Şehir dışında “nerelisiniz?” diye bir soruyla karşılaşanların, genellikle nereli olduğunuzu duyduktan sonra verdiği memnuniyet belirten ilk ifadesidir “dadaşlık”… Erzurumluyum dediğiniz andan itibaren karşınızdaki muhatabınızın yüz ifadesi, mimikleri ve hatta kelimeleri bile anında büyük oranda değişerek, kulağınıza hoş gelebilecek en büyük iltifatı anında koyuverirler kucağınıza; “Ooo Dadaşsın” diyerekten.
Göğsümüz kabarır, koltuklarımızın altına pişmiş yumurta konulmuşçasına bir kabarıklık gelir. Ve içimizi ısıtan tatlı bir sıcaklık yayılır yanaklarımızdan dışarı ve Dadaşlığın verdiği en büyük hazinenin nimetleriyle karşılaşırız il sınırlarımızın dışında, yanaklarımız al al…
Dadaş; gardaş demektir. Büyüklük timsali olup, Mertlik, yiğitlik, cömertlik ve sayamayacağımız, hatta saymaya bile gerek görmeyeceğimiz bir sürü iltifata tabi kelimelerin toplamı demektir. En azından öyle biliyorduk.
Sokak kavgalarında dahi üç beş kişinin elinde dayak yiyen birisinin yandaşıdır Dadaş, ezdirmez kimselere, bırakmaz yalnız başınıza sizi. Haksız dahi olsanız teke tek der, hak der başka bir şey demez (di) Dadaş.
Kavgada dayak yese başını öne eğer çıkar gider, kan davası gütmez, kin gütmez (di) Dadaş.
Gözüyle görmediği şeylere inanmaz, kulaktan dolma iş görmez ve ne olur ise olsun muhatabının yanına gidip, işin aslını astarını öğrenmeden yorum dahi yapmaz (dı) Dadaş. Ağzından hakaret, küfür, aşağılama, alay ve hatta incitici olabilecek en küçük bir laf dahi söylemez (di) Dadaş. Yani kimseyi satmaz (dı) Dadaş. O kadar çok maharetleri vardı ki Dadaşlığın, o yüzdendir tarihe, halka ve kültürlerde yer etmişliğinin sebebi.
Kaybolan birçok değerimizin yanında, yitirdiğimiz birçok ahlak vasıflarımızın yanında Dadaşlığımızın da kaybolduğunun farkına varamadık gitti vesselam. Şu depremde gördük ki insanlığımız kaybetmişiz, maddiyat almış her şeyin yerini Dadaşlık ne ki?
Ne oldu bize? Nedir bu kayboluşumuz.
Nedir bu vurdumduymaz tavırlar, adam sendecilik ve boş vermişlik hallerimiz. Gözümüzün önünde cereyan eden bir sürü olumsuzluk karşısında sessiz kalışımız. Hani biz kavgada bile adamı yalnız bırakmazken, hani biz insanı toprağın altında dahi biçare bırakmazken, hani biz insanlığı insanlık adına savunurken bu değişim nedendir? Nedendir bu görmezden gelmelerimiz.
Hani biz Cumhuriyet Caddesinde inzibatlara asker yakalattırmıyorduk ya, hani biz mahallemizden içeri girmesine bir yabancı kediyi dahi bırakmıyorduk ya, hani biz hastamızı, ölümüzü, düğünümüzü, kederimizi, sevincimizi hiçbir zaman yalnız başımıza, tek bırakılarak yaşamıyorduk ya. Ne oldu bize, sesimiz çıkmaz oldu. Bir şehir, bir halk hepimiz birden corona denen illetten öldükte biz mi farkına varamadık acaba? Sokağa çıkma yasağı kalkalı aylar hatta yıllar oldu eyyy halkım, uyanın da kendinize gelin. Bayramlaşalım artık, saklandığımız sığınaklarımızdan çıkarak tekrardan doluşalım muhabbet meclislerine. Ev ziyaretlerine tekrardan başlayalım yetmedi mi bu ayrılık? Düğünlerimizde halay çekelim, kederimizde duaya beraber âmin diyelim, zamanı gelmedi mi? Bizi Dadaş yapan, bizi biz yapan bu değerler değil miydi? Ne de çok bahanemiz var mış corona denen illete destek çıkmaya.
Tokalaşalım karşılaştığımız her yerde. Sarılalım kardeş gibi, selamlaşalım dost gibi ve kucaklayalım birbirimizi. Kaybettiğimiz yıllara inat, kaybettiğimiz zamana inat. Cumhuriyet Caddesinde kimseler bize yabancı kalmasın artık.
Bizi bize kırdırmaya çalışanlara, kötü göstermeye çalışanlara, iftira atanlara, hatalarımızı arayanlara karşı dadaşlık duruşunu gösterme vakti gelme di mi Erzurum?
Şehir dışında yaşayan Erzurumluların, Erzurum’a olan özlemleri kadar bir muhabbetimiz kalmadı mı şu şehire. Birbirimizi sevmek, özlemek için Erzurum dışına çıkmak mı lazım? İçimizdeki birkaç çürük elmanın bizi kokutmasına izin vermemek lazım, asırlara meydan okuyan bir destansı milletin sonunun ayak seslerimidir yoksa bu?
Ve
Artık eskisi gibi karda yağmıyor bu topraklara, adamları da adam gibi olmaktan çıktı sanki. Belli ki işte şimdi ayrıldık, bölündük tümden. Zenginlerimiz başka bir zengin oldu, sallanmıyor köşkleri. Toprak altında kalmıyor, kar altında çile çekmiyor bedenleri. Yoksulun halinden anlamıyor, ayaz yemiyor elleri. Güçlü olan, ağzında küfür tanımıyor kimseyi.
Hani biz Dadaştıh ya, ne oldi bize?