Necat Kacan

Tarih: 10.07.2025 08:39

İslamda Bidatlar: Ölünün Ardından 7’si, 40’ı, 52’si Yapmak

Facebook Twitter Linked-in

Bu yazı dizisinde, toplumda dinî bir gereklilik gibi benimsenmiş ancak sahih kaynaklarda yeri olmayan uygulamaları ele alıyoruz. Amacımız, ibadetlerin özüne dönülmesini sağlamak ve dinin hurafelerden arındırılmasına katkı sunmaktır. Ben bir din otoritesi değilim; ancak araştırmacı bir yazar olarak Kur’an-ı Kerim, sahih hadisler ve muteber İslam âlimlerinin görüşlerini esas alarak bu tür konuları dikkatle inceliyor ve paylaşmayı sorumluluk biliyorum.

 

Sayılara Bağlı Yas Törenleri: Din mi Gelenek mi?

Bir kişi vefat ettiğinde ardından 7. günü, 40. günü, 52. günü gibi belirli günlerde mevlitler okutulması, toplu yemekler verilmesi ve kalabalık anma törenleri düzenlenmesi ülkemizde yaygın bir uygulamadır. Halk arasında bu günlerin ruhun durumuyla doğrudan ilişkili olduğu düşünülür; “40’ı çıkmadan rahat etmez”, “7’sinde duası yapılmalı” gibi ifadeler bu anlayışın yansımasıdır.

Peki bu uygulamalar İslam’ın sahih kaynaklarında yer almakta mıdır?

 

Kur’an ve Sünnet Ne Diyor?

Kur’an-ı Kerim’de ve sahih hadislerde, ölen kimsenin ardından belirli günlerde mevlit okutulması ya da yemek verilmesi gibi uygulamalara dair hiçbir açık hüküm yoktur. Hz. Peygamber (s.a.v.), bir sahabe vefat ettiğinde ailesine sabır tavsiye etmiş, cenaze defin işlemlerinin ardından fazla vakit geçirilmeden dağılmayı öğütlemiştir. Ancak belirli günlerde özel merasimler yapılmasına dair hiçbir rivayet bulunmamaktadır.

 

İlk 3 Gün ve Yas Süresi

Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurur:

“Ölü için üç günden fazla yas tutulmaz; yalnız kocası ölen kadın dört ay on gün yas tutar.”
(Buhârî, Talâk, 44; Müslim, Talâk, 63)

Bu hadis, yas süresinin sınırını belirlemiştir. Vefatın ardından yapılan dualar, Kur’an tilavetleri, hayır ve sadakalar elbette makbuldür. Ancak bunların belirli günlere bağlanması, zamanla dinde yeri varmış gibi algılanmasına sebep olur. Bu ise bir bidattir.

 

Yemek Verme Meselesi

İlginçtir ki, İslam’da vefat edenin ailesine yemek götürülmesi sünnettir; tersi değil. Sahabeden Abdullah bin Ca‘fer şöyle nakleder:

“Resûlullah (s.a.v.), Ca‘fer’in ailesine yemek hazırlayın; çünkü onların başına kendilerini meşgul eden bir musibet gelmiştir.”
(Ebû Dâvûd, Cenâiz, 20)

Bugün ise tam tersi yapılmakta; ölü evinde günlerce süren yemekli davetler verilmekte, bu da vefat edenin yakınlarını maddi ve manevi olarak yıpratmaktadır.

 

Niyet Güzel Ama Yöntem Sorunlu

Elbette ki bir yakınımızı kaybetmenin ardından dua etmek, Kur’an okumak, sadaka vermek güzeldir. Ancak bunları belli günlere bağlamak, “7’sinde yapılmazsa ruhu azap çeker” gibi inançlara dayandırmak, İslam’ın ruhuna aykırıdır. Bu uygulamalar, iyi niyetle başlasa da zamanla dinde yeri olan farzlar gibi algılanmış, adeta yerine getirilmesi gereken birer mecburiyet halini almıştır.

 

Sonsöz

Ölünün ardından dua etmek, Kur’an okumak, sadaka vermek İslam’ın teşvik ettiği güzel amellerdendir. Ancak bunları belirli günlere bağlamak, o günlere kutsiyet atfetmek, dinde olmayan bir yükümlülük icat etmektir. Din kolaylıktır; zorlaştıran, şekle boğan, takvayı törenle karıştıran her uygulama yeniden düşünülmelidir.

 

“Ruhu rahatlatan dua, günüyle değil; samimiyetiyle makbuldür.”

Necat KACAN

Eğitimci Araştırmacı Yazar


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —