Bir milletin çöküşü, dağlarda değil evin içinde başlar. Savaşlar, açlıklar, ekonomik krizler bir milleti zedeler; ama aile kurumunun çökmesi, onu içten içe yok eder.
Aile, sadece bir anne, baba ve çocuk üçgeni değildir. Aile, insanı insan yapan, toplumu millet yapan kutsal bir yapı taşıdır. O çökerse, millet sadece fiziken değil, ruhen dağılır.
Bugün aile, sessiz bir yıkımla karşı karşıyadır. Evin içindeki bağlar zayıflıyor, roller belirsizleşiyor, evler soğuk birer “yaşam alanına”, insanlar birbirine “zorunlu katlanma birlikteliğine” dönüşüyor. Televizyon, internet, kariyer tutkusu, bireysel hazcılık… Hepsi aileyi içten içe kemiriyor. Ama en tehlikelisi: “Aile artık gereksiz” fikrinin zihinlere enjekte edilmesidir.
“Özgürlük” Masalıyla Bağı Koparılan Nesil
Modern çağ, bireyi yüceltiyor; sorumluluğu küçümsüyor. Yeni nesil, “bağ kurmayı” değil, “bağ koparmayı” özgürlük sayıyor. Anne-babadan bağımsızlık, eşten mesafe, çocuktan uzaklık… Her biri alkışlanıyor. Ama kimse sormuyor:
Bu yalnızlık, hangi huzurun bedeli olacak?
Aile, artık bir yük gibi gösteriliyor. Dizilerde, reklamlarda, sosyal medya içeriklerinde, baba figürü ya alay konusu, ya da yok sayılıyor. Anne, ya “kendi hayatına baksın” diye yalnız bırakılıyor, ya da “fedakârlığıyla” aşağılanıyor. Çocuk ise, sınav notu, başarı grafiği, ekran bağımlılığı arasında kaybolmuş bir yalnızlık mahkûmu…
Evler Yapılıyor Ama Aile Kurulamıyor
Modern mimari yüksek katlı apartmanlar üretiyor; ama o evlerin hiçbirinde sohbetin sıcaklığı, birlikte yenilen bir yemeğin huzuru, nesiller arası bağ kalmamış. Herkesin bir odası, bir ekranı var ama birbirine ayıracak bir cümlesi yok.
Eskiden anneden terbiye, babadan edep öğrenilirdi. Şimdi çocuklar karakterini sosyal medyada, değerini ise beğeni sayısında arıyor. Aile, sadece ekonomik krizlerle değil; ahlaki erozyonla da çöküyor.
Ne Yapmalı?
Bu yıkıma karşı, sessiz kalamayız. Çünkü aile çökerse; toplum, millet, devlet sıradadır.
• Aileyi yeniden “özne” yapan bir milli kültür politikası şarttır.
• Televizyon dizileri ve dijital içerikler, aileyi onurlandıran formatlara dönüştürülmelidir.
• Ev içi iletişim, aile okulları, bilinçlendirme kampanyalarıyla yeniden inşa edilmelidir.
• Anne ve babalar, yeniden rol model kılınmalı; çocuklar ekranla değil, insanla büyütülmelidir.
Devletin bekası sadece sınırlarla değil, ocaklarla korunur. Bu ocak aile ocağıdır. Eğer bu ocak sönürse, milletin ışığı da söner.
“Ocağını kaybeden millet, haritada kalsa bile tarihten silinir.”
N. KACAN
Necat KACAN
Eğitimci Araştırmacı Yazar