Bugün sizlere mübarek gün ve geceleri, üç ayları, bugün ve gecelerin neden özel olduğunu veya doğru bilinen yanlışları dilimiz döndüğünce, doğru anlaşılabilmek dua ve niyetiyle anlatmaya çalışalım..  

Peygamber Efendimiz'in (SAV) hicretini başlangıç alan hicrî takvime göre "üç aylar" diye tanımlanan aylardan Recep ayına girmiş bulunuyoruz.
Recep ayının ilk cuma gecesi de "Regaib Kandili" olarak, bu yıl dün geceye denk gelmişti. 

Öncelikle "kandil" kelimesinden başlayalım.. 

Kandil geceleri, İslam'ın ilk zamanlarında var olan bir âdet  değildi. 

İlk Türk devletlerinden itibaren; İslâmiyet çok hassas olarak ele alınarak yaşanmaya çalışılmış, bu tür rivayetlere hâiz gün ve gecelerde özel tutulup, o geceleri ibadet ile geçirilip, yeni tabirle o dönemlerde "kutlanmaya" başlamıştır.. 

Ve  daha sonra, Osmanlı Devleti Padişahlarından II. Selim milâdî 1566-1574 yılları arasında padişah iken "Mevlit Kandili" yani; Efendimiz'in(SAV)  doğduğu günü-geceyi halka hatırlatmak veya özel olduğunu hissettirmek maksatlı, minarelerin etrafında ışıklar yakılmasını emretmiş ve bu ışıklara da  kandil adını vermiştir. 
Sonrasında diğer mübarek gecelerde de, bu ışıklar (kandiller) yakılmaya devam edilmiştir.
Bu sebeple;  bir süre sonra bu geceler "Kandil" olarak adlandırılmıştır! 

2. Selim dönemi hicri takvime göre 973-981 yılları arasında hüküm sürdüğüne göre, demek oluyor ki; Efendimiz (SAV) döneminden ortalama 300 küsür yıl sonra "kandil" adını almıştır! 

Yani "kandil" Efendimiz'in (SAV) ifadesi değildir ve kutlama tarzı herhangi bir uygulaması da yoktur! 

Sadece bu gecelerin Allah(CC) katında özel olduğuna, rahmete, mağfirete vesîle olacağına dair hadisleri ve naklediken sünnetleri vardır. 

Kur'an-ı Kerim'de bu gecelerin özel olduğuna dair bir ayet de  yoktur!
(Ayet olarak yalnızca; Kadir gecesi için, Kur'an ayetlerinin indirilmeye başladığı gece olarak özellik belirtilmiştir.Daha sonra Kadir gecesini özel olarak anlatalım) 

Receb, Şaban ve Ramazan ayları mübarek aylar olarak kabul edilirler.
Bu ayların Müslümanlarca önemli ölçüde değer kazanmasının sebepleri arasında Peygamber Efendimiz'in(SAV) bu aylar hakkında verdiği haberler, yaptığı ibadetler sünnet olarak gösterilebilir. 

Örneğin; Recep ayında sıkça oruç tutması, Regaib gecesinde nafile namazları arttırması, bolca istiğfar ve tövbe edilmesini tavsiye ederek bu geceyi ihyâ etmeye sevk etmesi gibi... 

Efendimiz (SAV) bir hadis-i şerifinde ise; "Recep Allah`ın ayı, Şaban benim ayım ve Ramazan ümmetimin ayıdır" buyurmuştur. 
[(Buradaki "Allah'ın ayı" ifadesi tartışma konusudur. Her ay her gün Rabbimiz tarafından yaratılmıştır elbet. 
Örnek; 2 kızı olan bir anneye bir kızı için "annesinin kızı" dendiğinde diğerini kızının, çocuğu olma sıfatını kaybetmediği gibi, diğer aylarda Allah'ın(CC)  yarattığı aylardır.
Örnekteki gibi Recep ayına özellik atfetmek için kullanıldığı bilinir.)] 

Ayrıca Peygamber Efendimiz'in; (SAV) Receb ayı girince,  yaptığı ve tavsiye ettiği ibadetlet haricinde "Allah'ım! Receb ve Şaban'ı bize mübarek kıl! Bizi Ramazan'a ulaştır" diye dua ettiği de sahih riayetlerdendir... 

Üç ayların farklı bir değerde olmasında diğer bir önemli özellik ise; " kandil" dediğimiz, beş mübarek  gecenin dördünün bu aylar içinde olmasıdır. 
1-Regaib gecesi, Recep ayının ilk cuma gecesidir.
2-Mirac gecesi, Recep ayının yirmi yedinci gecesidir.
3-Berat gecesi, Şaban ayının on beşinci gecesidir. 
4-Kadir gecesi ise Ramazan ayının yirmi yedinci gecesine rastladığı rivayet edilmiştir.
(Beşincisi ise "Mevlit Kandili" adıyla geçirdiğimiz "Mevlî-di Nebevî" yani; Efendimizin dünyaya teşrîfinin günüdür ve Rebîülevvel ayındadır.) 

Bu açıklamalardan sonra gelelim bizlerin bu mübarek günlerde neler yapabileceğimize... 

İnsan kelimesi "nisyan" kelimesinden türemiştir.
"Nisyan" ise unutan demektir.
Bu cihetle bir atasözü de vardır ki;
"İNSAN NİSYANDAN GELDİĞİNDEN,  İNSAN NİSYÂNA MÜBTELÂDIR" denir.
(İnsan unutkan bir varlık ve unutkalığı en büyük özelliğidir..) 

