Türkiye’de siyasetin sert rüzgârları hiç eksik olmuyor. Ancak son günlerde yaşananlar, artık alışılmışın da ötesine geçti. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması, siyasette taşları yerinden oynatacak türden bir gelişme. Peki, bu olayın arka planında ne var? Hukukun üstünlüğü mü, yoksa siyasi bir hamle mi?
Gözaltı Süreci ve Suçlamalar
İmamoğlu’na yöneltilen suçlamalar oldukça ağır. Yolsuzluk, terör örgütleriyle bağlantı ve sahtecilik iddiaları… Elbette ki hiçbir siyasetçi, hukukun üstünde değildir. Eğer gerçekten suç işlediyse, bağımsız bir yargı süreci işletilmelidir. Ancak burada dikkat çeken nokta, zamanlama ve yöntemdir.
İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’a karşı en güçlü rakiplerden biri olarak görülmesi, bu olayın siyasi bir hamle olduğu şüphelerini doğuruyor. Geçmişte benzer senaryoları gördük. Rakipleri bertaraf etmek için yargı yoluyla operasyon düzenlenmesi, Türkiye’de yeni bir yöntem değil. Muhalefet, bunun “seçim mühendisliği” olduğunu söylüyor.
Diploma Tartışması ve Seçim Engeli
Gözaltı süreciyle eş zamanlı olarak gündeme gelen bir diğer konu, İmamoğlu’nun üniversite diplomasının iptali oldu. Eğer diploması geçersiz ilan edilirse, bu onun yeniden aday olmasını engelleyebilir. Daha önce de muhalefetten bazı isimlerin seçilmeye uygun olmadığı yönünde kararlar alındığını biliyoruz. Bu durum, iktidarın seçim sürecini kendi lehine dizayn etmeye çalıştığı yorumlarına neden oluyor.
İstanbul’u Kaybetme Korkusu
İktidar açısından İstanbul’un önemi büyük. 2019’da büyük bir sürprizle kaybettikleri İstanbul’u geri almak istiyorlar. Çünkü İstanbul, ekonomik ve siyasi anlamda Türkiye’nin en kritik şehirlerinden biri. İBB’nin gelir kaynakları ve kamu ihaleleri, iktidar için hayati bir öneme sahip. 2024 yerel seçimleri yaklaşırken, İmamoğlu’nun tasfiye edilmesi, AK Parti’nin İstanbul’u tekrar kazanması için kritik bir hamle olabilir.
İmamoğlu ve Muhalefet İçin Yeni Bir Dönem
Bu operasyon, İmamoğlu’nun siyasi kariyerinde yeni bir dönemin başlangıcı olabilir. Eğer bu süreci doğru yönetirse, mağdur algısı üzerinden daha da güçlenebilir. 2019’da iptal edilen seçimde nasıl büyük bir zafer kazandıysa, bu olay da ona yeni bir ivme kazandırabilir. Ancak muhalefet dağınık ve zayıf bir görüntü verirse, iktidarın hamlesi başarılı olabilir.
Türkiye, hukukun üstünlüğüne gerçekten inanıyorsa, bu sürecin şeffaf ve adil bir şekilde yürütülmesi gerekir. Ancak bugüne kadar yaşananlar, bunun pek mümkün olmayacağını gösteriyor. 2023 seçimlerinde olduğu gibi, 2024 yerel seçimlerinde de yargının siyasete alet edilmesi, Türkiye’de demokrasinin geleceği açısından ciddi soru işaretleri doğuruyor.
Son söz, her zamanki gibi milletindir. Bu sürecin sandıkta nasıl bir karşılık bulacağını hep birlikte göreceğiz.