımlar muhakkak vardır. Ammmaaa onlarda vazifelendirildiği ve keyfiyle birlikte, hükümdarlığını yaşadığı bu makamın gereği olsun değil mi? 

Görevi gereği diyorum…

Bütün bunları neden şimdi yazıyorsunuz diye soracak olanlara da şunu söylemek istiyorum. 

Dün yağan yağmur altında girişlerde ki kapıları kapatan ve “yassah hemşerim” mantığıyla alay edercesine, emir böyle diyerek; yıllardır Nasreddin Hocanın Mezarı misali olan girişlere birden bire barikat döşeyen güvenlikler olmasa idi, yine yazacağım yoktu!  

Mezuniyet törenleri adı altında yaşanan ve bu şehrin bütün dinamiklerinin altına, dinamit koyarak patlatmak isteyen ahlak çöküntüsü misali “etliye sütlüye karışmayın” zihniyetiniz olmasa idi yine yazacağım yoktu.

Terör ve bağlantılarına müsamaha gösteren, taşkınlıklara müsamaha gösteren, gruplaşmalara ve dahi sataşmalara müsamaha gösteren “çocuklara karışmayın” zihniyetiniz olmasa idi yine yazacağım yoktu.

Adı; Üniversite ve Araştırma Hastanesi olan, yokluğun ve kimsesizliğin merkezi haline gelmiş hastanenizde bırakın normal muayenelerin rutinini, dahi parasıyla muayene olmak isteyen yüzlerce ve hatta binlerce kişiden banka kaydına girilmeksizin, post cihazlarına günlük veya gündelik ara ara arıza verdirerek, nakit para alma alışkanlığınız olmasaydı yine yazacağım yoktu. 

Daha yazayım mı?

Bu arada okullara, yollara, bahçelere, kolaylık tesislerine, şehirler arası otogarı andıran oto parklarına, duraklarına henüz gelmedim!

Özellikle;

Okullara henüz gelmedim!

Bunlar yüzeysel atılan kulaçlar, derine dalma yapmıyoruz, çünkü size yazacağımız her kalem kelime “bu şehrin ayıbı olarak” anılarda kalacak, ondan korktuğumuz için yazmadık!

Velhasılı kelam hocam, umarız ki vicdanınız rahattır.

Amma velâkin;

Dilediğimiz gibi kalem çalamadık o yüzden bizim değil, onu bilesiniz.

Bu arada o mezuniyet töreninde annesine kendi öz dilinde teşekkür etmek isteyen öğrenci kardeşimizin yerinde başka bir öğrenci olsa idi tepkimiz yine aynı olur muydu, merak ettim doğrusu…

Mesela 1,70 lik sapsarı bir Rus güzeli olsa idi. Ukraynalı ve mini etekli bir bir kız öğrenci olsaydı ve kırmızı ruj sürülmüş dudaklarını uzatarak “ya tebe duzhe lyublyu” deseydi, bir Yunan güzeli olsaydı “se agapo para poly” deseydi tepkiniz aynı mı olurdu?

Bırakın tirübünlere oynamayı, saha içerisine dönerek bu takımın galip gelmesi için uğraş verelim. Topu taca atıp durmakla veya zamana oynamakla bu işler yürümez. 

Allah aşkına samimi olalım. 

Yağmur yağdı ıslandık ve kralımızın bütün çıplaklığı ortaya çıktı iyi mi… 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —