Kübra Genç

Tarih: 09.12.2023 09:16

KISA BİR TEKÂMÜL MEVZUSU”

Facebook Twitter Linked-in

Ay hezerat, bir zaman gelibdi

Ala garga şuh terlanı beyenmez

Oğullar atanı, gızlar ananı

Gelinler de gaynananı beyenmez

 

“KISA BİR TEKÂMÜL MEVZUSU”

Azerbaycan şairi Tufarganlı Abbas’ın yukarıda verilen dörtlüğünün Türkiye Türkçesine tam olarak aktarımı: “Ay ağalar, öyle bir zaman geldi ki ala karga şen tarlayı beğenmez. Oğullar babayı, kızlar anneyi, gelinler kaynanayı beğenmez.” şeklindedir. Aslında o kadar güzel özetlemiş ki günümüzü. Neredeyse hepimizin içinde “aah eskiler, nerede o eskiler?” şeklinde geçmişe özlem vardır. “O günden bugüne ne değişti? Dünya aynı dünya, insanlar yine insan, madde yine aynı madde değil mi?” diye sorabilirsiniz. Hayır efendim, aynı değil. Eskiden saygı vardı, hürmet vardı, sadakat vardı; insanların birbirine olan sonsuz güveni ve tahammülü vardı. Ve en önemlisi eskiden sohbet vardı, muhabbet vardı. Şimdi ise kimse kimseye tahammül dahi edemezken sohbeti, muhabbeti hak getire…

Ve dahi esasında “kibir fazlalığı”nın ve “empati yoksunluğu”nun ayyuka çıktığı bu dönem, bizlere güllük gülistanlık bir ortam sunamazdı herhalde. Hemen hemen herkesin ağırlıklı olarak “ben” merkezli yaşadığı şu hayatta kim kimin yerine kendini koyacak da onu anlayacak? Kendisini dev aynasında gören, çoğu konuda burnundan kıl dahi aldırmayan bireylerin bencil tutumları etrafa at gözlüğü ile bakmayı beraberinde getirir. İnsanın evvelâ kendindeki noksanlıkları fark etmesi gerekir. Önce öze bakıp özdeki nakıs hasletleri giderebildikten sonra içteki güzelliğin göze akması lazım gelir. Ve o gözle etrafı seyretmek, belki bir hayret belki bir ibret neticesi hayatı bir nebze de olsa güzel gösterir.

Herkes, kendi tekâmülünü kendisi belirler. Tekâmülünü yani olgunluğunu hangi yaşa gelirse gelsin tamamlayamamış bireyler, mütevazı duruşun tadını hiçbir zaman alamayacaktır. Bundan dolayı da birçok zehirli kişilik özelliklerinden biri olan “beğenmeme” olgusu ortaya çıkacaktır. İnsanız, her şeyi veya herkesi beğenmek zorunda değiliz. Hoşumuza gitmeyen birçok şey olacaktır elbette. Ama bu durum karşıdakini hakir, görüp, yok saymayı gerektirecek derecede olmamalıdır. Bu durumda yapılan eleştiriler, haset duygusu ile yıkıcı değil iyiliği düşünme duygusu ile yapıcı olmalıdır.

Bu konuyu başka bir açıdan da ele alacak olursak “özenti” yaşam tarzına değinmemek olmaz sanırım. “Yumurtadan çıkmış, kabuğunu beğenmiyor.” cümlesi bu durumla örtüşüyor olsa gerek. Herkesin yaşam tarzı, hayata bakış açısı, yetiştirilme şekli, zihin yapısı emin olun parmak izinin kişiden kişiye değişiklik gösterdiği gibi farklıdır. Her şey herkeste aynı olsaydı çok sıkıcı olmaz mıydı hayat? E bu durumda hep başkasına özenmek niye? Elinde var olanla yetinememek hatta ve hatta şükürsüzlük niye?

Allah, her kulunu farklı özellikte yaratmıştır, kader tayin etmiştir, akıl vermiştir ve birçok ayette “Hiç düşünmez misiniz?” diye kullarını cehde yönlendirmiştir. Yani hem nefsanî, hem manevî hem de dünyevî cehde yönlendirmiştir. Allah, kuluna akıl ve irade vermişken bunu kullanmak yerine hep başkalarının hayatlarına özenmek, başkaları gibi yaşamaya çalışmak, herkese tepeden bakmak, özellikle de anne babayı küçümsemek akıl kârı iş olmasa gerek.

Unutmamak gerekir ki başkalarının beden ölçüsü ile yola çıkmaya kalkan üstündeki abadan da olur evindeki sobadan da. Ne kendini ısıtabilir ne de başkasını…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —