TOPLUM ÇÜRÜMESİ..
Dün bir sokak röpörtajına denk geldim; bir hanımefendi ülkede "sosyal çürüme var" diye sözlerine başlıyor... Aratıp izlemenizi tavsiye ederim..
Bunu izleyince kafamda sürekli dönen şeylerin adını bulmuş gibi hissettim..
Evet bunun adı olsa olsa bir "çürüme" olabilirdi!
Gelin bugün bu başlıkla, güzel yurdumuzun güzel insanları arasındaki farkları ve bu farkların sonuçlarını yine ironik irdeleyelim...
Ama öncesinde anlaşalım; amacımız kimsenin tavuğuna "kış" demek değil..
Köşemizin adı "İronik Sorgulamalar" biz ironimizi yapalım, olur ya belki birileri de kendini sorgular niyetiyle..
Başlayalım..
Ülkemizde varolan ve artık en üstten en alta herkesin varlığını kabul ettiği ve sesli dile getirdiği ekonomik şartlar dolayısıyla, iki uç kesim oluşmuş durumda malesef..
*Bir kesim alabildiğine zengin iken, bir kesim de ayın ortasını dahî zor getiriyor!
*Yine o "bir kesim" her yerde parasıyla sözünü geçirirken diğer kesim çırpınsa da hiç bir şeyi elde edemiyor!
*Bir kesime uygulanan en hızlı ve yanlı "adalet" diğer kesime gelince duruyor!
*O kesim, çocuğunun karnı tok olduğundan! sokakta başı boş bırakılıp, yılda en az 3 kez 5'er tane yavrusu olan köpeklere kulubeler koyarak, çuval çuval mama alarak, soğukta ne yaparlar diye üzülürken; diğer kesim çocuğunun beslenmesine ne koyacağını, ya da soğuktan çocuğunu nasıl koruyacağını düşünüyor!
*Birisi çocuğunu en özel imkânlarla sosyalleştirip, 09:00 da başlayan dersine özel aracı ile götürüp, 15-20 kişilik sınıfta çok iyi bir eğitim aldırırken; diğeri sabah daha güneş doğmadan yollara çıkıp, belki o karanlıkta sokak köpeklerinden kaçarak, soğuktan titreyerek ve yürüyerek, balık istifi misâli 40-50 kişilik sınıflarda, yine aynı müfredâta tabi oluyor!
[[Yukarıda yazdıklarımda sokak hayvanlarını örnek vermemden dolayı linçe girmeyin sakın!
Zîra tanıyanlar bilir tek bir canı bile kurtarmak için ne fedâkarlıklar yapabileceğimi..
Bu örneği vermemdeki sebep de aslında sistemin getirilerini görelim diyeydi..
(Sokak hayvanları konusu bence de önemli ve başlı başına bir konu.. Bunu başka bir hafta yazmak üzere askıya alıp devam edelim.)]]
*Yine birileri her kurumda; sağlık, trafik, yargı, eğitim vs aklınıza gelebilecek her yerde üstün ve öncelikli iken; diğerleri hep bekletilen, ötelenen sınıf olmak zorunda...
*Ya da birileri her türlü vergi kaçakçılığı, kanun dışı işler, yolsuzluğu göstere göstere yaparken, diğerleri bir ay SGK ödemesini aksatsa (ki bu yetiremediğindendir!), hemen bir müdahale!
*Birilerinin kredi borçlarına yapılandırma üstüne yapılandırma veya af gelirken; garibanın belki evinin ihtiyaçları dolayısıyla çekmek zorunda olduğu krediyi, yine yokluktan aksatınca anında kara liste! Veya haciz!
Bu örnekleri sizlerde yaşayan olarak eminiz ki kafanızda çoğalttınız..
Peki bu farklar sadece ekonomik anlamda mı?
Belki cevabınız net "evet" olacak..
Evet doğru, ama iki kesimdeki fark oranının bu kadar uç olmasının altındaki diğer sebepleri de düşünsek mi biraz?
Neden ve nasıl oluştu?
Şu an ülkemizde ekonomik fark dışında; "sizdenciler" ve "bizdenciler" diye bir kavram da yok mu?
VAR!
Hemde her yerde!
>Bizdense ihaleleri alır..
Malı az ya! Kazansın garipler!
>Krediyi ödeyemeyen bizden canıımm, yapılandırın ve sakın kara listeye girmesin! Çünkü onlar bu ülkeyi kalkındıran "bizden iş insanları"!
>Çalışan, didinse de ödeyemez ise "o biraz porsyonları küçültüp tasarruf etsin! İşten değil dişten arttırıp ödesin"! Çok zor değil ki yapabilir! Yapamazsa ne affı, ne yapılandırması! Aksine faiziyle alın! Der geçeriz!
>Yargıda işi varsa bizdendir canım halledin!
