ALLAH İLE KULU ARASINDAN ÇEKİLİN!
Evvelâ kendi hayrımız için aradan çıkalım..
Hepimizin çokça duyduğu, eskilerin de çok kullandığı ancak çoğu zaman mânâsındaki derinlik hissiyle söylenmeyen bir cümledir...
"Allah'la kul arasına girilmez"
Bu sürekli söylenir de niye mânasının derinliği düşünülmez!
Neden neredeyse şirke dayanan yorumlar yapılır!
Kul yaptığı iyi ya da kötü her şeyin karşılığını sadece Rabbinden alacaktır, biliriz..
Hal böyle iken; nedendir herkesin hakkında yaptığımız yorumlar, yargılamalar veya suizanlar?
Biz kulların asli görevi; öncelikle kendi nefsini kul etmektir. Sonrasında da yakından uzağa sıralamayla, Kur'anı Kerimde bir çok ayette bize Rabbimiz tarafından emredilen "İyiliği emredip,(yaptırıp) kötülükten sakındırmak"tır.
Bizler bu ayetleri veya peygamberlerin din tebliği konusundaki tavsiyelerini sebep gösterip, çoğu zaman kaş yaparken göz çıkarıyoruz sanki..
İyiliği anlatıp, kötülükten sakındırmak emirdir evet, ama bunu yargılayarak, hüküm vererek yapamayız, yapmamalıyız!
Bu tarz yargılayıcı veya hüküm verir nitelikte cümleleri; maalesef bazı din adamları veya takip edilen hocalar dahi zaman zaman söyler..
Ama ben örnek olarak; kendim birebir farklı yerlerde, farklı kişilerden, farklı şekilleriyle duyduğum ve duyduğum anda da uyardığım, o uç cümlelerden konuya binaen bir kaçını paylaşayım..
"Başörtün bu şekilde bağlıyken namazın kabul olmaz!"
(NEREDEN BİLİYORSUN? HÂŞA, YARADAN KABUL LİSTESİ Mİ PAYLAŞTI SENİNLE!)
O liste elinde "var" gibi davrananlardan duyduğum benzer diğer cümleler..
"Her türlü şeyi yap; sonra tövbe de, tövben kabul olmaz ki!
"Senin cehennemde yerin hazır!"
"Bu adam kesin cennetlik"
"Tesettür yok, abdest namaz yok, bende kulum diye geçiniyor!"
Bunlar gibi, daha çok var..
Şimdi bu cümleler iyiliği tavsiye veya din tebliği mi yoksa direkt hüküm vermek midir?
Oysa ki; "HÜKÜM ALLAH'INDIR!" (En'am-57) ayeti çok açık değil mi?
Her bir müslüman, peygamber mesleği diye tabir edilen dînî tebliğ ile mükellefiz doğru..
Ancak tebliğ işinin asıl sahipleri, özellikle de bizim peygamberimiz bu işi böyle mi yapmış?
"Kellâ, kesinlikle hayır, asla!"
Rabbimizin ayet ile bildirdiği;
Ta-Ha Süresi'nde(26) geçen "Zorlaştırmayın, kolaylaştırın" emri üzerine, Efendimiz'de (SAV) bu konuda şöyle buyurmuştur:"Kolaylaştırınız! Zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!" (Buharî, 3-72)
Şimdi yazdığımız hüküm veren türdeki, negatif cümlerden örnekle diyelim ki; yeni namaza başlamış bir hanıma başörtüsü takvâ şekilde örtülü olmadığından yada normalde tesettürlü değil diye "namazın kabul olmaz" denirse ki; Rabbim affetsin ama, diyeni bizzat duydum!
O hanım kardeşimiz ne hisseder?
Ben söyleyeyim. Duyduğum haliyle..Çünkü aynı zamanda da gördüm bu etkiye tepkiyi..
Zaten zorlukla yenilmiş bir nefis ve boş durmayan şeytan ona vesvese ile "bak zaten kabul olmuyormuş, niye kendini zorluyorsun" dese misal, nefsine uysa ve namazı bıraksa!
Kimdir bunun günah sahibi?
Veya olumlu hüküm cümlesine örnek; "Sen kesin cennetliksin" desek meselâ?
Aslında bu haliyle kötü bir şey değil gibi..
Ancak bu da kesin hüküm cümlesi değil mi?
Bu ve benzer, olumlu yada olumsuz cümleleri elbette iyi bir niyetle kullanıyoruz. Amacımız insanlarda gördüğümüz eksikleri gidermek veya yanlışları düzeltmek, çünkü bize göre doğru bu..
Ama doğru iş; yanlış yolla ve yanlış zamanda yapılırsa, sonucunda iki taraflı kaybedilir!
Nasıl mı?
Örnekteki hanımın namazı için; biz yetkimiz olmadığı halde verdiğimiz hüküm için günaha gireriz, o da namazdan soğur veya bırakırsa kaybeder ki bundan dolayı da, ayrıca payımıza düşeni alırız...
Oysa ki niyetimiz bu değildi... Tersten bakalım; o hanımın cidden namazın adabına uygun giyinmediğini gördük diyelim; "Maşallah namaz sana ayrı bir güzellik katmış, yüzün aydınlanmış" vs cümlelerle önce onu takdir etsek..
Sonrasında onda gelişen güzel duygular üzerine, doğru zamanda ve incitmeden, (Allah ile arasına girip hüküm vermeden!) "Aslında başörtünü şöyle yaparsan daha çok sevap alırsın biliyor musun, vs.." desek mesela..Bu haliyle etki ne olur?
Bir; tepki oluşturmaz...
İki; yaptığının daha iyisini yapmak için uğraşır..
Üç; biz de hadsizlik edip hüküm verme günahından kurtulup, o kişinin sonrasında daha iyisini yapmaya çalıştığı ibadetlerinden de hissemizi alırız..
Diğer ve benzer örnekleri de aynı açı ile kafamızda şekillendirebiliriz...
İşte bu hâl; iki taraflı kazandıran, niyet ettiğimiz tebliğ işinin, doğru zamanlı ve doğru halidir inşallah..
Üstad'ın bir sözüyle ez cümeye gidelim..
"Doğru haktır!(gerçektir) Ama her doğruyu söylemeye senin hakkın(yetkin) yoktur!
Evet doğru bir tanedir belki, ama o doğruyu söylemeye hakkımızın olup olmadığına veya nerede nasıl söylediğimize dikkat edelim..
Rabbi ile kulu arasına girmeyelim!
"O adamın şu ameli kabul olmaz" diyerek olumsuz haliyle veya " Şu adam cennetlik" diyerek olumlu haliyle de olsa Allah (CC) adına hüküm vermeyelim..
İnşallah cennetliktir diyelim!
İnşallah kabuldür diyelim!
Zorlaştırmayıp, kolaylaştıralım!
Nefret ettiren değil, müjdeleyen olalım!
Hele ki şu zamanda; bu tarz kolaylaştırılmış, yargısız, anlayışla ısındıran cümlere, bırakın yetişkinleri özellikle gençler ve çocuklar için de, ne çok ihtiyacımız var değil mi?
Rabbim evvela nefsimizden başlayarak; etrafımızda ki yediden yetmişe herkese, nefret ettirmeden müjdeleyen, zorlaştırmadan kolaylaştıran, kalpleri soğutmadan daha çok ısındırmaya gayretli tebliğ yapmayı nasip etsin..
"Allah ile kulun arasına girilmez" cümlesinin şuurunda yaşayıp; Rabbi ile kulu arasına girmekten muhafaza eylesin hepimizi inşallah...
VESSELAM..