Gökalp Şentürk

Tarih: 06.11.2023 08:42

“MÜSÜLMANLARDAN(!)KAÇIP; İSLAM’A SIĞINDIM.!”

Facebook Twitter Linked-in

Türk dostu Pakistan’ın milli şairi Muhammed İKBAL der ki:
“MÜSÜLMANLARDAN(!)KAÇIP;
İSLAM’A SIĞINDIM.!”

Şer odaklı olmayalım ki dünyada nefret tohumunu üretmeyelim.

Aynı bağın bülbülüyüz biz. 
Güle birlikte yanarız, yeter ki gaflete düşüp de dikene kurban gitmeyelim.

Hoşgörü elbiselerimizi ütüleyelim güzelce.

Sevgi ,emektir." diyor Cengiz Aytmatov, Selvi Boylum Al Yazmalım adlı eserinde.

"Sevginin kantarı, fedakarlıktır." diyor 
Hz. Mevlana’da.

Cevr-ü cefaya, naz ile ezaya tahammüldür sevgi. Şikayet erbabının, rahatlık düşkünlerinin sevgiden nasibi olamaz.

Yunus Emre ne de güzel söylemiş
“Yaratılanı severiz Yaradan’dan ötürü” diye.

Hz. Mevlana’da aşağıdaki dizelerinde sevginin, gönül yapmanın binlerce haccetmekten daha makbul olduğunu belirtmiştir;

“Bir gönül yapmak, Hacc-ı Ekberdir. 
Binlerce Kabe yapmaktan bir gönül almak daha iyidir.

Kabe, Hz. İbrahim’in binasıdır,
Gönül ise Yüce Allah’ın nazargâhıdır.”

Bir insanın dili güzel mi, her şeyi güzeldir. Dili kötü mü, isterse yüzü ay parçası olsun.

Dil güzelliği Rıza-yı Bârî için kimseyi kırmamaktır.

Yaradılışı güzel insanların dilide güzeldir. Işık olma yolunda ışık saçarlar etraflarına.

Kainatın sadece bir zerresi olduğuna idrak etmiş tevazu sahibi gönüller rahmete, nimetlere şükrederler.

Dava arkadaşlarına, gönüldaşlarına yol gösterirler.

Ruhî-i Bağdadî'de der ki:
"Sanma ey hâce ki senden zer ü sîm isterler,
Yevme lâ yenfeu’da kalb-i selîm isterler..."

{Ey hoca sanma ki senden altın ve gümüş isterler. Hiçbir şeyin fayda vermeyeceği günde tertemiz ve sapasağlam bir kalp isterler.}

Akşam dergaha dönen dervişe 
iki soru sorulurmuş:
1-Bugün kalp kırdın mı.?
2-Namazlarını kıldın mı.?
Birinci soruya EVET diyen dervişe ikinci soru sorulmazmış.

Bu soruyu soracak tekke kalmadı bugün. Ama soru eskimez ve her asırda güncelliğini  kaybetmeyecek 
bir soru.

KİBİR...Kendini  beğenme ve  bir nevi hastalık belirtisidir. Bu ya aşağılık duygusu denilen bir saplantının değişik bir biçimde tezahürü  veya cehaletin, aldanmanın bir sonucudur.

KİBİR…Kabalığın, hamlığın, yetişmemişliğin, hayalperestliğin tezahürüdür.

Kerameti kendinden sanma;
Güneş, sen olmasan da doğup batacak.

Sabahtan akşama “BEN(!)” diyerek etrafındaki varlığı titreten beşer kendini kainatta güneş  yerine koyarda fark etmez dünyanın onun çevresinde dönmediğini feleğin tokadını yemeden.

Cenab-ı Allah ayet-i kerimelerinde mealen buyuruyor ki;

“Allah kendini beğenen ve her zaman böbürlenen  kimseleri sevmez”.

