Yazmayayım, kendimi tutayım diyorum ama olmuyor!
Son dönemde gelen soruların haddi hesabı yok..
Din adına soru sormak, sorgulamak çok güzel elbette, ancak bu soruların videolu paylaşımlarla gelmesi!
Ve bu videoarda gerçekle alakası olmayan, saçma sapan!
Bırakın Kur'an'ı, Hadis'i; AKILLA, MANTIKLA izahı olmayan!
Resmen bir bilgi kirliğinden başka bir şey olmaması ÇOK ACI!
Daha önce yine sorular üzerine, "TARİKATLER" başlıklı bir yazı yazmıştım..
Yumuşak bir uslupla idi..
Değmeden, dokunmadan..
Ama artık affınıza sığınarak uslubu değiştirip; azıcık İRONİ ile, ayrımsız! Hepsine!
Değerek, dokunarak yazıcam bu kez!
"ŞEYHTOK"LAR!!!
"ŞEYHFLUENCER"LAR!!!
"ZİKİRFLUENCER"LAR!!!
"LİKE EFENDİ HAZRETLERİ!!!
"FENOMEN-İ ŞERİF"LER!!!
"HİKMET HACKER"LARI!!!
"REELS-İ TARÎKAT"LERİ!!
BUNLAR VE BENZERLERİ!!!
HEPSİ, SADECE ALGORİTMA EVLİYALARI!
Bu isimler İRONİK elbette..
Eskiden "Kerâmet Ehli" dendiğinde dağ başında, inzivaya çekilmiş zatlar gelirdi akla..
Şimdi ise Instagram hikâyesinde, YouTube short videosunda!
TikTok’ta gözünü kapatıp güya(!) “gizli zikir” yapanlar!
YouTube’da “3 dakikada kalp temizliği” vaat edenler…
Ne Kur'an'da, ne Hadis'te, ne sünnette, ne akılda, ne de mantıkta yeri olmayan bir sürü saçmalığı VARMIŞ gibi anlatanlar..
Ne arasak var!
Bir de bu saçmalıklara “ her beğeni bir zikir sayılır" yazıyorlar UTANMADAN, SIKILMADAN!
Ya da gizemli gizemli açıklamalarla pazarlıyorlar..
Neyi mi?
HERŞEYİ!
ALGORİTMA EVLİYALARI BUNLAR, ÇÜNKÜ:
Konunun ne olduğu farketmez...
Araya biraz “evrensel bilinç”, biraz “kozmik şuur”, bir tutam da “Mevlana’dan sözler” sıkıştırdı mı, tamamdır!
ALGORİTMAYA DÜŞTÜK!
Yetmedi mi?
Arttırırız!
Kesilip kırpılmış, arkası-önü olmadan alındığı için gerçek mânasının dışında, ama bu hali ile çok çarpıcı olan bir AYET!
Sahih olması şart değil, bir HADİS!
Birde süslü cümlelerle kişinin nefsine hoş gelen bir kaç kelam etti mi, buyrun:
NUR TOPU GİBİ BİR "MANEVÎ İNFLUNCER" DOĞDU!
Demektir...
Şeyler Tarihi diye bir kitap yazasım var aslında..
Evliya dediğimiz zatlar çoook eskilerde; dağlarda, mağaralarda tek başlarına; dünya nimetlerinden uzak, kendi nefsini terbiye ederlermiş..
Gel zaman, git zaman herhalde oralarda yaşam zor olacak ki, şehre inmişler..
Mütevâzi barınaklarda "bir lokma-bir hırka" olmuş bu kez yaşam felsefeleri..
Şehre inince, onları görenler olmuş..
Kerâmetlerini görenler, bilenler:
"Bir hırka yetmez, kuru yerde de oturmamalı bu mübarek" diye düşünmüş.. (heralde)
Bir koyun kesmiş, derisini yüzmüş, kurutmuş..
Ve "Keramet Ehlinin" altına "POST" adıyla sermiş..
Ve o günden sonra o nefsini terbiye etmek için bir lokma-bir hırka felsefesiyle yaşayan mübarek zatlar "POST"lu ŞEYH oluvermiş sanki...
"POST"lu şeyhlik devam ediyor hâlen... MAALESEF!
