Sigmund Freud… Kimilerine göre modern psikolojinin babası, kimilerine göre insan zihnini ahlaksız bir bilinçaltına mahkûm eden bir hayalperest. Ama gerçek şu ki, Freud’un ortaya koyduğu psikanaliz kuramı, sadece bireyleri değil, toplumları da anlamak için güçlü bir araç.
Freud, insan zihnini üç katmana ayırdı: Bilinç, bilinçaltı ve id. Dedi ki, biz sanıyoruz ki kararlarımızı mantığımızla, aklımızla veriyoruz. Oysa derinlerde, içimize kazınmış dürtüler, çocukluk travmaları, bastırılmış duygular asıl belirleyici olan. İşte psikanaliz, bu karanlık dehlizleri aydınlatma çabasıydı.
Ama Freud’un teorileri sadece bireyi anlamak için değil, toplumu analiz etmek için de muazzam bir pencere açıyor. Bugün yaşadığımız siyasi, kültürel ve sosyal olaylara bir de Freud’un gözlüğüyle bakalım.
Toplumların Bilinçaltı ve Bastırılmış Travmalar
Bir toplum da tıpkı bir birey gibi kolektif bir bilinçaltına sahiptir. Geçmişte yaşadığı büyük travmalar, bastırılmış korkular, çözülmemiş hesaplaşmalar toplumsal kararları etkiler. Mesela Osmanlı’nın yıkılışı… Bu sadece tarih kitaplarında anlatılan bir süreç değil. Türk milletinin bilinçaltında derin bir yara olarak duruyor. Bu travmayı inkâr edenler de var, bu travmayı sürekli kaşıyanlar da… Ama sonuç değişmiyor: Travma orada duruyor ve nesilden nesile aktarılıyor.
Freud’a göre bastırılan her şey bir gün geri döner. Türkiye’de de bu yüzden Osmanlı nostaljisi bir yandan yükselirken, diğer yandan Cumhuriyet devrimlerinin korunması için verilen mücadele hız kesmiyor. Çünkü bilinçaltı sürekli geçmişle yüzleşmeye çalışıyor.
Liderler ve Kolektif Baba Figürü
Freud, insan psikolojisinin büyük bir kısmını çocukluk dönemindeki baba figürüyle ilişkilendirir. Peki ya toplumlar? Onların da bir baba figürüne ihtiyacı yok mu? Liderler bu yüzden sadece yöneticiler değil, toplumun bilinçaltında bir baba figürü olarak kodlanıyor. Güçlü bir lider arayışı, otoriteye duyulan özlem, bireyin babaya duyduğu ihtiyacın toplumsal yansımasıdır.
Bakın, güçlü lider figürleri tarih boyunca hep bir baba gibi görülmüştür. Atatürk, sadece bir kurucu değil, Türk milletinin bilinçaltında baba figürü olarak yer edinmiştir. Yine Osmanlı padişahları "Devlet Baba" olarak anılmıştır. Toplumların bilinçaltındaki bu baba arayışı, politik liderlerin nasıl yükseldiğini ve halkın neden onları bu kadar benimsediğini anlamak için çok önemli bir ipucu verir.
Freud’un Yanıldığı Yerler ve Türk Milleti
Tabii Freud her şeyi çözdü mü? Hayır. Hatta bazı teorileri fazla indirgemeci, hatta zaman zaman abartılıydı. Özellikle her şeyi cinsellik eksenine oturtması, her travmanın çocukluk dönemine bağlanması ve bireyin tamamen bilinçaltı tarafından yönetildiği fikri eleştiri aldı.
Ancak Türk milleti özelinde düşündüğümüzde, Freud’un "bastırılan geri döner" tezi çok doğru. Yüzyıllardır bastırılan millî kimlik, geçmiş travmalar ve öz güven sorunu, zaman zaman patlak veriyor. Türk milleti, kendi geçmişiyle sağlıklı bir yüzleşme yapmadığı sürece bu döngü devam edecek.
Sonuç Yerine: Psikanalizden Çıkarılacak Ders
Freud’un teorileri bize sadece bireyi değil, toplumu da anlamamız için bir yol sunuyor. Toplumları anlamak için tarih bilgisi kadar, psikoloji bilgisine de ihtiyaç var. Çünkü milletler de tıpkı bireyler gibi geçmişleriyle, bastırılmış korkularıyla, lider figürleriyle ve travmalarıyla şekilleniyor.
Psikanaliz bize şunu söylüyor: Bir millet, kendi geçmişiyle yüzleşmeden, travmalarını çözmeden, sürekli aynı kısır döngü içinde kalmaya mahkûmdur. Freud’un sandığı gibi her şey bireyin bilinçaltına hapsolmuş değil, bazen bir milletin ruhunda yankılanan bastırılmış gerçeklerdir.
Tarih, psikoloji ve siyaset… İşte hepsini bir araya getirdiğinizde, geçmişi anlamak ve geleceği şekillendirmek için güçlü bir anahtar elinizde olur. Freud belki Türk milletini özel olarak incelemedi ama biz onun teorilerini kullanarak kendi tarihimize daha farklı bir gözle bakabiliriz.
Bilinçaltına hapsolmuş bir millet mi olacağız, yoksa kendi geçmişiyle yüzleşip geleceğe sağlam adımlarla yürüyen bir toplum mu? İşte asıl soru bu…