Vedat Kan

Tarih: 15.02.2023 08:15

Arada Bir Nefes Almayı Deneseniz…

Facebook Twitter Linked-in

“Nerede bu devlet” çığırtkanları görevlerini layıkıyla yapıyor, görüyoruz. Birilerinin havayı kokladıktan sonra puslu meydanlara inip kendi etraflarında nasıl teneke çaldıklarını ve kendi şarkılarını nasıl seslendirdiklerini, kulaklarımızı kapatarak ta olsa dinliyoruz. Birilerinin “benim atım senin atını geçer” mantığıyla ortalıkta nasıl reklam peşinde olduklarını ne yazıktır ki esefle izliyoruz. Kumbarasını kırmadan öylece getirip, harçlıklarıyla toplama merkezlerine, yardım kabul merkezlerine bırakan 5-6 yaşlarındaki çocuklarımızın iyi niyetini, akşama kadar çalışıp aldığı yevmiyesini el sürmeden bırakan gençlerimizin samimiyetini, gözleri görmediği halde, 80 yaşında elleri dahi tutmazken dokumuş olduğu yün çorapların asaletini sizin reklamlarınıza alet eder miyiz zannettiniz? Kimin nerede ne yaptığı bu aşamada zaten umurumuzda değil. Samimi olan, gönül veren, attığı adımın bir can için fayda getireceğine inanan zaten sahada ve sessiz bir biçimde Yaradana sığınarak işini yapıyor. Reklam onun neyine, taşa toprağa karışmış canların hüznü almış başını derde, kimin ne dediğinin ne önemi var. Velev ki bu saatten sonra… Devlet; bütün imkânlarıyla ve hatta kadrosuyla orada, halk bütün samimiyetiyle orada, orada olamayanlar ise dualarıyla orada, Dünya Devletlerinin büyük bir çoğunluğu yalansız bir sıcakkanlılıkla orada, İnsanlık yeni bir tarih yazıyor ve birilerinin bu kenetlenmeden rahatsız olduğu da apaçık bir şekilde ortada. Kimin atının, kimi geçtiği umurumuzda değil. Yardım etmek isteyen her türlü yapar. Ben senin alanına girmem, sen benim alanıma girme safsatası boş konuşmadan öte bir şey değildir. Devlet her zaman başta gerekir ve Allah’ın izniyle de öyledir. Dünyanın takdirle karşıladığı bir kucaklama ve birlik olma kavramını, içimizdeki birkaç şovmene harcatacak kadar da aklımızı yitirmedik. Aklıselim oturup, mantıklı adım atmanın kime ne zararı var anlayamadık gitti. Bu kutsi görev esnasında elbette ki aksamalar, eksiklikler, gecikmeler yaşanacak ve yaşanıyor da. Ne yapalım o zaman, her işi bırakıp tartışmaya mı başlayalım. En azından sahada görev yapan yüz binlerce insanın emeğine saygı duyalım, amaçlarına, katkılarına, umutlarına saygı duyalım. Gözyaşlarının sevinçten midir, üzüntüden midir ayırt etmeden rengine bakalım ve aynı olan bu renge saygı duyalım. Ve şu iş bitsin… Acılarımızı bir saralım, defteri kapatmadan ve tarihin tozlu raflarına atmadan hesaba otururuz o vakit. Cumhuriyetin 100. Yılında artık bu olmaz ise olmazlardandır. İşte şimdi gerçek Türkiye Yüz Yılı başlıyor. Kimlerin müteahhitliğe soyunarak prestij inşaatları varmış, kimler rant elde etmek için insan canını hiçe sayarak malzeme hırsızlığı yapıyormuş, kimler bu olanlara ruhsat veriyormuş, kimler bir araç içerisinde “ben senin direksiyonunu tanımıyorum diyerekten” ikinci direksiyon yeri açıyormuş, kimler bu vatandaşın acılarından nemalanıyormuş, kimler hiçbir platformda beceremediği siyaseti bu insanların acısı üzerinden yapmaya kalkıyormuş, hepsi bir bir dökülür ortaya. Bu halk; her zaman olduğu gibi birlik ve beraberlik içerisinde Devletinin de, milletinin de yanındadır. Şimdi hiç zamanı değil, acımız taze ve yardım bekleyen milyonlarca canım var benim. Erzurum’un değerlerinden Rahmetli Naim Hocamızın ifade ettiği gibi, şu sayfayı bir çevireyim… Hiç kimse makineli tüfek gibi boşuna nefesini harcamasın ve arada bir nefes almaya baksın.
Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —