Bir kez daha şahit oldum.
Kaç defa söyledim arkadaşlara ki “Allah aşkına beni öyle her yere götürmeyin” diye. Zaten kafadan rahatsızım, bir de böyle gereksiz işlere şahit ettirdiğiniz zaman sigortalarımız iyicene zayıflıyor iyi mi?
Gözümün moru bir kez daha küserek salonu terk etmiş. Öyle bir üzüldüm ki neredeyse hüznümden salonun orta yerine oturup, kendime ağlama yapacaktım...
Kendime evet.
Bu şehrin sonradan görmelerinin en güzel huyudur küsmek. En iyi ifade şekli olduğu da söylenebilir ama anladığım kadarıyla küsen küstüğüyle kalıyor.
Kimselerin tınladığı falan yok.
Değil mi ki olmamalı da!
Her zaman söylemişimdir güzel bir parolam var benim, atalarımdan kalma; “küsen yatağını ayrı serer”, değil mi?
Kaldı ki değer verilecek birisi olsa o ortamda onu gören herkes ama herkes bir yer açmak için ayağa kalkar değil mi? Kalkmıyor ise kaldırmak için uyarıcı alanlardan olmayın derim, sonra yan etki falan yapar maazallah neme lazım.
Yok dert ettiğimden değil bir kayfaltı keyfim vardı kendime üzüntü yaptım hepsi o.
Bu arada farkına vardım da bizim memlekette küsmelerin yanında bir de yeni modalar çıkmaya başlamış, hemi de katmerli.
Hem de toplu olarak yapılıyor.
Bir toplantıda, yemekte veya her hangi bir sırada ortalama on/onbeş kişi varken; sonradan en başa gelen zat-ı muhterem oturan haziruna bakarak, “kendinize biraz yana kayabilir misiniz” diye çok nazik bir dille ricada bulunuyor.
Yana kaymak ta nereden icap etti?
Niye, ortadan su mu çıktı diye sormayalım mı şimdi! Sıradan oturmaya devam ettiğiniz zaman varlığınızın hissi kalmıyor mu? Yoksam sizde kendinize küsecekmisiniz? Vallah darılır ve kendime çay içemem artık. Sonram kayfaltı keyfim kaçar değil mi?
Nelerle uğraşıyoruz biri küsüyor, diğeri yana kay diyor.
Nasrettin Hocanın karısına mesajı gibiyiz valla! Yoldan geçene diyor ki bizim eve git hanıma sor; daha kayayım mı?
Merak eden gelsin yanıma, kendime anlattığım gibi ona da anlatayım.