Post kavgaları da malumunuz!
Gerçek POST'lular ayrı dursunlar yerlerinde…
Ancak çağımızda, yeni dönem şeyhlerin kullandığı POST oturmalık koyun "post"u değil de, PAYLAŞMALIK POST oluverdi farkında mıyız?
Yani; çağdaş(!) şeyhler artık "post"ta değil, "post paylaşımı"nda!
Ve ne yazık ki, paylaştığı her saçmalık binlerce kişiye ulaşıyor!
Kur’an-Hadis-Sünnet-Akıl-Mantık harici her şey var...
Şeyhlik dijitalleşti!
Mûritler mi?
ŞEYHİNE TÂBİ OLDUĞUNDAN:
"Story”lerden feyz alıyor!
“Reels”le arınma sağlıyor!
Adı MÛRİT değil, takipçi oluveriyor!
Ama değişmeyen, aynı kalan tek şey var!
“POST” sahipleri hâlâ kutsal, hâlâ SOR-GU-LA-NA-MAZ!
Yani aslında aynı sistem, sadece ŞEKİL değiştirdi!
Oysa Rabbimiz “akledin” diyor.
Ama biz hâlâ birinin gelip bize "özel sırlar” anlatmasını, bu sırlarla AKLIMIZI yönetmesini bekliyoruz!
Biri çıkıyor “bu gece 7 kere şunu söyle, "......" olursun” diyor.
Ve en acısı, insanlar buna inanıyor!
Dijital çağın şeyhleri, saçma sapan cümleleri kutsallaştırıyor.
Geri kalmışları ayrı, güncellenmişleri ayrı bir hezeyan!
Geri kalmışları zaten sürekli mîlattan kalma, gerçek olamayacak menkıbelerden dem vuruyor!
Güncellenmişleri de bunlara ek, güya(!) bilim ışığında konuşuyormuş imajı vermek için "enerji" "sinerji" gibi terimleri; inşallah-maşallah ile tamamlıyor!
Sonra mı?
Her tık, her like PARA!
İnanın aklım almıyor!
Dilim de durmuyor o yüzden..
Rabbimiz bize AKIL vermiş!
Ve kendini; emirlerini, yasaklarını anlatmak için melekler aracılığıyla, seçtiği peygamberlere vahiy indirmiş!
Bu vahiyler bir kitapta toplanmış!
Bu kitapta yazılanları; bizler uygulayabilelim diye de, görevli kılınan peygamberler yaşamış, anlatmış, örnek olmuş!
Kendisine vahiy gelen peygamber ne yapmış, nasıl davranmış peki?
O'da halka iletmiş değil mi?
*Aracısız!
*Karşılıksız!
*Komisyonsuz!
*Makam-mevki hırsı olmadan!
*Tevazu ile!
*Kimlik propogandası yapmadan!
*Silsile takip etmeden!
*Soy-sop ayrıcalığı gütmeden!
*Riyadan, gösterişten uzak!
*İsraftan kaçınarak!
*Mal-mülk biriktirmeden!
*Çakarlı araç misâli; süslü, ayrıcalıklı develere binmeden!
*Çoluk çocuğunu villalarda yaşatırken, etrafındakilere yoksulluğa sabır telkin etmeden!
*Kendi göbeğini büyütürken, az yemeyi tavsiye etmeden!
Bırakın herhangi birini, kendi kızı Hz. Fâtıma'ya dahî:
"İki gözümün nuru; sakın babam peygamber diye güvenip dünyaya dalma! Vallahi ben 'senin için bile!' ahirette bir şey yapamam!" diyen bir peygamberimiz varken!
Elini, eteğini öptüren!
Tövbe alıp, kabul eden!
Bu halleri ile resmen kendini peygamberden üstün gören ŞEYHLER, MÜRŞİTLER!
Direkt soruyorum:
Sizi Allah (CC) katında, peygamberden üstün kılan nedir?
Hani her konuşmanızda dilinize pelesenk ettiğiniz..
"Peygamber şöyle demiş" diyerek saçmalıklarınızı kendisine mâl ettiğiniz peygamber kim?
