ÖRDEK SENDROMU:
ABD Kaliforniya Stanford Üniversitesi yaptığı araştırmalar sonucu; sosyal medya kullanıcıları arasında olduğundan farklı görünmeye çalışanları ve bu kişilerin paylaştıklarının çoğunun abartılı veya tam gerçeği göstermediğini ve bu paylaşımları görerek hayatlarında mutsuz olan insanları tanımlamak için ördeklerin yüzme örneğinden esinlenerek bu durumu "DUCK SYNDROME" (Ördek Sendromu) olarak adlandırmış.
Şöyle ki; ördekler suyun üstünde süzülerek hiç çaba sarf etmeden ahenkle yüzüyor görünürken, aslında suyun altında palet gibi ayaklarıyla ciddi efor sarf ederek yüzerlermiş..
Yani sosyal medyada paylaşılan birbirinden gamsız, birbirinden imrendirici bir çok paylaşımda göründüğü gibi değilmiş, tıpkı ördeklerin görünmeyen ayakları misali, görünmeyen yok sayılır gibiymiş.. Bu sebeple adına ÖRDEK SENDROMU denmiş..
İlginç olduğu kadar bu tezin gerçeklik payı çok yüksek değil mi?
Yok mu etrafımızda yakinen tanıdığımız ve paylaşımlarıyla "Ya pes, bu kadar olmaz" dediğimiz kimse?
Bunları göstere göstere paylaşanın girdiği hak ayrı, yorum yapıp ah çekenlerin girdiği hak ayrı..
Hele birde paylaşılan cidden Ördek Sendromu gibi gerçekte göründüğü gibi değilse!
Ya da doğruyu paylaşıyor olsalar bile buda ayrı bir kul hakkı değil midir?
Aslında bu tanım tam bizi anlatıyor sanki.. Çoğu gerçeği yansıtmayan, sadece suyun yüzündeki halini, imrendirerek göstermeye çalıştığımız ördekler misali harkuladeyiz!! Yada öyle görünmek istiyoruz…
Son yıllarda fark etmeden kendimizde geliştirdiğimiz; gösteriş, riya, kıskançlık, "pembe" yalanlar vs hepsi ve daha fazlasının da sebebi bu hal değil mi?
Peki, bu olumsuzluklara karşı Allah'ın (CC) bize emri nedir: "Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!"(Hûd Süresi-112)
Evet; doğruluk bize Kur'an-ı Kerîm' de Rabbimiz tarafından emredilmiştir.
Burada bizden istenen sadece sözel doğruluk değil, bütünsel bir doğruluktur. Yaşam tarzımızla, yaşadıklarımızı doğru aksettirmemizle, etrafımızdaki insanların haklarını gözetmekle, nispet veya gösteriş yapmamakla.
Mevlâna'nın "Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol" sözü de bu mihmâldedir..
Başlığa uygun açalım; günümüzde hayatımızın en büyük yerini dijital ortamlar kaplıyor. Sosyal medya, yazışmalar, e-mail trafikleri, alış-veriş, gruplar hatta özel gün davetiyeleri veya bayramlaşmalarımızı bile bu mecralardan yapar olduk.
Her yeni icat ve gelişme insanoğlu için faydalıdır ancak amacını aşarak kullanırsak, hem dünyevî hemde uhrevî zararlarda verebilir.
Örneğin; günlerden bir gün açtık sosyal medyamızı; bir arkadaşımızın "çook keyifli" fotoğraflarını, paylaşımlarını vs gördük, o gün belki kötü hissettiğimiz bir gündür ve o fotoğraflarla "Ah ah! Bir onun hayatına bak bir benimkine, bu Allah'tan reva mı?" dediysek ki demişizdir!
Bu şahsımız adına; kendi halimize şikâyet hatta bazen isyan, başkasına verilen nimete ise fark etmeden de olsa haset değil midir?
Ya da paylaşan adına düşünelim; paylaştıklarını görenlere bunları düşündüren olarak girdiği kul hakkı olmaz mı?