İbn-i Abbas (R.A.)’dan gelen  sahih bir hadis rivayeti de şöyledir;
Âdem (A.S.) Allah (C.C.)’a olan ahdini unuttuğu için İNSAN ismini almıştır.” 

Rabbimiz de Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurur:
“Andolsun ki daha önce Âdem’e ahid (söz, yemin) vermiştik, fakat o unuttu.” (Tâhâ, 20/115) 

Yani bizlerin unutkanlığı yaratılış gereği özelliğimiz..
İşe dalar unuturuz, nefse hoş gelir unuturuz, ben-benim  der unuturuz, dünya cazip gelir unuturuz....
Neyi ya da neleri? 

Tabiki en birincil görevimiz olan kulluğu!
İbadeti, haramları, yasakları, ebedî hayatı, sorgu-suâli, hesap gününü, ölümü!!
Ve buna tek sebep ise; kulluğumuzu şuurlu yaşamak için var olan îmanımızın zayıflamasıdır! 

Îmanı bir elbise gibi düşünelim..
Elbise kirlenir, yıpranır, eskir veya  bazende mevsime göre değiştirmek  gerekir değil mi? 

Veya kullandığımız akıllı cihazlar bilgisayarlar gibi; ihtiyaca göre yenilenmeden, güncellemeden kullanabilir miyiz? 

Îman da tıpkı bu örneklerdeki gibi güncelleme ister, yıkanmak ister, yenilenmek veya mevsime göre değiştirmek ister.. 

Çünkü dünya değişiyor, her geçen gün hayat şartları zorlaşıyor, sıkıntılar hastalıklar artıyor.. Birde fıtrî unutkanlık olunca,  çoğu zaman îmani olarak güçsüz kalıp zayıflıyoruz..
Belki şikayete veya ümitsizliğe de düşüyoruz.. 

İşte Rabbimiz  belki kulunun bu acziyetini de bildiğinden; bizlerin bu yükler veya koşturmalar altında, o yıpranmış, kirlenmiş elbise misâli olan imânımızı tazelemek, yenilemek veya güncellemek için böyle mübarek ay-gün ve geceleri bahşetmiş... 

Unuttuğumuzu hatırlatmak, kulunu affetmek, için fırsatlar sunuyor bizlere sürekli.. 

Özellikle bu günlerde; tövbe ve duaların kabul edildiğini, 1'e yüz 1'e bin kat sevabın verileceğini Efendimiz (SAV) bizzat müjdeliyor! 

Şu an her hangi bir yerde "1 alana 100 bedava" veya "1 harcamaya 1000 bonus" afişi görsek ne yaparız?
Muhtemelen izdiham olur! 

İşte merhameti sonsuz Rabbimiz bize imânımızı tazelemek, güçlendirmek için bonus misâli fırsatlar sunuyor..
Koşup sıraya girme zamanı değil mi? 

Ayrıca bu bonuslar sınırlı sayıda da değil! 

Çünkü; isteyen herkese, istediği her şeyi verebilecek güçte olan Rabbimizin vaadi bu, gücü sınırlı biz kulların değil! 

Velhasıl; bu yıl da ulaşmamızın nasip olduğu, Receb ve Şaban ayları, rahmet ayı olan Ramazanı karşılayan aylar olup Ramazan ayının müjdecisidir. 

Ayrı ve artı bir çok değeri olan üç ayları;  insanî özelliklerimizin olgunlaştırmaya, günahlarımızdan arınmaya, kötü gördüğü huylarımız vs var ise bunları kontrol altına almaya, dünya hayatı içinde karşılaştığımız zorluklar, sıkıntılar, hastalıklar varsa bu konuda acziyetimizi farkederek yardım istemeye, ben veya benim demekten kurtulmaya kısacası manevî olarak güçlenmeye niyet ile geçirmeliyiz... 

Bu aylarda namaz kılmak, oruç tutmak, Kur'an okumak veya en azından bol bol istiğfar (tövbe) ederek dua etmek gerekir.

Hadi bizde niyet edelim, tıpkı oruca niyet eder gibi..  Gıybet etmemeye, yalan söylememeye, hakka girmemeye, yardım etmeye, sadaka vermeye, ibadette devamlı olmaya, iyi insan, hâlis kul, layık ümmet olmaya ne dersiniz?

Bu şekilde bonus diye benzetğimiz katlanarak alacağımız karşılıkları da kaçırmamış oluruz..

Peygamber Efendimiz; (SAV) Receb ayı girince, "Allah'ım! Receb ve Şaban'ı bize mübarek kıl! Bizi Ramazan'a ulaştır" diye dua ettiği de sahih riayetlerdendir... 

Bizlerde bu dua ile başlayıp, hem sünneti ihyâ, hemde manevî güce niyet edelim inşallah.. 

Çünkü ömür dediğin 3 gündür..
Dün geçti, yarın meçhul..
O zaman ömür bir gündür..
O da bugün!
Seneye bu mübarek ay-gün veya gecelere ulaşmamız yâ nasip... 

Rabbim bu günlerde;  kirlenmiş, yıpranmış îman elbisemizi yenilemeyi, kat kat karşılığını vaadettiği sevapları kazanabilmeyi, bu dünya hayatını, ahîret hayatının tarlası hükmünde kullanıp, hayırlı ameller ekerek, cennet bahçelerinde hasat yapmayı cümlemize nasip eylesin inşallah... 

                                                    VESSELÂM...