Aynı peygamberden bahsediyorsak eğer, Kur'an'a göre de, sünnete göre de bizim bildiğimiz hâli, yukarıda koyu puntolarla, yıldızlı yazıldığı şekliyle!
Var mı açıklamanız?
Villalarınızı, çakarlı milyonluk araçlarınızı, lüks içindeki yaşamlarınızı hangi peygamberden örnek aldınız?
Biz; Kur'an'da yazılanlara, dinimizin inanç esasları doğrultusunda İNANDIK!
ÎMAN ETTİK!
VE SONUCUNDA DA MÜSLÜMANIZ!
Ve Müslüman olarak hedefimiz de CENNET!
Buraya kadar tamam....
YA SONRA?
Hani CENNET yukarda(!) Arş-ı Âla'da ya!
Şimdilerde oraya ulaşmak için yeni sistemler geliştirdi resmen bu zâtı muhteremler!
Sanki bir asansör sistemi var!
Düğmeye basıyorsun, karşına cübbeli, sarıklı, sakallı bir görevli çıkıyor!
“Yukarı çıkmak istiyorsan önce bana bağlanacaksın” diyor!
(CENNET YUKARIDA YA!)
“Ben çıkmazsam sen hiç çıkamazsın” diyor!
“Silsile şart” diyor!
“Feyz mi, hiyerarşiden geçer” diyor!
"İman gücü mü, para verdikçe artacak" diyor!
Sanki iman bir şirket, terfi için şirket sahibine yakın birine, rüşvet veya haraç gibi ödeme gerek!
Modern Türkiye'de tarikat tabelaları bazen caminin hemen dibinde, bazen devlet protokolünün arkasında, bazen de gizli merdiven altlarında illâ yer buluyor kendine..
Ama işin garibi, hepsi “tevazu”dan dem vururken, tahtta (postta) oturmak için sıraya girmiş durumda!
Bir zamanlar dervişlerin postu(oturduğu yer) topraktı..
Şimdiki postlar kadife, altın varaklı ve VIP korumalı!
Kerametlerini(!) milyonluk arabalarla gösterenler!
Kendileri EN özel hastanede kontrol, yahut chek-up yaptırırırken; halkı ise güya(!) şifalı nefesiyle iyileştirdiğini iddia edenler!
Müritlerine “dünya fani” deyip, holding yöneten “mürşitler!”
İslam’da şeyh yoktur!!!
Sadece öğreten vardır!
Siz öğretenseniz eğer, öğrettiğiniz tek şey örnek olduğunuz yaşam sisteminiz!
Ve kusura bakmayın, bu haliniz “İslam’dan” çok “itibar” öğretiyor!!
İsimleri: A-B-C-D farketmez..
Amaaa!
Paydaları ortak!
Net değişmez: “Bensiz olmaz"cılık!
Din, bir kişinin başkasına “Ben seni kurtarırım” demesi değil!
"Beni kurtar!" demesi de değil!
Herkesin kendini kurtarmaya çalışmasıdır!
Bu yüzden metafor yaptığımız asansör örneğine geri dönerek diyelim ki:
BU ASANSÖR ne beni, ne seni YUKARI(!) çıkarmaz!
Çıkaramaz!
Merdivenleri bende, sende; kendimiz tek tek çıkacağız!
Ee suç sadece bu KERAMET EHLİNDE(!) mi?
Hayır tabii ki!
Devletimiz dîni bu şekilde istismar eden yapıları “sivil toplum kuruluşu” kisvesiyle değil!
Halkı sömüren sistemler olarak değerlendirmeli!
Denetim sadece vergiyle değil, etikle, ilkeyle, dîne dair doğru-yanlışa göre yapılmalı!
Tarikatlere de, muayenehaneler gibi ruhsata tabi omalı!
O ruhsatı almak için, eğitim şart olmalı!
Diploma niteliğinde yeterlilik araştırılmalı!
Bu şartları yerine getirmeden; ne ilmî, ne fennî bir eğitimi olmayan!
Kafasına göre 50 kişiyi peşine takan!
3-5 ayet ezberleyen şahsiyetler "X TARİKATİ" tabelası astığında, "ruhsatsız klinik" açmak olarak değerlendirilmeli, YASAL İŞLEM BAŞLATILMALI!
