YÜZSÜZLER…
Çoğu zaman birilerinin yüzlerine tükürmek, avazım çıktığı kadar da “yüzsüz”, diye
suratlarına bağırmak geliyor içimden. Hani alçaklığın sınırı çukurluktur ya yüzsüzlüğün böyle
bir sınırı var mı, bilemiyorum. Yüzsüzlük, genetik midir yoksa sonradan kazanılmış davranış
biçimi midir sorusuna da sağlıklı bir cevap bulmuş değilim.
Bilirsiniz, yüzsüzlük dilimizde; utanması, sıkılması olmayan arsız karşılığında
kullanılmaktadır. Yüzsüz, yüzüne tükürsen “oh gökten yağmur yağıyor”, diyebilen
tıynetteki kişiler için kullanılır. Yüzsüzlüğü ve onun doğal sonucu olan pişkinliği kendisine
hayat felsefesi olarak seçenlerin çokluğu, mide bulandırıyor artık.
Yüzsüzlük, kolay kazanılmaz(!) Bir insanın yüzsüz olması için önce ar damarının
çatlaması, utanma duygusunun dumura uğraması, kişilik ve kimliğinin kaybolması gerekir.
Yüzsüz insanda; namus, haysiyet ve şeref aranmaz. Yüzsüz olmaya soyunan kişi, öncelikle
ahlaki değerlerini yitirir. Haddini bilmemek, empatinin esinden bihaber olmak, yalan baş tacı
etmek vicdanını paraya veya makama tahvil etmek, riyakârlık yüzsüzlüğün olmazsa
olmazlarındandır.
Pişkinlik ise yüzsüzlüğün limanıdır. Yüzsüz bir kişi, yaptığı rezillik ve pislik ortaya
çıktığında onu kendine dert edinmez. Böyle bir durumda hemen teknesini pişkinlik limanına
çeker. Sonra da oyunculuk yeteneğini kullanarak ortaya çıkan neyse onu inkâr yoluna gider:
“Haşa!”, der; “nasıl bunu bana yakıştırırsınız!”, der; hatta isnat edilen suçun karşı tarafın
komplosu olduğunu ısrar ve inatla belirterek üste çıkmaya çalışır. Hani derler ya “yavuz
hırsız ev sahibini bastırır” işte tam da bu atasözüne uygun hareket etmek, yüzsüzlerin sıkça
başvurdukları bir yöntemdir.
Yapılan hata, inkâr edilemeyecek kadar açıksa ve de kaçacak delik yoksa o zaman
yüzsüz insan; “insan hata yapamaz mı!”,“beşer şaşar!”, “bunda abartılacak ne var Allah
aşkına!”, “önceki bir zamanda da şöyle olmamış mıydı?” gibi cümlelerle topu taca atarak
oyunun soğumasını bekler. Olmadı pişkinliğinin yanına edepsizliği ilave ederek
yaptıklarından zarar görenlerden halellik ister, Allah’tan da kendisini affetmesini diler.
Anadolu’da arsız, utanmaz, yüzü kızarmaz karşılıklarında kullanılan bir tabir vardır: Bu
tiplere “yüzü hedik suyu ile yunmuş”, denir. Yüzsüz kişinin kursağı geniş olur. Diyelim ki
rakibine; alçak, vatan haini, şerefsiz, terbiyesiz, düzenbaz, soysuz, haysiyetsiz, cibilliyetsiz,
illet, zillet, çakal, çukur, namussuz, gibi her biri normal insanlar tarafından kavga sebebi
olabilecek sözlerle saldırdı; ancak gün geldi araya çıkar girdi. İşte o zaman yüzsüz,
tükürdüğünü yalar, hiçbir şey olmamış gibi muhatabıyla sarmaş dolaş olmaktan geri durmaz.
Atalarımız, “arsız güçlü olunca haklı suçlu olur”, diyor. Yüzsüzler için önemli olan
“gemisini yürütmek, çarkını döndürmek ve çıkınını doldurmaktır.” Şayet gemi
yürüyecekse, çark dönecekse, çıkın dolacaksa bunun karşılığında varsın çekemeyenler(!)
kendisine ahlaksız, arsız, yüzsüz, şerefsiz desinler, önemli mi?
Peki, yüzsüzlük bir hastalık mıdır? Evet, hem de tedavisi imkânsız bir hastalıktır. Bu
hastalığın kronikleşmesi kişiyi yalama yapar. Yüzsüzlerin yüzsüzlüğünü yalnızca yüzsüzlere
yüklemek de yanlıştır. Yüzsüzlere yüz veren sözüm ona yüzlülerin de bu hastalığın salgın
hale gelmesinde ve kronikleşmesinde payı büyüktür. Ahlâk, edep, hayâ yoksunu kişilere güç
veren, onları hadsizleştiren, pervasız yapan toplumlardaki sözde yüzlü insanların
yalakalıklarıdır. Toplum; yüzsüzün yüzsüzlüğünü görmezden gelir; yaptığı hataları affederse
bir bakıma o kişinin daha büyük yüzsüzlükler yapmasına sebep olur. Ünlü düşünür Cerazza;
“Bir insanı hep affedersen onu yüzsüz yaparsın. O yüzden affetme ki adam olma
yolunda adım atsın.”, demiştir.
Yüzsüzlüğün en büyüğü Allah’a karşı yapılanıdır. Allah’ı Allah’la aldatmak olarak da
tanımladığımız bu tür yüzsüzler, namaz kılar; ama yalan söylemekte bir beis görmez; oruç
tutar; ama harama el uzatır. Hacca gider; ancak tüyü bitmemiş yetim hakkının da içerisinde
bulunduğu devlet malına çöker. Zekât verir; ancak hırsın ve israfın doruklarında yaşamaktan
da geri durmaz. Kelimeyi şahadet getirir; ancak başkalarını hor görmekten, aşağılamaktan,
onlara hakaretamiz söz sarf etmekten kendini alamaz. İslam dini, Müslüman olmadığı halde,
Müslümanları aldatmak için Müslüman gibi görünen böylesi ahlâk yoksunu kişileri
“münafık” olarak tanımlar.
Midesi ile düşünen; dini, milli ve insani duyguları istismar ederek çıkar sağlayan
böylesi katmerli yüzsüz ve sapıklara; inanıyorum ki Allah’ın tokadı ağır ve güçlü olacaktır.
Hadi ÖNAL/ 4 Haziran 2023/ FOÇA/İZMİR