Garibanın davaları yıllarca bekler, beklesin canım işi ne? Hem bize ne.. Sonuçta o "sizinkiler"den!
>Trafikte iki çakar takar arabasına, emniyet şeridini işgal eder, polis durdursa "ben kimim biliyor musun" der geçer, gariban bekler...
Çünkü o çakarlı da "bizimkiler" tayfasında!
>"Bizimkiler" bu ülkenin has, millî ve yerli insanları ne de olsa!
Sizinkiler sığınmacı modunda yaşasa da olur!
>Ne yer ne içerler bize ne!
Bizimkiler var olsun, sağ olsunlar ki ülkemiz kurtulsun!
(Ya da belki arada biz de kurtuluruz kim bilir!)
Bu ironiler çok mu geldi?
Bence çok eksiği var fazlası yok!
Yani demememiz o ki, konu sadece ekonomik farklar da değil..
Ülkede oluşturulmuş bu iki uç kutup yüzünden veya bu ayrıcalıklı haller sonucunda; şiddete meyil, kin, nefret, bıkkınlık, toplumsal kimlik bozulması ya da başlığımızdaki "çürüme" başladı!
Bir yerde karnını doyurmak için ekmek çalan 13 yaşındaki çocuk ıslah evine gönderilirken, diğer tarafta çocuk istismarından "küçüğün rızası varmış" diyerek beraat ettirilen "bizimkiler" oldukça, bu toplumda oluşan öfke bir yerde patlayacak elbet!
Bu öfke en masum haliyle "bananecilik" en kötü haliyle şiddet!
Bu farklar, yapılanlar bir tarafa; yapılanlara kalınan sessizlik veya hepimizin bu olan biteni film izler gibi izliyor oluşumuz da ayrı bir tartışma konusu!
Ekonominin kötü gidişatında; barınma, beslenme, korunma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan ya da karşılayamayacağı kaygısı yaşayan kişiler; hele birde toplumda "öteki" sınıfında her işi ötelenen, hiç bir işi yolunda gitmeyen bir hâle getirilince öfke duyuyor, şiddet eğilimi gösteriyor!
Toplumda her türlü; maddî manevî şiddet dozu artarak devam ediyor ve ne yazık ki;
“Yanlışa müdahale edersem, dur dersem başım belaya girer” korkusundan, kimse gördüğü yanlış ne olursa olsun müdahale etmek dahî istemiyor.
Susuyor, görmezden gelip üç maymunu oynuyor!
Şiddet, toplumu sarıp sarmalamış durumda. Medyada şiddet haberi olmayan bir gün yok.
Ya da özellikle genç kesimin takip ettiği dizilerde bile güçlü olan hep kazanıyor; ama zorla, ama mafya olarak!
“Öteki” olana karşı tahammülsüzlük tavan yapmış!
Siyasetin kutuplaştırıcı dili bu şekliyle malesef sokağa taşmış durumda..
Aile içinde bile ilişkiler bu yüzden bozulmuyor mu?
Velhasıl bunların sonucunda insanı insan yapan değerler de kalmıyor, kin, nefret tohumları ekilince olanda da çürüyor!
Gençler gelecekleri adına umutsuz, "ülkeyi nasıl terkederim" derdinde..Bu konu da ayrı, tek başına bir başlık!
“Haksızlığa uğramışlık” hissi o kadar sıradanki, kimse sorgulamıyor bile!
Hiç kimse, uğradığı haksızlıklar karşısında haklarının normal yollarla tam olarak teslim edileceğini düşünmediğinden pes edip iç dünyasıyla ya da etrafındakilerle savaşıyor resmen!
Hepimiz bunları sorgulamak yerine, hâlen içeride hain, dışarıda düşman arayışındayız!
Evet çürüme dedik..
Toplumların içten içe çürümesine neden olan temel şey, insani değerlerin yavaş yavaş yok olmasıdır...
Edep, ahlak, vicdan, şevkat, merhamet, erdem, liyâkat, adalet..
Nerede?
Ve toplum çürürse, bu o her şeye bahane ettiğimiz "dış güçler"in ekmeğine yağ sürmek değil midir bu?
Ülke el birliğimiz ile içten içe çürüyor!
Biz bize yetiyoruz artık..
Dış güçlerin çökertmesine filan ihtiyaç kalmadı sanki ne dersiniz?
Yine de hayattayız, hayat devam etmek zorunda...
Bu konularda "bizimkiler"de olsak "sizinkiler"de olsak ülke hepimizin, bir şeyler ters gidiyor, işler sarpa sarıyor!
Bir olmaya, birlik olmaya acilen ihtiyacımız var!
Yaşadıklarımıza ya da yaşatılmayanlara karşı bulduğumuz yol öfke patlaması, şiddet, içine kapanma veya üç maymunculuk değil de, çözüm bulmak olmalı belki...
Ama nasıl?
Düşünelim, düşündürelim niyetiyle..
VESSSLÂM...