Diğer bir ayet-i kerimede “insanların kendini büyük görerek yüzünü çevirme. 
Yolda şımarık çalımla yürüme. Zira Allah kibir taslayan kendini beğenip övünen hiç kimseyi sevmez.”

Hz. Bilal (r.a) ezan okuyuşunda 
yakarışla “Hayye”yi…”Heyye” diye okurdu…

Bu nedenle Dırar Mescidi’nin münafık tipleri geldiler…dediler ki;
“Ey Peygamber...Ey Yaratıcının Elçisi… Güzel söyleyen müezzin getir.! ‘Hayye ale’l felah’ sözünü hatalı okumak ayıptır.!”

Sevgili Peygamberimiz öfkelendi;
“Ey alçaklar.! Allah katında Bilal’in ‘Heyye’si’ yüz Hayye ve dedikodudan  daha iyidir.!”

Bu yüzden deriz ki;
-Dervişliğiniz yoksa…Kibir abidesi fitne, fesat, münafık iseniz;
-CİHANGİR OLSANIZ NE YAZAR.!

Umreye giden bir hocamız Uhud dağına uzun uzun bakıp sormuş;

-Okçular tepesini terk eden sahabeler kimdi?

Cevap yok..

Tekrar etmiş..
-Okçular tepesini terk eden sahabeler kimdi?

Sonunda dostları mahçup bir şekilde;

“-Bilmiyoruz hocam” demişler.

İşte o an her birimizin beynini, kalbini titretmesi gereken şu kelamlar dökülmüş dilinden..

-Okçular tepesini terk eden sahabeler kimdi? İnanın bunu ben de bilmiyorum...

Aslında hiç kimse bilmiyor.
Bu asla İslam tarihinde de yazmaz..

Hatta o okçular kimdi öz çocukları da bilmez, eşleri de bilmez.

Çünkü Ashab-ı Kiram kimseye söylememiş, saklamış. Ağızlarından bu konu hakkında hiçbir şey çıkmamış.

Hatta ve hatta yıllar sonra Cemel, Sıffın gibi hadiselerde birbirlerine ters düştükleri vakitlerde bile;

“-Sen zaten Uhud'da da tepeyi terketmiştin!" dememişler...
Orada dahi birbirlerini hataları ile vurmamışlar.

Bu nasıl güzel bir ahlak böyle...

Bizler Uhud'un aslında bir yenilgi değil zafer olduğunu yeni anladık..

Birbiri hakkında konuşmak için en ufak bir fırsatı kaçırmayan, hatta “amaan olanı söylüyorum, benim niyetim temiz” diye nefsini aldatıp ağzından akan kardeşinin ölü etinin kanlarını temizleyeceği en ufak bir fırsatı kaçırmayan bizlerin buradan alacağı çok ders var...

Şu sözleri mıhlayalın gönlümüze ve şeytanın bize her yaklaştığı an tekrar edelim..

-Hayatında kimsenin ayıbını örtmemiş biri, Uhud şehidi Hazreti Hamza'ya ne yüzle Fatiha okuyabilir ki?

Rahmetli Başbuğumuz 
“Türk Devlet geleneğine" bağlı devletin varlığında yok olma halet-i ruhiyesine ulaşmış büyük bir devlet adamıydı. Edebe önem verirdi. Yetiştirdiği ve ona gönül veren milyonların da edepli olmasını isterdi.

Devlet Bahçeli Bey’de hem Başbuğumuzun hem de rahmetli Dündar Taşer büyüğümüzün dizi dibinde yetişmiş, makam odasına giren küçük kız çocuğu karşısında dahi çeketini ilikleyen edebli, ferasetli, cömert, merhametli, imanlı bir devlet adamıdır.

Ülkücülük EDEP üzerine inşa edilmiştir. Temeli Türk Töresidir. Türk Töresinde “kadim dosta” kötü sözler söylemek yoktur.! Hele de müşterek bir mazi var ise...
Gökalp Şentürk


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —