Kendini milliyetçi, Türkçü gören bazı kesimler öteden beri “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.” sözünü söyleyegelir. Aslında bu söz, görünüşte Türk birliğini amaçlasa da Türk’ü yalnızlaştıran, dostsuz bırakan, bölgesel ve küresel bağlaşmalardan yoksun bırakan bir söz.
Günümüz dünyasında bağımsız olarak yaşayan yedi Türk devleti (Türkiye, KKTC, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan) var. Ne yazık ki bu devletlerden biri olan KKTC, dost ülkelerce tanınmadığı için Birleşmiş Milletler Örgütüne üye değil. Yavru Vatan’ı yalnız Türkiye tanıyor. Pakistan ve Bangladeş’in tanıma isteği önce gerçekleşse de sonrasında AB ve ABD’nin baskılarıyla bu kararlardan vazgeçti bu iki dost ülke.
Kıbrıs Rum Kesimi, uluslararası ilişkilerde kendilerinin tüm Kıbrıs’ın temsilcisi olduğunu söylemekteler. Yani, KKTC’nin de kendilerinin bir parçası olduğunu vurgulamaktalar. Böyle olunca da her fırsatta Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ta işgalci olduğunu belirtmekteler.
Türkiye, İngiltere ve Yunanistan Kıbrıs’ta garantör ülkeler 11 Şubat 1959 Zürih Anlaşmasıyla. Anlaşmanın 1. Maddesinin ikinci paragrafında: “Kıbrıs Cumhuriyeti, ayrıca tümüyle veya bir bölümüyle herhangi bir devlet ile hiçbir şekilde siyasi veya ekonomik bütünleşmeye girmeyeceğini taahhüt eder.” denmekte. Yani Türkiye’nin izni olmadan Güney Kıbrıs, hiçbir uluslararası birliğe üye olamaz. Durum böyleyken 2004’te işbaşında bulunan AKP hükümetinin izniyle Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Avrupa Birliğine üye oldu. Bu üyelikle GKRY, siyasal anlamda güçlendi. Bu durum, KKTC’yi uluslararası alanda yalnızlığa itti. Türkiye, en haklı milli davasında Kıbrıs Türk’ünü yalnızlaştırıp, siyasal çözümü zora soktu. Bu yapılan, hata olarak geçiştirilemez.
AKP hükümeti, Güney Kıbrıs’ın AB’ye üye olmasına göz yumarak Türkiye’nin de birliğe alınacağını düşündü. Bu bakış açısı safça ve de siyaset bilmemekle açıklanabilir. Ulusal çıkarların nasıl korunacağı konusundaki siyasal, tarihsel eksikliği göstermesi bakımından önemli ve derslerle doludur bu durum.
Ne yazık ki 23 yıldır iktidarda bulunan AKP, KKTC’nin tanınması için özel bir çaba göstermedi. Hatta Annan Planı ile Kıbrıs davasının büyük kahramanı, merhum Rauf Denktaş’ı çok zor durumlara soktu.
Ne yazık ki geçtiğimiz aylarda Türk devletleri olan Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan Güney Kıbrıs’a elçi gönderme kararı aldılar. Bu devletlere dost ülke Tacikistan da katıldı. Bu tanıma, Türkiye’yi Kıbrıs’ta işgalci gören Rum Kesimini siyasal olarak onaylamaktır. Bu girişimle Rum tezlerini kabul etti bu beş ülke. Peki, niye?
Orta Asya’daki beş kardeş ülkenin AB’nin verdiği 12 milyar Avro karşılığında GKRY’yi tanıdığını söylemek gerçeklerle bağdaşmaz. 12 milyarı, beşe böldüğümüzde her ülkeye 2 milyar 400 milyon Avro’nun düştüğü görülür. Bu para, bir devlet için ülke siyasetinde kırılmalar oluşturacak, dostlarına kazık atacak denli önemli değil. Asıl neden bu olamaz.
