Bu şehirde güzel şeyler de oluyor… (2)
Erzurum’a gelmem için bana birkaç sebep gösterebilir misiniz? Diye bir soru sorsam; bu sorumuza acaba kimler, kaç maddelik bir cevap ve karşılık verir veya cevap vermeden bir önceki yazımızda bahsettiğimiz “felaket tellalları” gibi “ne var kardeşim, ne için gelelim” diyerek işin içerisinden çıkacaktır, hep merak ederim.
Bu sorunun cevabını, bize bu kadim şehire; il dışından gelmek isteyen birçok insanın sorduğunu tahmin edebiliyorum.
Her ne kadar bir Doğu Ekspresi kadar değerimiz, ilgi çeken yanımız ve bu katarı bir geceliğine dahi olsa, gara çekecek cazibemiz olmasa da, yine de bizim de meydana çıkarabileceğimiz, kendi ağırlığımızda birkaç pehlivanımız bulunmaktadır.
Birilerinin hemen, yine mi Doğu Ekspresi? Dediğini duyar gibiyim efendim!
Evet, maalesef yine.
Ve hep olacak.
Ama o konu bambaşka ve daha detaylı bir konu olduğu için ara ara kayda alır, hatırlatmamızı da yaparız. Elbet bir gün olur diye de umudumuzu saklar dururuz.
Şimdi gelelim asıl konumuza!
Bizim de bu meydana çıkarabileceğimiz birkaç pehlivanımız vardır elbet demiştik değil mi?
Gerçi bizim şehrimizin tarihi yüz yıl öncesine kadar gidemediği ve anılacak her hangi bir maddi veya manevi değere sahip olmadığı için nesini anlatalım bilmiyoruz ama hayal kurmaktan öte bir şeyimizin de olmadığı aşikârdır.
Maalesef hayal kurmuşuz.
Kurmaya da devam ediyoruz, edelim de…
Mesela;
Hayal bu ya, bizim şehir olarak Cumhuriyetten kalma ve aynı adı taşıyan bir caddemiz vardır gerisi hayal olsun.
Bizim adı ile yaşadığımız ve gurur duyduğumuz ama maddelerinin her hangi bir özelliğini dahi yaşayamadığımız bir kongre sürecimiz vardır. Bu kongre sürecimizde sanki de hep bir takım “ilk” leri yaşıyormuşçasına gurur duyarak, bir şeylere sahip çıkma hayalimiz hep var olsun.
Daha öncesine inmek gibi bir akıl tutulmasına uğradığımızda, yüzlerce yıl gerilere gidebilseydik acaba nelere sahip olurduk, onun hayalini kurmaya başlarsak eğer rüyada olduğumuzu da aleni olarak hissedebilirdik.
Mesela üzerinde bulunduğumuz coğrafyamızın bize bahşettiği, bir koskocaman heybetli dağımız olsaydı. Bu dağda kızzek kayarak günümüzü gün, yazları olmayan kışımızı şen eyleseydik diye hayal kurardık, ne güzel olurdu, değil mi? Ağalarımız o heybetli dağda kendilerine özgü kibir edasıyla bizlere yüksek tepelerden bakarken, bizler de bahardan toplamış olduğumuz çalı-çırpı ve gevenlerin sayesinde, ısınmak için yaktığımız teneke sobalarımızın kendisine dahi katkısı olmayan ateşi etrafında, ellerimize “ha-ho” yaparak günümüzü gün ederdik.
Hayal bu ya; ateşi gördüğünde yanan ve ısıttığı suyla çimebildiğimiz, ateşinde aş pişirebildiğimiz ve hatta bizi teneke sobaların harlı kenarından kurtararak yaza kavuşturacak bir dumanımız olsaydı. Bağırarak yardım istediğimizde yanı başımıza uçarak gelen bir kuşumuz olsaydı ve tez elden bizi dermana kavuştursaydı. Özlemiyle gurbet elde sesine hasret kaldığımız karasevdamıza türküler çığırırken, sanki de bizi dinliyormuş hissine kapılıverseydik…
Hayal kurmaya devam edelim mi yoksa bu kadarı şimdilik yeterli gelir mi?
Bu şehirde güzel şeyler oluyor derken; hayal kurmaktan çıkıp, gerçeğe dönüş yaparak elimizde var olan değerlerin kıymetini idrak edebilmektir amacımız.
Hep kaleme aldık ve bıkmadan usanmadan yeniden ve yine kaleme alacağız ki; bu şehir var olduğu tarihlerde, dünya üzerinde çoğu devlet yok idi…
Daha ne olsun demek yerine,
Ne var kardeşim demek, ne yapılmış kardeşim demek pek samimi gelmiyor bize.
Mesela sanayi şehri olma yolunda atılan çok güzel adımlarımız var.
Ve farz edelim ki daha yeni adım atılarak, ilk kez atılım yapılıyor sahip çıkmayalım mı?
İki Üniversitemiz var, 20 ilçemizin her birisinin ayrı ayrı güzelliği, zenginliği ve kelimelerle ifade edilemeyecek değerde insanımız var sahip çıkmayalım mı? Ne var kardeşim demek yerine, yeterli değil daha fazlası lazım demek daha mantıklı gelmez mi?
Pazarlama tekniğimizi değiştirerek, menfaat odaklı bu şehire sahip çıkmamız gerekmez mi? İlk önce kendimizi değiştirerek, geliştirerek ve vicdan-ı muhasebe yaparak bu şehrin var olan değerlerini ortaya koyarak, şehrin ve halkın kazanımına katkı sunmak gerekmez mi?
Bu şehirde gerçekten çok güzel şeyler oluyor.
Hem de son çeyrek asırda ve öncesinde olmadığı kadar.
Hem de hemen her sektörde, her dalda, her alanda…
Sahip çıkar isek kazanacak olan elbette ki bu şehir ve insanı olacak.
Nasıl mı?
Önce ayağa kalkalım ve etrafımızı kontrol edelim.
Bakmak için değil, görmek için etrafı kontrol edelim.
Ve başlangıçta sorduğumuz soruların cevaplarını da sırlamaya başlayalım artık
Olmaz mı?
Erzurum’a gelmek için sebebimiz ne olsun?