Bugün, 9 Mayıs 2024 Perşembe
Tüccar olmak, Esnaf olmak, Sanayici olmak, üretmek ve birde ürettiğin ürünün insanlar tarafından kullanılmasını görmek bulaşıcı bir hastalıktır.” Bu hastalığa yakalanan insanların iflah olduğu pek görülmüş şey değildir. Yeni bir ürün, yeni bir çalışma ve kalite artırımı, kapasite artırımı derken vakit gelir gider de farkına varamaz… Eh, bir de işin tüccarlık tarafı da var ise o zaman değmeyin garibimin keyfine. Ham maddesiydi, alacağıydı, vergisi – sigortasıydı, işçisiydi, bankasıydı diye cebelleşirken bir ömür heba olur gider de yine farkına varamaz... Ancak, lezzeti sıkıntısından fazlacadır. Vücuda da bulaşmış bir kere daha kurtuluşu yoktur. İflas etse, bulduğu ilk sermayede kaldığı yerden devam eder, elinde avucunda ne var ise yeniden, yeniden harcar durur. Dedim ya bulaşıcıdır kurtuluşu yoktur bunun… Daha fazla kazansa daha fazla vergi öder, daha fazla işçi çalıştırıp istihdam artırır, daha fazla ürün imal edip hem kendi eksenini hem de bulunduğu ilin eksenini genişletir. Bu arada zannetmeyin o kazandıkça yediği içtiği de artar. Aynı ekmeği aynı fırından alır, aynı çorbayı yudumlar. Ne bir eksik, ne bir fazla. Bu tür insanlar bulundukları yerleri mamur hale getirerek, kendi ufuk genişliklerini aşılamaya çalışırlar. Fikirleri, hareketleri ve hatta saate bakış açıları bile farklıdır. İmkânsız gibi görünen en sıkıntılı bir durum, onların farklı bir bakış açısı neticesinde imkânlı hale gelir. Bunun adına ön görü denir, önsezi denir ve en önemlisi de tacir aklı/ticari zeka denir ki kimseler akıl sır erdiremez. Yani anlaşılacağı gibi normal bir yaşantıları olmadığı gibi, normal oldukları da söylenemez. Bu insanlar bulundukları yerlerde tahammül edemedikleri o kadar çok şey bulurlar ki saymakla bitmeyeceği gibi sonu da gelmez. Öyle ki imkânsız kelimesi, mümkün değil kelimesi, yapılamaz, getirilemez, alınamaz kelimesi onların en nefret ettiği ve inançlarına ters gelen durumlardan sadece bazılarıdır. O yüzden dir ki bu tür insanlar; yön verirler, yol verirler ve yönlendirirler. Bazen bir insanı, bazen bir dümeni, bazen de bir şehri ve hatta ülkeyi… Şimdi gelelim asıl meseleye; Binlerce yıllık tarihiyle, bu tarihin sürükleyebilmiş olduğu kültürüyle, bu kültürün yoğunlaştırdığı yaşam biçimiyle ortaya çıkarılmış harika bir şehir olan ERZURUM var. Ve eli kulağında bu şehrin ekonomi yönetiminin belirleneceği bir seçim var. Hem de ne seçim. Dün yapılan seçimlere benzemeyen, heyecanı olan – umutları olan – fikirleri olan bir seçim. Dolayısıyla bu harika memleketin ekonomi yönetimini teslim edeceğimiz insanların akıllı olmasını beklemek büyük bir yanılgıdan öte bir şey değildir. Tarihi deli olan, kültürü deli olan ve iklimi deli olan bu kartal yuvasının yönetimi de, yöneticisi de kartal olmalıdır. “Kahramanlar” pek akıllı olanlardan çıkmaz sözü de, gerçeğe giden yolun sadece bir basamağıdır. Mümkün müdür? Mümkündür bu. Düşünsenize bu şehrin, tarihe isim yazdırmış yüzlerce, binlerce insanı var. Her birinin tarihe mal olmuş bir varlığı bir emeği var. Bu emekler doğrultusunda ortaya çıkarılmış bir mozaik var ve bizler ne kadar nankör olur isek olalım, ne kadar kör olur isek olalım asla ve kat’a inkârcı olamayız. Olmamalıyız. Bu emekleri yok saymak, insanlığımızı yok saymak demek değil midir? Evet, bir devir kapanıyor. İyisi ile kötüsü ile ve tatlı sert dokunuşlarıyla; bu şehir, bir delisini daha tarihin çözülemeyen, tozlu raflarına kaldırıyor. Anılarda, hatıralarda ve belki de hep yüreğimizi sızlatan bir efkâr türküsünde yâd edilmek üzere, bir sahifenin daha sonuna geliyoruz. Unutmadan ve elbette ki unutturmadan. Kimisine göre Lütfü abi, Kimisine göre Lütfü ağa, Kimisine göre Lütfü Dadaş. Gerçekten hep bizden birisiydi. Oturup kalkması, konuşmaları, hal ve hareketleri, sinirlendiği zaman ortaya serdiği asabiyeti bile kimseyi tanımaz cinsten, Dadaş asabiyetiydi. Kasketi, paltosu, bir toplumdan içeri girerken gösterdiği vakur ile karışık nezaketi bir şehrin ağabeyisi olma özelliğini ortaya döküyordu.  O, bir mekâna geldiği zaman, sanki de evin bir ferdi gelmiş hissini anında çevresine yayıyordu. Yorgundu, yorulmuştu. Zaten ifadelerinde öyle söylemiş. “Yeter artık” demiş. Yılların verdiği, kulların verdiği, zamanın verdiği yük O’na “yeter artık” deme mecburiyeti getirmiş belli. Kolay değil; Erzurum gibi bir şehirde ağabeyi olmak, bir şehrin geleceğine parmak kaldırmak, bir şehrin dizayn edilmesinde söz sahibi olmak, bir şehrin yarınlarını tasarlamak ve bir o kadar da birilerini memnun etmek. Cevap vermek, takip etmek, karşılamak, düşünmek, düşünmek… İnanın kolay değil.  Ve inanın unutmam, Aşkale Çimentonun alındığı imzaların atıldığı o dönemde yaptıkları bir sohbet esnasında, yanındaki arkadaşına “ele bir imza attık ki ALLAH göstermesin aksi bir şey olsa evdeki çay bardaklarına varana kadar götürürler” diye gülerek anlatırken çektiği sigarasının dumanının halen daha ciğerlerinden çıkmadığına inanlardanım. Elbette ki sevmeyenleri de olmuştur. Dedikodusunu yapanları. Ki bu şehir dedikodu hammaddesinin ana damarını beslemekten, asıl yapması gereken bir sürü şeyi unutmuştur da kimse farkında değil. Elbette ki yanlışları da olmuştur, hataları da. Hangimizin olmadı ki? Yarım kalan hayalleri olmuştur, keşkeleri olmuştur. Tıpkı “adam sende, boş ver gitsin” dediklerinin olduğu gibi. Rabbim uzun ömürler versin. Öyle abi olmak kolay değil. Bana göre de ağa. Ama Ne acıdır ki; hayat devam ediyor. Elbette ki mahkeme kadıya mülk değil. Ve yüz binlerce nüfus yeni bir ağabeyi istiyor. Bu şehirde senin gibi yorgun ağam; ama küskün değil. Bu şehir de senin gibi sitemkâr ağam; ama umutsuz değil. Yarınsız değil. Elbette ki bir hizmet nöbetidir bu. İşte tam zamanıdır ve bırakalım nöbeti başka bir kartal, başka bir deli devralsın. Taze kan damarda deli akarmış, engel tanımayan. Var olanları daha var etmek için, küskünlük olmadan (delidir ne yapsa yeridir mizacıyla) sen – ben olmadan BİZ olmak için, BİR olmak için, tıpkı tarihte dün olduğu gibi yarında BİRLİK içerisinde olmak için, bu değerler ile birlikte; Üreten, imal eden, yanında işçi çalıştıran, vergi ödeyen, bu şehrin tozlu yollarında yürüyen ve hatta koştururken düşüp dizini yaralamış olan. Kırk kapıyı dolaşan ve halkımı tanıyan, kendisini tanıyan ve kendisi de bu şehrin insanı tarafından tanınan, emektarıyla oturup çay içen ve bürokratıyla rahatlıkla memleket tartışmasına girebilecek, gecesini gündüzüne katıp, memleket türküsü çığıracak bir kardeş, bir ağabeyi lazım. Uzun lafın kısası Bu şehire yeni bir DELİ lazım…

BU ŞEHİRE YENİ BİR DELİ LAZIM

BU ŞEHİRE YENİ BİR DELİ LAZIM

Aşkın URHAN

8.10.2022 14:54:17

Magazinsel şov artı basın eşittir domates…

Gelin hep beraber Erzurum'u "Uzak Şehir” olmaktan çıkaralım

Önce insan olmak, insan olmayı bilmek!

Gündeme Dair Meseleler

ERZURUM SPOR FK EYÜP SPOR İLE İSTANBUL'DA KARŞILAŞACAK

ERZURUM BEYAZŞEHİR SPOR KULÜBÜNDEN FUTBOL İL TEMSİLCİSİ FERİT KARAKOCA ' YA ZİYARET

SERKANDAŞ SİGORTA U-15 YAŞ GRUBU PLAY-OFF YARI FİNAL MÜSABAKALARI BAŞLIYOR

Valimiz Sayın Mustafa Çiftçi’nin “Vakıf Haftası” Mesajı

Palandöken’in çok özel ziyaretçileri vardı

Biz çoktan başladık…

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 35 31 1 3 64 96
2.Fenerbahçe 35 28 1 6 58 90
3.Trabzonspor 35 18 13 4 13 58
4.İstanbul Başakşehir 35 16 12 7 10 55
5.Beşiktaş 35 16 13 6 6 54
6.Alanyaspor 35 12 10 13 3 49
7.Kasımpaşa 35 14 14 7 -6 49
8.Rizespor 35 14 14 7 -7 49
9.Sivasspor 35 12 11 12 -9 48
10.Antalyaspor 35 11 12 12 -4 45
11.Adana Demirspor 35 10 11 14 3 44
12.Samsunspor 35 11 15 9 -5 42
13.Kayserispor 35 11 13 11 -9 41
14.Ankaragücü 35 8 12 15 -3 39
15.Fatih Karagümrük 35 9 16 10 -2 37
16.Konyaspor 35 8 14 13 -14 37
17.Gazişehir Gaziantep 35 9 18 8 -15 35
18.Hatayspor 35 7 15 13 -10 34
19.Pendikspor 35 8 18 9 -31 33
20.İstanbulspor 35 4 24 7 -42 16

YAZARLAR