Ruhsatsız bir klinik, diplomasız bir doktor, nasıl ki sağlığı tehdit ediyorsa..
Bunlarda "RUH SAĞLIĞINI" tehdit ediyor!
Dahada önemlisi “ÎMANIMIZI” tehdit ediyor!
Ve Diyanet İşleri..
Hani bizim belimizi büken vergilerden en çok ödeneği alan kurum!
Sadece takvim ve namaz vakti paylaşan bir kurum olarak mı alıyor bu ödeneği?
Din istismarına karşı açık, net ve bağlayıcı bir duruş sergilemesi gerekmiyor mu artık?
Bu hurafeler milyonlara ulaşırken neden erişim yasağı getirilmiyor?
Neden bu kanallar kapatılmıyor?
Zira bu yaptırımlar sürekli birilerine yapılabilyor..(!)
Bunarın farkı ne?
Ya da, neden bu zatlar hakkında "Halkı kötü etkilemek" suçundan işlem başlatılmıyor?
Sessizliğiniz, onay gibi algılanıyor bilesiniz!
“Biz anlatıyoruz doğrusunu, gerisi vatandaşın takdiri” devrini bitirmeli ve müdahil olmalısınız artık!
YA BİZ?
Suç sadece bu işi yapıp rant sağlayanlarda, yahut sessiz kalan devlet kurumlarında mı?
Hayır!
Her saçma videoyu “ya bi dinle çok etkileyici” diye paylaşan biziz!
Her abuk sabuk cümleye “vay be ne kadar derinmiş” diyen likelayan da biziz!
Hadi bilmiyoruz tamam, ama araştırma gereği duymayan da yine biz!
Kendisini (HAŞA) sanki Allah’la WhatsApp’tan konuşmuş gibi anlatanlara, “adam ermiş yahu” diye yorum yazan da biziz değil mi?
Paylaştıkça, beğendikçe izlenmesini arttıtan, prim kazandıran da...
Kısacası onlar; gerçek olmadığı gün gibi aşîkar olan bu saçmaıkları deli cesaretiyle konuşmuyor, paylaşmıyor!
Biz veriyoruz o cesareti!
Alkışlarımızla büyüttük, beğenilerimizle tahta oturttuk!
Aralarda yazdığı dualara yazdığımız “amin”lerle..
Devletin yetkili kurumlarını göreve davet etmeyerek, ses çıkarmayarak!
Ve sonra şaşırıyoruz: “Bu adam nasıl bu kadar takipçiye ulaştı?” diye.
Halbuki aynaya baksak cevabı karşımızda görürüz!
Biz Rabbimizin bize, kendi kullanımımıza verdiği aklımızı; onlara "yönetsin, yönlendirsin" diye kiraya verdikçe, onlar güçleniyor, besleniyor farkedelim!
Ve onlar güçlendikçe saçmalıkları arttırıyor!
Bu saçmalıklara 40-70 yaş sınırı "vay beee!" diye bakarken, yeni jenerasyon gülüyor halimize!
Sonra da "gençler niye dinden uzak?"
Din buysa(!) zaten uzak dursunlar, bence de haklılar!
Ez cümle..
El-etek öptürenlerin dışındaki mantar misali türeyen "ALGORİTMA EVLİYALARINI" da bırakalım artık!
İllâ güncel dilde din yaşayalım diyorsak, “İLAHİ ALGORİTMA”ya bakalım, onu takip edelim olmaz mı?
Çook uzun bir yazı oldu, hakkınızı helal edin..
Ama daha yazmadığım neler var neler, desem:)
Sürç-i Lisan ettiysek affola...
Rabbim aklımızı irademize hâkim kılsın..
Doğruyu ararken, içinde bulunduğumuz bu hal ile, yanlışa düşmüşlüğümüzü farkettirsin..
Aracısız olarak huzurunda olmayı nasip etsin..
Sorularımıza cevap ararken, gelen cevapları yine AKLIMIZLA muhakeme etmeyi..
Kitaba-sünnete ters ise; söyleyen kim olursa olsun, İRADEMİZLE RED edebilmeyi..
Hakkı-Hakîkati, gerçek ve doğru kaynaklarda arayabilmeyi hepimize ihsan eylesin inşallah diyelim...
VESSELÂM...