Gazze'de yaşanan felaket, sadece bir toprak parçası üzerindeki bir çatışma değil; insana, insanlığa ve vicdana karşı işlenmiş bir suçun acı dolu bir yüzüdür. İsrail'in Gazze'deki toplu katliamları, sadece Filistin halkı için değil, tüm insanlık için bir utanç kaynağıdır. Bu trajediyi anlatırken, daha gerçekçi, daha insani, daha vicdani ve cesur bir şekilde ifade etmek zorundayız.
Gazze'de yaşananlar, her gün onlarca masum insanın yaşamına mal oluyor. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve savunmasız siviller, hiçbir savaşta dokunulmaması gereken hastanelerde, okullarda, camilerde ve kiliselerde ölüyor. İsrail, Gazze'de bombaları yağdırarak sadece binaları değil, umutları, hayatları ve insanlığı da yerle bir ediyor.
Bu felaketin gölgesinde, Batı dünyasının suskunluğu ve çifte standartları daha da belirgin hale geliyor. İnsan hakları, demokrasi ve medeniyet kavramları adına kürsülerden konuşan Batı, İsrail'in Gazze'deki sivilleri hedef almasına sessiz kalıyor. Bu sessizlik, Batı'nın insan hakları vurgularının sadece bir maske olduğunu gösteriyor.
İsrail'in bu acımasız saldırıları sürerken, Batılı ülkeler İsrail'i desteklemekten geri durmuyorlar. Ziyaretler, açıklamalar ve ortak bildirilerle İsrail'e destek veren Batı ülkeleri, Gazze'deki vahşeti meşrulaştırıyor. İslam ülkelerinin liderleri ise, bu barbarlığı sadece kınamakla yetiniyorlar, bazen sadece kağıt üzerinde, çıkarlarını koruma uğruna.
İsrail'in hedefi, sadece Gazze ile sınırlı değil. İsrail bayrağındaki iki mavi çizgi, Nil ve Fırat nehirlerini temsil ederken, aralarındaki altı köşeli yıldız, İsrail'in hayalini kurduğu genişlemeyi sembolize ediyor. İsrail bu hedefini gizlemiyor, aksine ilan ediyor. Gazze'deki vahşet, sadece bir hedefin parçası olarak görülmeli; İsrail'in gerçek amaçları daha büyük ve daha korkutucu.
İsrail, bu katliamları meşrulaştırmak için "insandışılaştırma" stratejisini kullanıyor. İnsanları hayvanlaştırarak, onları ölüme terk etmeye çalışıyorlar. Savaş suçları ise sivil alanları, hastaneleri, okulları ve temel altyapıyı hedef alarak açıkça işleniyor. İsrail'in siyasi liderleri, "insansı hayvanlarla savaşıyoruz" gibi ifadeler kullanarak suçlarını meşrulaştırmaya çalışıyorlar.
Gazze Şeridi'nde su ve elektrik kesintileri, binlerce insanın evini terk etmesine zorlayan talimatlar ve sivil bölgelerin yoğun bombardımanı, soykırımsal bir misilleme olarak kabul edilebilir. Tarihin gördüğü en asimetrik savaşlardan birine tanıklık ediyoruz.
Ancak sessiz kalmak yerine, insanlık onurumuz, vicdanımız ve cesaretimizle bu trajediye karşı ses çıkarmalıyız. Dünya Liderleri, yangını körüklemek yerine, gerilimi azaltma ve şiddeti sona erdirme çağrısında bulunmalıdır. Çünkü bu trajedi, sadece Gazze için değil, tüm insanlık için bir testtir.
İsrail'in din devleti olduğu ve "Vadedilmiş Topraklar" ideolojisiyle topraklarını genişletmeyi hedeflediği gerçeğini görmezden gelemeyiz. Bu hedefler, sadece Gazze ile sınırlı değildir; bu coğrafyadaki diğer ülkeler de bu hedefin parçasıdır. Filistin halkının yaşadığı acılara rağmen, Hamas'ın eylemlerini Filistin halkının yararına olmadığını iddia etmek, gerçekleri görmemek anlamına gelir.
Şu anda Filistin'de yaşananlar insaniyetle ilgili bir durum, burayı elbette önemsiyoruz ama burada daha önemsenmesi gereken şey bütün Ortadoğu'da ve Türkiye'yi de ilgilendiren boyutuyla yeni bir oluşum başlıyor. O yüzden bu konuya bizim yaklaşımımızın çok dikkatli, çok itidalli ve çok akıllıca olması lazım.
Gazze'de yaşananlar sadece Gazze için değil, tüm Ortadoğu ve dünya için bir meseledir. Bu nedenle, insanlık adına, bu trajediye karşı daha fazla ses çıkarmalıyız. Bu trajedinin, insan hakları, adalet ve barış için bir çağrıya dönüşmesi gerekmektedir.