Kimlik, bireyin kim olduğunu ve hangi topluluğa ait olduğunu ifade ettiği hayati bir unsur taşır. Türklük kimliği de bu bağlamda özel bir konuma sahiptir, zira Türk kültürü ve tarihi derin köklerle örülüdür. Ancak, kimlik yalnızca dudaklardan dökülen sözlerle sınırlı bir kavram değildir; tam anlamıyla anlam kazanması, samimiyetle yaşatanlarda bulunur.
Türklük kimliğini ele aldığımızda, sıklıkla karşılaştığımız sembolik ifadelerin ötesine geçmeliyiz. Kimlik, sadece bir bayrağı dalgalandırmak, milli marşı söylemek veya geleneksel kıyafetler giymekle sınırlı değildir. Kimlik, aynı zamanda bireyin toplum içindeki davranışları, ilişkileri ve kültürel değerlere olan bağlılığıyla da şekillenir.
Samimiyet, kimliğin ayrılmaz bir parçasıdır. Kimliği sadece dudaklarından dökülen sözlerle yaşatanlar, gerçekte samimi olmayan bireylerdir. Gerçek kimlik, kişinin iç dünyasıyla dış dünyası arasında bir uyum gerektirir. Bu uyum, bireyin eylemleriyle, tutumlarıyla ve davranışlarıyla somutlaşır.
Türklük kimliğini samimiyetle yaşatanlar, sadece sembollerle yetinmezler. Onlar, kültürel mirası korumanın yanı sıra, bu mirası güçlendirmek ve gelecek nesillere aktarmak için çaba gösterirler. Kimliklerini ifade etmek için yalnızca dışarıdan görünen jestlere sığınmazlar, aynı zamanda toplumlarına somut katkılar sunarlar.
Bu nedenle, kimlik beyanlarını değerlendirirken yüzeydeki göstergelere takılıp kalmak yerine, samimiyetin derin izlerini aramak hayati öneme sahiptir. Kimlik, sadece sözde değil, eylemde de yaşandığında gerçek anlamını bulur ve toplumlarımızı daha zengin, çeşitli ve birbirine daha sıkı bağlı kılar.
Necat Kacan