Daha önceki yazılarımda AKP hükümetinin Astana sürecine tam olarak uymadığını yazdım. HTŞ’ye kendince gizli, ancak dünyanın gözü önünde yardım ettiğini söyledim. AKP’nin HTŞ aşkı, hem Suriye’de hem de Kıbrıs’ta aleyhimize döndü. Çünkü Putin, AKP’nin ne yaptığının, hangi ata oynadığının farkındaydı. Erdoğan’ın Beşar Esat’ın devrilmesinde önemli bir etken olduğunun bilincinde Rus yöneticiler.
AKP’nin Rusya’ya karşı ikinci yanlışı ise Kırım konusunda. İkide bir Kırım’ın Ukrayna’ya ait olduğunu söyledi R. Tayyip Erdoğan ve diğer AKP yetkilileri. Eee, sen Rusya’yı Kırım’da işgalci görürsen o da seni Kıbrıs’ta işgalci görür. Hem de yumuşak karnından kardeşlerinle vurur seni.
GKRY’yi tanıyan Orta Asya’daki beş kardeş ülkenin Rusya’dan ayrı düşünmeyeceği, farklı siyaset izleyemeyeceği bir gerçek. Rusya, Erdoğan hükümetine Türkiye’nin en duyarlı olduğu bir konu üzerinden ders verdi. Erdoğan’ın denge politikası adı altında gösterdiği siyasal dengesizliği bu yolla anlattı AKP yöneticilerine. Stratejik akılla düşünmeyen AKP yöneticileri bu olaydan ders almalı. AKP yöneticileri tarih bilmediklerinden, tarihten ders çıkarmadıkları için Türkiye’nin dost ve düşmanlarını saptamada yaşamsal yanlışlar yapıyor. ABD ve AB’den ülkemize dost olmayacağını iyice akıllarına yerleştirmeliler. Rusya ve İran batıcı politikalara feda edilecek dostlar değil.
AKP hükümeti Suriye konusunda yaptığı yanlışlar, ülkemize önemli zararlar verecek. Esat döneminde Lazkiye’den Beyrut bağlantılı KKTC’ye gemi seferleri vardı. Türkiye Esat’la dostluğunu bozmasaydı. Belki de KKTC’yi, Türkiye’den sonra tanıyacak ilk ülke olacaktı Suriye. Bu arada bu seferlerin HTŞ döneminde niye yapılmadığını RTE, Golani'ye sorsun bakalım ne yanıt alacak. Ne yazık ki Erdoğan’ın dost bildiği Golani, GKRY dışişleri bakanıyla Şam’da görüştü. Bu görüşmede Kıbrıs bayrağı vardı. Bu bayrakta, KKTC de Güney Kıbrıs’ın toprağı görünmekte. Bu yolla da HTŞ lideri, GKRY’yi tanımış ve ülkemizi Ada’da işgalci görmüş oldu. Yakında Suriye ile GKRY arasında Türk kamuoyunu şaşırtacak anlaşmalar imzalanırsa şaşırmam.
Dört Orta Asya Türk devletinin GKRY’yi tanıması doğru siyaset izlenmediğinde Türk’ün dostluğunun kazanılmayacağının çarpıcı bir örneği. Ülkeleri kan bağı değil, doğru siyasetler birleştirir. Bu gerçeği hiçbir zaman unutmamalı.
Dış politikada kendi çıkarlarının korunmasını istiyorsan dost ülkelerin çıkarlarına saygı gösterip onları koruyacaksın. Şark kurnazlığıyla dostuna kazık atarsan bunun yanıtını er geç alırsın. AKP hükümeti, dış ilişkilerdeki kafa karışıklığından kurtulmalı ve tutarlı siyasetler izlemeli. Bu konuda örnek alacağı kişi ise Atatürk. AKP kurmayları zaman geçirmeden oturup Atatürk dönemindeki dış politikanın nasıl olduğunu öğrenmeliler. Yoksa şark kurnazlığıyla Türkiye’nin çıkarları korunmaz.
Adil Hacıömeroğlu
3 Mayıs 2025