Hakan DİKMEN

Tarih: 06.03.2024 17:59

Üç günlük dünya ya yeniden merhaba derken!

Facebook Twitter Linked-in

Bazı şeylerin adını koymakta ne kadar zorluk çektiğimizin elbette ki farkındadır birilerimiz. 
Bu arada umut etmenin, hayal kurmanın veya ufka dalmanın içten gelen huzurunu aramanın da adını zikredemediğimiz malumdur. Hep bir yerlere takılır kalır bakışlarımız, bir yerlerde hep bir şeyler arar-bir şeylerin beklentisi derinliğinde vurgun yer dururuz.
Tesadüfen yaşadığımızın farkında olanlar tedbirlidir en azından. Başlarına nelerin gelebileceklerinin tahminini yaşayanlarımızın bu hareketlerine, bilenlerimiz “tedbir”; bilmeyenlerimizin de “şans” adını taktıklarına şahsen kendim de yaşayarak, tecrübe edenlerdenim.
Bu tesadüfî olayların birkaç günlük, hatta üç günü geçmeyen hayatımızın fırtınalı saniyelerinde; neleri kazanıp, neleri kaybettiğimizin farkına dahi varamayışımızın sebebi ne olabilir ki acaba?
Üç günlük dedik ya; 
İnanın bizim hayatımızın tamamı üç günlük… 
Dünü bitirdik geri gelmesi asla ve asla mümkün değil artık. Yarının ne olacağını zaten hiç birimiz bilmiyoruz, bilmemize de imkân yok. Geriye kalan bu gün ise nasıl da heba edilir olmuş, yine farkında değiliz.
Menfaat çatışmalarının içerisinde, maddi olan ve sözde adı kazanım olan çıkar ilişkilerinde, asla bizimle beraber yaşamayacak olan makam veya mevki saltanatı deryasında kibir atıyla dolaşmaktan, insanlığımızı nasıl unuttuğumuzun farkına varamayışımız bu tesadüf yaşantımızın bir parçasıdır aslında.
Akrabalık ilişkilerinden tutunda; arkadaşlık ve dostluk kavramlarının birebir elden geçtiği günümüzde, bu sınavdan gerçek manada kazanımla çıkanlara ne mutlu!
Bir kez daha anladım ki; gerçek kazanım maddiyatta değil, maneviyatta olanmış.
Küçük aksamaların, büyük arızaların ortaya çıkmasını nasıl engelliyormuş onu öğrendim son iki haftada. 
Küçücük bir gülümsemenin altında yatan peşin hükümlerin ne olduğunu! 
Yüze dost görünmenin ve içten selam verip almanın ve hatta hatta birden bire karar verip te çıkıp gitmeye kalkmanın ne demek olduğunu…
Hayat denen bu yolculuk ta heybemin ne kadar dolu olduğunu, ne kadarının kazanım ne kadarının boş bir o çaba olduğunu o zaman anladım.
Ve bu zamanda anladım ki; bir an da, hem de vedasız bir şekilde çıkıp gitmenin nasıl da bir saç telinden daha ince bir ipliğe bağlı olduğunu anladım. 
Kimin heybesinde yer ettiğimizi de gördük bu arada!
Biz, kimde ne kadarız; kim, bizde ne kadar!
Geçirmiş olduğum rahatsızlığım esnasında bizzat yaşayarak öğrendim ki, bir insanın hayal olması anlık bir olay. 
Bu anlık süre zarfında hiçbir hükmümüzün kalmadığı dünyada, son bir defa daha alınan nefesimizi, götüremeyeceğimiz bir yerin maddi kazanımına harcamak; aptallığın sadece yüzümüze yansıyan hali demektir ki, bu durumu geçirdiğim rahatsızlığın verdiği çaresizliğinin içerisinde de görmek nasip oldu bize.     
Ve ne mutlu bana ki bu şekilde anlamama rağmen; benim çekirdek ailem, atom çekirdeğinden ve parçalanmasından daha güzel, daha etkileyici ve daha kuvvetliymiş...
Gerisi mi?
Teferruattan başka hiç bir şey değilmiş… 
Ben göreceğimi de gördüm, anlayacağımı da anladım. 
Göremeyen maddiyat düşkünü güç budalası zavallılar, bilemeyen makam sevdalısı naçarlar düşünsün.
Evet bedel ödedim ama bu kazanımlarımı parayla satın almadım ki. 
Uyduğumda yanımda olanlar ile 
Uyandığımda yanımda olanlar bana en büyük kuvvet, en büyük hazinedir.
Gerisi mi?
Bu saatten sonra umurumda değil. 
Üç günlük dünyaya yeniden merhaba derken;
Öperim bal alanı da, pekmez satanı da!


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —