Vedat Kan

Tarih: 14.05.2024 09:09

Bugün Salı ve benim bir şeyler yazmam lazım…

Facebook Twitter Linked-in

Bugün Salı ve benim bir şeyler yazmam lazım…

Ekmek gibi su gibi ve hatta aldığım nefes gibi oldu artık yazmak.

Her acıktığımda nasıl ki midem doysun diye bir şeyler atıştırıyor isem, susadığımda birkaç yudum su içiyor isem ki çayın yeri başkadır, işte o zaman gözlerimde bir canlılık meydana gelir ya…

Ama

Çay olmazsa olmaz.

Ve bugün Salı…

Bir şeyler yazmam lazım.

Konu çöplüğünde yaşadığımız bu ortamda, kaleme alabileceğimiz düzeyde bir konuyu seçemeyişimiz aslında berbat bir halde olduğumuzun göstergesidir.

Attığımız her adımda, aldığımız her nefeste ve gördüğümüz her harekette onlarca konu yatıyor. 

Eğitimden, sağlığa. 

Tarımdan, hayvancılığa.

 Üretimden, tüketime değin onlarca, yüzlerce ve hatta binlerce konu başlığımız var.

Bir sana, bir bana dercesine paylaştırma yapmaya kalksak ne gün yeter, ne de hafta.

Ama bugün Salı ve benim bir şeyler karalamam lazım… 

Başarısızlıkları başarı gibi mi gösterelim, yoksa başarıları başarısızlık gibi mi? Yok, yok; biz iyisi mi iyileri kötü, kötü olanları da iyi, hem de çok iyi gösterelim.  

O kadar iyi gösterelim ki, kendimiz bile yazdıklarımızın karşında şüpheye düşüp, şaşırıp kalalım.

Olmamış işleri harika bir şekilde olmuş gibi gösterip, olmuş ve faydalı olanları da sumen altı edip bahse dahi açmayalım. Olmadı yok sayalım, saydıralım ve hatta kamuya farklı aktarıp, kötüleyelim. 

Her zaman tribünlere oynayalım, o taraf hem kalabalık hem de seyircide katkı vardır, alkış vardır, şa şaa vardır. 

Yani uzun lafın kısası tik-tokçuluk yapalım. 

Hani şu kısa bir süre önce sona eren seçim çalışmalarında bazı başkan adaylarımızın yaptığı gibi…

Çıkalım birkaç medya yayınına atıp tutalım. 

Hızımızı alamayıp kendimizi dünyanın bir numarası olarak görmeye başlayıp, unutalım her şeyi. 

Hatta bizi oralara kadar getiren bütün emekleri, oralarda olduğumuz süre boyunca bir şeyler aktarıp bizi şirin göstermeye çalışanları, yani bizim için emek sarf edenleri…

Hepsini unutalım.

Bir teşekkürü dahi çok görüp, teşekkür bile edemeyecek kadar da umursamaz olalım.

 Ve bu umursanmazlık dünyasının renkli kareleri içerisinde, halkımıza masal tarzında bir şeyler anlatalım. Sonra kazanırsak şayet, başarı olarak bizimdir. Yok, eğer kazanamaz isek daha büyük bir başarı olarak gösterip, bizi görmeyen halk kaybetti der çıkarız işin içinden. 

Başarısızlıklarıyla övünen birilerini aramak isteyen gelsin yanıma. Ona istemediği kadar malzeme veririm. 

Yanlış anlaşılmasın;

Biz öyle bugün bir menfaatimize set çektikleri için yıllar öncesinden kirli çamaşır çıkarıp ipe asanlardan değiliz. Hani geçenlerde birileri yazmıştı “vay sen misin beni o kapıdan içeri almayan, zaten sen bundan tam 30 yıl önce falan makamda iken şunu yapmıştın” dercesine…

Adamın üzerine gülerler hem de bir yerleriyle.

Hem biz,

Aba altından sopa gösterip, yer misin diye soranlardan da değiliz.

Benim fikirlerim, senin fikirlerini köşe başında döver mantığı da olmaz bizde…  

Bizim aslında; fani olan, bir gün “hiç” olacak olan, toprağa girdiği andan itibaren birkaç saat sonra unutulacak olan kimselerle işimiz de olmaz,

 Ama ne yazıktır ki bugün günlerden Salı 

Ve 

Benim bir şeyler karalamam lazım. 

Aslında öyle bir mecburiyetim de yok, gerçi ne zaman canım isterse o zaman yazarım ve kalemimin mürekkebi de tükenmeyen cinstendir, kimselere şirin görünmek gibi bir derdim de yok hamdolsun, lütfen uzatılan tokalaşmaları sevmem, tanıyamazlıktan veya görmemezlikten gelenlere bayıldığım da söylenemez, kendisini bulunmaz bursa kumaşı zannedenlere karşı makas olmaktan da çekinmem ama nedendir bilmem bugün takıldım salıya vesselam.

Bugün Salı ve benim bir şeyler karalamam lazım…  


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —