Günümüzde, sosyal medyanın yarattığı paralel evrenlerle gerçek hayat arasındaki çatışmalar, bireylerin kişilik gelişiminde önemli bir etken haline gelmiştir. Bu sanal dünya, birçok kişi için gerçek hayatın bir yansıması gibi algılanmakta ve bu durum, kişilik bozukluklarına zemin oluşturabilmektedir.
Sosyal medyanın sunduğu filtreler, mükemmeliyetçilik ve toplumsal onay beklentileri, kullanıcıları gerçeklikten uzaklaştırarak sanal bir dünyada farklı bir kimlik oluşturmaya yönlendirebilmektedir. Bu durum, kişinin sanal ve gerçek yaşam arasında bocalamasına ve çifte kişilik geliştirmesine neden olur.
Bir tarafta, sosyal medyada mükemmel bir hayat sunan, paylaşımlarıyla dikkat çeken bir birey; diğer tarafta, gerçek hayatta kendi sorunlarıyla mücadele eden, duygusal olarak zor anlar yaşayan bir kişi. Bu çifte yaşam, kişilik bozukluklarına yol açar ve bireyin sosyal medyada yarattığı imge ile gerçek yaşamındaki kişiliği arasında büyük bir uçurum oluşturur.
Paralel evrenlerde yaşayan sosyal medya kullanıcıları, kendilerini sürekli olarak karşılaştırdıkları ideal bir versiyonla mukayese etme eğilimindedir. Bu durum, düşük özsaygı, depresyon ve kaygı gibi psikolojik sorunlara kapı aralayabilir. Gerçek ve sanal yaşamlar arasındaki bu çatışma, bireyin kişilik bütünlüğünü sarsar.
Bu noktada, bilinçli ve dengeli bir şekilde sosyal medya kullanımının önemi ortaya çıkmaktadır. Bireyler, sanal dünyada yarattıkları imgenin gerçeklikle uyumlu olmasına özen göstermeli ve sosyal medyanın sadece bir yansıma olduğunu unutmadan, gerçek hayatlarına odaklanmalıdır. Unutmamalıyız ki, her iki evrende de sağlıklı bir kişilik geliştirmek, bireyin iç huzurunu sağlamak adına önemli bir adımdır.