(Hem inci kabuğu, hem de inciyim, yani hem dış hem iç. Mahşer meydanı ve Sırat. Bunca kumaş ve binek takımıyla ben bu dükkana sığmam.)”
“Tîr benim kemân benim pîr benim civân benim Devlet-i câvidan benim îne vü âna sığmazam
(Ok benim, yay benim, yaşlı benim, genç benim, sonsuz devlet benim, mekana ve zamana sığmam.)”
İnsan ölümü içinde mi taşır
Insan içinde neler taşır.
Koca dağlar taşır yollar taşır
Kimi güneşi taşır
Kimi karanlığı
Bunca şey insanın içine sığar mı?
Koca kainat sığar da insanın içine
İnsan sığamaz ne yere nede gökyüzüne
İnsan nereye sığar ?
İki metrelik yere
Yavaş yavaş asıl meselemize doğru ilerleyelim...
Aslında Bilge Kağan, çağlar öncesinden ulu Türk Milleti'nin uyarmıştır:
"Ey Türk Milleti!
Sen, aç olunca tokluk nedir bilmezsin, fakat tok olunca da açlık nedir düşünmezsin!
Böyle olduğun için, seni yüceltmiş olan kağanının sözünü tutmadın.
Onun sözüne uymadan yerden yere vardın.
O yerlerde tükendin. Geri kalanlarınla, daha da zayıflayarak öle yite yürüyordun..."
Bilge Kağan, bundan sonra, dağılmış, düşman elinde esir kalmış Türk Milleti'ni nasıl toparladığını, Türk ilini ve töresini yani Türk devletini ve hukukunu nasıl yeniden düzenlediğini anlatmıştır...
Bugün Türkler, sanki bütün ideallerini kaybetmiş bir şekilde sadece ekonomik kaygılarla ve en önemlisi sosyal medya Instagram kapanması süreçinde hareket eden bir insan topluluğu hâline gelmiş gibi görünüyor...
Bu xwGerçi milletlerin genetik kodları, kolay kolay değişmez, mutlaka aslına döner...
Bu durumu, dönemindeki Türkmen isyanlarının ışığında inceleyen Dadaloğlu, şöyle izah etmiştir:
Aşağıdan Yusuf Paşam geliyor
Düşmanına karşı koyan mert olur
Şahin kocasa da vermez avını
Aslı kurttur kurt yavrusu kurt olur.
Yalnız, kurt yavrusu her ne kadar kurt olursa olsun, bazen durum değişir:
Küheylanım yedim yedim yederler
Olanca malımı talan ederler
Heves güves yaptırdığım odalar
Korkarım ki düşman konar yurt olur
Der Dadaloğu'm da göründü dağlar
Aşiret kavgasını görenler ağlar
Bre benim öldüğüme gam yemem beyler
Korkarım ki zalım düşman üstümüze mert olur...
Bugün, zalım düşman bir tarafa,
Türk Milleti, her alanda “cevheri asli”si kendisinden olmayan adamları, çıkar dağıtımı yapıyorlar diye başının üzerine çıkarıyor...
Oysa milletin, yönetenlerden beklentisi sadece adalet olmalıdır.
Adalet, herkesin kalbine ve beynine yerleşirse, böyle bireylerden oluşan bir milleti, düşman ne kadar güçlü olursa olsun yıkamaz.
Adalet yoksa yabancılarla iş birliği yapanlar iktidarı ele geçirir ve o ülkeyi batırana kadar yönetimi bırakmaz, bırakamaz.
Çünkü yaptıklarının hesabının sorulacağından korkar...
Bilge Kağan’dan çağlar sonra Türk Milleti’nin ilini ve devletini yeniden toparlayan Atatürk olmuştur.
Hatta rahmetli Muhittin Nalbantoğlu’na göre
1924 yılında Türkçe olarak da basılan ve kendisine sunulan Orhun Abideleri kitabının bir sayfasının kenarına Atatürk kendi el yazısıyla,
“Büyük nutuk böyle bir ifadeyle hitam bulacaktır” diye not da düşmüştür.
Atatürk’ün gençliğe hitabesi, bu kararın sonucudur...
Bilge Kağan’dan sonra Göktürk devleti de dağıldı ama Türk Milleti, yeni liderler çıkararak tarihe damgasını vurmayı bildi...
Türk Milleti son olarak Anadolu’nun büyük ölçüde işgal edilmesiyle yok olmakla yüz yüze geldi.
Osmanlı’nın son döneminde, Türkçe’nin, buna bağlı olarak Türk düşüncesinin ve bilimsel gelişmenin duraklaması ve hatta gerilemesi sonucunda, İngiltere, Fransa ve Rusya, Kızılırmak’ın batısını Rumlara, doğusunu Ermenilere teslim ederek bu topraklardaki Türk varlığını tamamen yok etmeyi planladı.
Bu plan, Ermenilere ve Kürtlere ayrı devlet kurmayı öngören Wilson Prensipleri ile desteklendi.
Ermeni girişimi, İttihat ve Terakki tarafından tehcir ile önlendi. Kürtler ise Türk varlığının bir parçası olduklarını ilan etti ve bu savaşta düşman oyununa gelmedi.
Rum çeteleri de yok edildi ve mübadele ile bu sorun da halledildi.
Şimdi ise bu topraklarda Türk Milleti’nin kişisel çıkar odaklı bir hayat peşine düşmesinden yararlananlar,
Türk egemenliğine son vermek için son adımları attıklarını düşünüyor...
Son sözü yine Türk Milleti söyleyecektir...
Gökalp Şentürk