Bizim çocukluğumuzda yemek kokusu komşuya gitmiştir, haktır, canı çeker diye annelerimiz tadımlık ta olsa paylaşırdı. Anne babamız yetim çocuğun yanında başımızı dahi okşamazdı. Hasta veya düşkünün yanında gösterişten, iyi halimizi anlatmaktan hicap duyardık.
Şimdilerde ise bırakın yakın çevremizi kilometre ötelerden bile yediklerimizi, içtiklerimizi, yeni aldığımız en küçük şeyi bile bütün dünyaya gösterir olduk.
Ve bunların başka bir boyutuda doyumsuzluk, hep bir fazlasını isteme halinin gelişmesi..
Tamda nefs ve şeytanın kulağımıza fısıldadığı şey bu değil mi?
Hele birde başkalarının özelini paylaşmak var ki Allah muhafaza! Bu en ağırıdır. Çok izlenmeye "Viral oldu" deniyor ya…
Viral: TDK' da bulaşan virüs anlamındadır aslında. Viral olmak gerçekten virüs gibi bulaşmışlık olmuyor mu?
Bir kişinin izni olmadan çekilen veya arka planda kişi fark etmeden kadraja girmiş olarak paylaşılan videolar fotoğraflar. Her ne kadar komik, sıra dışı veya güzel ne olursa olsun bu kişinin rızası yoksa bu haktır!
Hemde çok ciddi Kul Hakkıdır!
Kul hakkı deyince atadan dededen duyduğumuz veya aldığımız din eğitiminde öğretilen şeylerin dışında bir konu belki, ama günümüzde en sık karşılaştığımız ve artık çığrından çıkmış bir durum ve adı da yine kul hakkı maalesef.
Hangi sosyal medya aracına girseniz milyonlarca video, fotoğraf, kim veya kimin bilmiyoruz bile belki!
Yetmiyor üzerine espriler yorumlar yapıyoruz!
Hangi tarafından bakarsak bakalım, her yönüyle bunların hepsi hak!
Ve ebedî âlemde kendi hesabımız görüldükten sonra karşımıza çıkacak ilk şey hakkına girdiğimiz kullar olacak!
Onlarla nasıl mı hesaplaşırız? Sevaplarımız varsa yaptığımız şey mislince onlara verilerek, sevaplarımız yetmezse onların günahlarından bize eklenerek!
Zaten ahir zaman ümmeti olarak yaşadığımız zorluklarla bir çok hataya düştüğümüz şu dönemde bari bu konuda biraz kendimize gelelim. Dönelim kendi nefsimizi terbiye edelim, başkalarına gösterişten vazgeçelim veya başkalarına verilmiş ama belki de onlara imtihan olan nimetlerine ah etmeyelim, girmeyelim bu haklara..
Özellikle genç kardeşlerimiz başta olmak üzere, neredeyse tüm yaş gruplarından hepimiz bu illete tutulmuş durumdayız!
Artık bırakalım bu “ördek sendromlu” kul haklarına girmeyi..
Rabbimiz bize ilâhi kelamda tam 8 surede "Emr-î bil maruf, nehyî anil münker" buyuruyor. Yani "İyiliği emredip, kötülükten sakındırmak" emrediyor!
Biz bu şekildeki kötülüğü; en başta kendimize sonra ailemize, evlatlarımıza, komşumuza, arkadaşımıza yapıyoruz, yaptırıyoruz.
Gösteriş, riya, gıybet, haset.
Hepsi birbirinden üstün kul hakları!
Ve bunların hepsini, farkında olmadan bu şekilde yapıyoruz!
Yapmayalım, yaptırmayalım.
Yapanları Efendimizin (SAV) "Bir kişi bir kötülüğü gördüğünde; onu önce eliyle, gücü yetmezse diliyle, ona da gücü yetmezse kalbiyle buğz ederek (soğuyarak) düzeltsin!" sözüne uyarak düzeltmenin yollarına gidelim inşallah...
VESSELAM…