Din, insanların manevi yönlendirmeye ihtiyaç duydukları bir alan olup din adamları da toplumun bu ihtiyacını karşılamakla görevlidir. Ancak, ne ironiktir ki, Kuran'da din adamlarıyla ilgili yapılmış uyarılara rağmen, bu uyarıları duymak pek mümkün değildir.
Kuran, din adamlarını temiz bir bilinç ve sorumlulukla görevlerini yerine getirmeye çağırırken, maalesef bazı din adamları bu sorumluluğu yerine getirirken diğer uyarıları göz ardı etmektedir. Kuran'da geçen "Onlar aralarında gönderileni sana indiren Allah'ın Kitab'ından sana gelinceye kadar hiçbir şeyi kabul etmezler mi?" (Nisa Suresi, 4:63) ayeti, din adamlarının kendi aralarında düşmanca tavırlar sergilememeleri gerektiğine dair bir uyarıdır.
Din adamlarının toplumlarını aydınlatma ve rehberlik etme sorumluluğu büyüktür. Ancak bazı din adamları, bu rolü tam anlamıyla yerine getirirken, diğerleri dünyevi çıkarlar için dini kullanma eğilimindedir. Kuran'da geçen "Kitap verilenlerden çoğu, onların ellerine bir hayır gelmedikçe sana inanmazlar." (Cuma Suresi, 62:5) ayeti, din adamlarının dünyevi çıkarlar uğruna dini değerlerin önüne koymamaları gerektiğine dikkat çeker.
Din adamlarının toplumları doğru yola yönlendirmesi ve dini değerleri yaşatması, büyük bir sorumluluktur. Ancak Kuran'ın uyarılarına rağmen, bazı din adamları bu sorumluluğu yerine getirmekte eksik kalmaktadır. Toplumlar, din adamlarının Kuran'dan aldıkları mesajları açık ve şeffaf bir şekilde iletmelerini beklemelidir. Aksi takdirde, din adamlarının üzerine düşen sorumluluğu yerine getirememesi, toplumları manevi bir boşluğa sürükleyebilir.
Kuran'ın din adamlarıyla ilgili uyarıları, din adamlarının toplumlarına dürüst ve adil bir şekilde rehberlik etmeleri, dünyevi çıkarlar uğruna değil, dini değerler uğruna çaba sarf etmeleri yönündedir. Toplumlar, din adamlarından bu sorumluluğu yerine getirmelerini talep etmeli ve din adamları da Kuran'ın rehberliğine sadık kalarak toplumlarına doğru yolu göstermelidir.