Tutkuların en güzeli olarak tanımlanan okuma ve onun aracı olan kitap, insanı çok
boyutlu etkiler ve geliştirir. İnsan, kendisini, iç dünyasını; çevresini sarıp sarmalayan
kabuğunu yani dış dünyasını, onunla tanır; onunla öğrenir. Okumak, kişinin maddi ve manevi
varlığını geliştirdiği gibi onu olgunlaşır.
Kuran’ın ilk emri okudur. "Ey Muhammed! İnsanı bir ilk hücrecikten Yaratan
Rabbinin adı ile oku! Oku, kalemle öğreten, İnsana bilmediğini bildiren Rabbin en
büyük lütuf sahibidir.” Ayet-i Kerime’si ile insanoğluna öğütlenen bu eylem ve onun aracı
olan kitap, insanı bir yandan bilgi ile donatırken diğer yandan ruhunu besler. Kitap, insanlık
tarihinin hem aynası hem aktarıcısı hem yönlendiricisidir. Biz, geçmişimizi onda bulur, ondan
edindiğimiz tecrübe ve birikimlerle geleceğimizi düzene sokarız. Hz. Peygamber: “Kendini
bilen Rabbini bilir” demiştir. Bu ifadenin ortaya koyduğu temel gerçek, insanın her şeyden
önce kendi varlığını anlamlandırması olduğudur. Okuma, ilk planda insana kendi varlığını
tanımasını, yaradılış gayesini bilmesini ve anlamlandırmasını sağlar. Yunus: “İlim ilim
bilmektir/ İlim kendin bilmektir/ Sen kendini bilmezsen /Ya nice okumaktır.”, derken
ilmin temeli olan okumanın içimizde ve dışımızda görünen, görünmeyen âlemi
anlamlandırma olarak ifade etmiştir. Fikir ve düşünce dünyamızı aydınlatan her insan,
okumaya ve kitaba büyük bir değer vermiştir. İmam-ı Azam Hazretlerinin Bağdat'ta
bulunduğu sıralarda, yatacağı zaman ayaklarını Basra'ya doğru uzatmayışındaki hikmeti; o
zamanlar Basra’da kâğıt fabrikası oluşunu bilmek dahi bir başına kitaba verilen önemi
anlatmak için yeterli olsa gerek.
“Yatırımların en hayırlısı insana yapılan yatırımdır” gerçeğini göz ardı ederek
insana gerekli yatırımı gerçekleştirememiş toplumların kalkınmışlığından bahsetmek elbette
ki mümkün değildir. Türkiye’mizin sağlam ayaklar üzerine bina edilmiş, uzun soluklu kültür
politikalarına şiddetle ihtiyacı vardır. Bütün toplum katmanları tarafından kabul görülecek
kalıcı kültür politikaları ile insanımızın ancak ileri medeniyete yürümesi mümkündür. Bu
noktada Türkiye’mizin en büyük eksikliği okuyan toplum olamayışıdır.
Kitaplar; tarihi, ilmi, bilgiyi, kültürü, tecrübeyi hiçbir karşılık beklemeden aktaran
samimi candan dostlardır. Kitaplar, bizim genel kültürümüzü artırır, bilgi seviyemizi
yükseltir. Muhakeme yeteneğimizi ve hayal gücümüzü geliştirir. Kitapla hemhal olan kişiler,
olaylar ve durumlar karşısında daha sağlıklı karar verirler. Bizler, ebediyete akan zamanda
kalıcılığımızı olduğu kadar aydınlığımızı da korumamız için kitaba bir bakıma manevi
dünyamızın bu güneşine kapılarımızı ardına kadar açmalıyız. Kitabı, Türk toplumunun saygı
duyduğu ama aynı zamanda uzak durduğu varlık olma özelliğinden kurtarmalı; kitabı, Türk
toplumu için saygı duyulan ve çok okunan bir varlık yapmak için ne gerekirse yapmalıyız. Ne
diyordu kalemin gücünün kalıcılığını dile getiren söz ustası Cemil Meriç: “Karanlıkları
devirmek ve aydınlık çağın kapılarını açmak için en mükemmel silah kalemdir. Sözle,
yazıyla kazanılmayacak savaş yoktur. Kalem sahiplerine düşen ilk vazife; telaş
etmemek, öfkelenmemek, kindar ve kışkırtıcı olmamaktır. Halkı okumaya, düşünmeye,
sevmeye alıştırmaktır. Bir kılıcın kazandığı zaferi başka kılıç yok edebilir. Kalemle
yapılan fetihler, tarihe mal olur, tarihe, yani ebediyete”
Yaşadığımız çağ; bilgi çağıdır. Bilgi ile donanmış insanların ülkeleri kalkınmıştır.
Bilgiye ulaşmanın yegâne yolu da kitaptır, okumaktır. Şayet biz; cehaletin yerine bilgiyi,
sefaletin yerine refahı, kavganın yerine barışı, keyfiliğin yerine hukuku ve demokrasiyi
egemen kılmak istiyorsak millet olarak kitaba ve okumaya gereken önemi vermeliyiz.
Hadi Önal/ 12 Mayıs 2024/Elazığ