“HATAY BENİM ŞAHSİ MESELEMDİR!"
Lozan'da anlaşmaya varılamayan üç konu vardır.
1.Dünya Savaşı'nın strateji noktalarından boğazlar ki stratejik önemini son Ukrayna-Rusya Savaşı'nda da gösterdi.
2. Petrol zengini Musul-Kerkük
3. Hatay
Hatay;
Stratejik öneme sahip boğazlarla, petrol zengini Musul-Kerkük'le beraber anlaşmazlık konusu olacak kadar önemlidir.
Musul-Kerkük elden gitmiş,
Boğazlar sorunu 1936'da çözülmüş olmasına rağmen, Hatay sorunu, binbir dolambaçlı yolla 1939'da çözüme kavuşabilmiştir.
İsmet İnönü, Hatay konusunun konjektör ve siyasi müzakere yoluyla çözülmesi gerektiğini savunur, Atatürk bu duruma sabretse de bir yerden sonra sabrı biter.
Aralarında Fransız büyükelçisinin de bulunduğu yabancı devlet adamlarının da katılacağı bir davet verilecektir.
Atatürk, manevi kızı Sabiha Göçken’i yanına çağırır tabancasını yanına almasını söyler ve yapacaklarını ayrıntılı şekilde anlatır.
Akşamki davette, her şey davet normalliğinde geçerken Sabiha Gökçen birden sahneye fırlar, Hatay'ın Türkiye'ye ait olduğunu vurgulayan söylemleri bağıra çağıra söyledikten sonra tabancasını çıkarır havaya ateş eder.
Milleti bir panik alır, davetteki kadınlar çığlık atar, bazıları masanın altına saklanır. gözler ne tepki vereceğini merak eden Gazi'dedir. Gazi hiç istifini bozmaz.
Gazi’nin bu halinden cesaret bulduklarından olsa gerek;
Davetteki güvenlik görevlileri, Gökçe’nin elinden silahı alıp, cesaretlerini abartıp tabiri caizse yaka paça dışarı çıkarır.
Sabiha Gökçen kısa süre hapis yatar, ama emrin Atatürk’e ait olduğunu söylemez.
Özellikle Fransa’nın başı çektiği Dünya’ya Hatay konusunda, gerekirse silah kullanacak kadar gözümüzün kapkara olduğu Mesaj verilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk'ün hastalığının nüksettiği yıllarda Hatay konusunda özellikle Fransızlarla büyük yaygara kopar. Hatay konusunda ki dikleşme devam ederken, Atatürk'ün hastalığının şiddeti artmıştır. Türkiye'deki doktorlar hastalığına çok geç teşhis koyarlar. Atatürk'e yapılan yabancı doktor getirilmesi teklifine, baştaki adam hasta ölecek diye düşünülerek Hatay konusunda zafiyet oluşmasın diye bu teklifi Atatürk kabul etmez.
"Beni Türk doktorlarına emanet ediniz" sözünün esas gerçek sebebi de budur. Hastalığın şiddeti iyice artınca mecbur kalınır, son zamanlarında Fransız Prof. Fiessinnger çağrılır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün durumu hakkında;
Fiessenger'e, gazetelere, hastalık hakkında yanlış beyanat vermesinin rica edilmesinin de; Türkiye'deki gazeteler, hastalığın grip benzeri bir hastalıkmış gibi resmi açıklama yapılmasının; özellikle de Libya'daki gazete olmak üzere yabancı gazetelerde çıkan ağır hasta olduğuna dair haberlere tepki gösterilip haberlerin yalanlanmasının esas sebebi
Hatay'dır
Ne kadar dikkat edilip sansür uygulansa ve yalanlansa da, Atatürk'ün hastalığı konusunda yabancı gazetelerde söylentiler artınca;
Sırf bu söylentileri sağlıklı güçlü lider görüntüsü vermek, söylentileri boşa çıkarmak amaçlı doktorların yatağınızdan kalkamayacaksınız sözüne aldırmadan Adana ya gitmeye karar verir:
Çabuk treni hazırlayın geziye gideceğiz" der. Atatürk'ün, söz dinlemeyeceğini bilen devlet erkanı mecburen dediğini yapar.
