Var mı bu şehrin tarihinde böyle bir takım?
Dünü hatırlayacak kadar aklımız başımızda çok şükür.
Kimlerin bu şehirde, hangi taşı kimlere attığını ve hangi taşı sırf Allah rızası için kaldırıp ta, bir yere koyduğunu ve dahi taşı taş üzerine dizdiğini idrak edecek kadar da mantığımız yerinde.
Dünyada insanların sıkıntıları olabilir, dert bize mahsus bir olgudur ki, o olmadan zaten hayat yaşanmış ta sayılmıyor.
Kavgalar, savaşlar ve hatta soykırımlar…
Bir ailenin içerisinde dahi kan dökülebiliyor.
Bütün bunların hepsini biz kendimiz yapıp, kendimiz çare üretme peşinde koşuyoruz.
Kaçındığımız durumlarımız olduğu gibi kaçarak kurtulmak istediğimiz durumlarımızın olduğu da malumunuzdur. İnsan, gücünün yetmediği bir yerde ve hatta hatta tükendiğini hissettiği bir yerde, kendisini rahatlatacağına inandığı veya güvendiği bir kaçış yoluna muhtaç olmaktadır. Bu yollar da yine biz insanların kendi icadı olan ve belli bir zaman sonrasında da alışkanlık ile birlikte ihtiyaç olan şeylerdir ki; varlıkları ve yoklukları, hayatımızın bir parçası olarak bizimle yaşayıp, bizimle nefes alıp-verebilmektedirler.
Futboldan bahsediyorum!
Taraftarlarının ruh hallerine etki eden, en büyük kitle örgütü olan birliktelik gruplarının temel isminden bahsediyorum.
Tıpkı dünyanın her hangi bir şehrinde var olan ve bizim burada, Erzurum’da Dadaşlar diyarımızda da var olan; bir spordan, futboldan ve her ne kadar umut edilen desteği bulamasa da, bu şehrin futbol takımından bahsetmek istiyorum.
Hatta normal bir takım olmaktan çıkmış, standartların dışında olan ve anlaşılamayan bir işleyiş tarzına sahip olan bir futbol takımından bahsetmek istiyorum.
Daha doğrusu, bu takıma ruh veren ve henüz çözümlenerek tahlilleri yapılamayan; futbolcularından, teknik ekibinden, hizmet elemanlarından, idaresinden, yönetiminden, taraftarından hatta ve hatta sahasının çiminden bahsetmek istiyorum.
Nasıl başlanılacağını beceremediğim için satır aralarında dolaşıp durmama rağmen, kelimelerin beynimdeki mutlu raksını engelleyemediğim de ayrı bir konu…
Düşünsenize; elde avuçta maddi açıdan her hangi bir birikimi bulunmayan, attığı her adımı masraf olan ve bu işi sadece ve sadece sevdikleri için bir yerlere götürmeye çalışan bir avuç insan.
İşte onlardan bahsetmek istiyorum…
Statları olmayan, taraftarlarına ikram edecekleri bir sandalyeleri dahi bulunmayan ve kale arkalarında onları ağırlarken, aynı şevk ve heyecanla her maçı ilk maç mantığıyla seyredilen bir avuç adamdan bahsetmek istiyorum.
Maddi ve manevi destekleri olmadan sadece ve sadece belirli kişilerin destekleriyle bugünlere kadar gelmiş olan, sahada oynadıkları karşılaşmaların büyük bir çoğunluğunda sadece rakip oyunculara değil; o oyuncuların bulunduğu psikolojik duruma, hakem heyetine, iklim şartlarına, saha dışında cereyan eden perde arkası oyunlara, yoklukların katmer-katmer karşılarındaki heybetine umursamaz bir vaziyette bakan ve gülümseyerek yoluna devam eden, bir avuç deli yürekten bahsetmek istiyorum.
Sahada ter dökerek aldıkları puanlarının masa üzerinde veya birilerinin “VAR” lıklarıyla henüz sevinçlerini dahi yaşanmadan, türlü bahanelerle ellerinden alınarak mutlulukları kursaklarında bırakılan ve ter hakları, menfaat uğruna inkâr edilen, bir avuç umut taşıyıcılarından bahsetmek istiyorum.
Ellerinde bavul, yüreklerinde azim, arkalarında ise birçok bilinmeyen soru işareti bırakarak tarih yazmak için şehir şehir dolaşan ve her dolaştıkları şehirde, tarihe not düşülecek her bir adımda kendilerinden bahsettiren, bir avuç dolusu Deli Dumruldan bahsetmek istiyorum.
Çok rahat bir şekilde arkalarına dahi bakmadan çıkıp gitmek gibi bir alternatifleri varken, çok az bir sayıda kalmış taraftarlarının umudunu kırmamak için, gerek şehir içerisinde ve gerek ise şehir dışında üzerlerine oynanan her türlü tiyatro oyunu sahnesine, gülerek ve sahada ter akıtarak karşılık veren, bir avuç dolusu gözü karadan bahsetmek istiyorum.
İsimleri ne olur ise olsun; Palandöken Dağının asaletinde olan ve tıpkı o dağ gibi vakurlu ve heybetinden ödün vermeyen, başını mazluma sevecen ve hürmetle eğerken, zalime karşı hiddetinden geri durmayan bir avuç dolusu kalmış ve bu şehr-i Erzurum’un yerlisinden daha Erzurumlu olan hemşerilerimizden bahsetmek istiyorum.
Genç yaşına rağmen; asırların, saniyelere hüküm süren yalnızlığına mahkum edilmiş olan ve sorumluluğu altında bulunanların her bir kalem ihtiyacı karşısında kendi ihtiyaçlarını ve dahi kendisini unutan, ufuk çizgisi derinliklerinde yalnızlığının hükmüne direnen bir başkan, Ahmet Dal’dan bahsetmek istiyorum.
Şehire ilk adım attığı zaman, birilerinin kafasında sadece soru işareti olarak yer eden ve yaşananların karşısında hiç şüpheye düşmeden, sadece ve sadece; hürmet ile saygı ile sevgi ile vefa ile gurur ile bahsedilen bu şehrin öz be öz oğlu olmayı, var olanların bir çoğundan daha çok hak eden kutlu ve kutsanmış olduğuna inandığımız bir ekolden, adam gibi adam, Hakan Kutlu hocadan bahsetmek istiyorum.
Varlıklarıyla her daim gurur duyduğumuz Erenlerimiz var bizim, Göktuğ’un pençeleriyle karşısına dikildiğimiz rakiplerimize nam salan Muhammet’lerimiz, Mustafa’larımız yanında Rıdvan’ımız, Fırat’larımız var bizim. Yakup ile Enes’in yanında Fatih’imiz, Orhan’ımız ve hatta celallendiğinde sahayı rakibe dar eden Celal’imiz var bizim. Cengizhan’ın yanında Estrela gibi gardaşımız var bizim. Güney, Rosheuvel, Alperen ile Alican, öte yandan Sefamız var bizim.İşte bu yüzdendir ki; Özgür gibi Süleyman gibi Gürkan gibi Hüseyin ve Yiğit canlardan bahsetmek istiyorum.
Her sıkıntılı anlarında kapısına ve dahi yanına gitmekten çekinmedikleri ve her yanına gittiklerinde de, boş olarak dönmedikleri, kadim şehrin sevdalısı olan; adı gibi has, Düzgün adam İskender ve kendisine yapılan her türlü olumsuzluk karşısında zerre karşılık ve taviz vermeyen babasının oğlundan, Ömer’inden bahsetmek istiyorum. Yine her dönemde kapısını ve otağını esirgemeyen gönlü gibi yüreği mert Şahsuvaroğullarının Murat’ından bahsetmek istiyorum.
Mehmet Sekmen’in onursallığında, bu kadim şehire onuru yaşayan ve yaşatan bu takımın varlığı bu şehrin gururudur. Bu yıl olmasa da gelecek yıl varırız hedefe sıkıntı yok ki, tıpkı bu şehrin tarihinde böyle bir başka takım olmadığı gibi…
Ahh… ah… O umut var bizde ve bir gün tekrardan şampiyonluk türküleri çığırırken, hep bir arada bu takımı yalnız başına bırakanların kol saatlerine bakacağımız günler de elbet gelecektir.
Bizi umutlandırdığınız için, onurlandırdığınız için ve mutlu kıldığınız için var olun emi!!!