Sallantılı tren yolculuğu rahatsızlığını iyice arttırsa da, dayanılmaz acılar içerisinde bazen yanındakilere yaslanarak, elini kabanın içine sokup karaciğerini tuta tuta halkla buluşur.
Döndükten sonra rahatsızlığı iyice artar.
Ama önemli olan verilmek istenen mesajdır:
"Dimdik ayaktayım, sakın hastayım diye Hatay konusunda oyun yapmayın!"
Ve mesaj en yakın diyardan en uzak diyara kadar verilmiştir.
Bu kadarla da yetmez.
Hatay benim şahsi meselemdir" sözünü kanıksatırcasına, hastalık esnasında da Hatay konusunda çok takıntılıdır.
Hastalığının tesirinde de olsa gerek; bir gün yaşanan olaylara kafası iyice bozulur.
"Bana, bin kişilik bir ordu hazırlayın, Hatay'a gidip gerilla savaşı yapacağım" emrini verir.
Ama;
Değil Hataya gitmek; yurtdışına giden kızı Sabiha Gökçen'i, Sirkeci'ye kadar arabasıyla gidip yolcu edecek kadar bacaklarının gücü yoktur.
Çok dert ettiği Hatay'ın Türkiye topraklarına katıldığını Atatürk göremez; ölümünden bir yıl sonra, Hatay 1939'da Türkiye'ye katılır.
Atatürk, şahsi meselem dediği Hatay'ın, Vatan topraklarına katıldığını göremez.
Diğer sebepler bir tarafa;
Biz Musul Kerkük'ü nüfusumuz çoğunlukta olmasına rağmen seçimle kaybettik; Hatay'ı da aynı sebepten dolayı seçimle kazandık.
Stratejik açıdan o kadar önemlidir ki;
Küçük gibi görünse de Hatay sorunun yaşandığı esnadan Türkiye Cumhuriyeti'ne katıldığı ana kadar Hatay'da devlet bile kurulmuştur.
Suriye, Hatay Türk toprağı olmasından on yıllar geçmesine rağmen, Suriye ve Fransa başta olmak üzere arkasındaki emperyalistlerin hala durumu hazmedemediğini aynı zamanda Hatay'ın ne derece önemli olduğunu, emperyalistlerin de kuyruk acısı olduğunu vurgulamaktadır.
Hatay'ın bizde olmasını hazmedemediler; hazmedemiyorlar.
Hatay'ın jeopolitik ve stratejik önemi haritaya bakıldığı zaman hemen anlaşılacak olduğundan anlatma gereği bile duymuyorum.
Güzel Hatay'ım;depremde büyük bir felaket yaşadı. Felaket öncesinde değişen demografik (nüfus) yapısı; deprem sonrasında mecburen de olsa yaşanan göç olayları ile yerli halk aleyhine iyice değişti. Demografik yapısı iyice değişsin diye kasıtlı çalışmaların da üzülerek duyumunu alıyoruz.
Yazımın bundan sonrasını kısa ve net yazacağım:
Bizim ne yapıp yapıp, Hatay'a kalan yerli nüfusumuzu Hatay'da tutmamız; mecbur kaldıklarından Hatay'ı terk eden halkı tekrardan getirmek için, (evse ev, teşvikse teşvik, karşılıksız yardımsa yardım, çalışan memurlara ek ödemelerse ek ödeme, yeni fabrikalarsa fabrikalar için teşvikler) ne gerekiyorsa yapmamız; o bölgeye yığılan yabancı nüfusun Türkiye'nin diğer illerine acilen dağıtılması lazım.
Bunları yapmazsak, yukarıda da yazdım, bin bir zahmetle yıllar sonra aldığımız Hatay'ı, on yıllar sonra seçimle kaybetme riski ortaya çıkar.
"Hatay benim şahsi meselemdir"
Mustafa Kemal Atatürk
Hatay'ın önemini, kısa zaman sonra bekleyen sıkıntıyı, orta vadede bekleyen büyük büyük tehlikeyi anlattığımı umarak, Hatay konusunun Atatürk'ün şahsi meselemdir dediği önemde anlaşılması ve davranılması umuduyla;
Sağlık, huzur, saygıyla kalın!
Tarihçi, Araştırmacı; Gazeteci Hasan BARIN