Var mısınız, ezber bozmaya?
Kısa adıyla ESAV, açıklamaya girdiğimizde Erzurum İktisadi Sosyal Araştırma ve Yardımlaşma Vakfı olan bir kurumumuz var. Ankara’da başkentin göbeğinde ve tam sekiz defa da Erzurum Tanıtım Günleri Etkinlik Programları düzenleyerek, Ankara’da bulunan Erzurumlu hemşerilerimizin sosyal bir çatı altında birlik ve beraberlik olgusu içresinde hareket etmelerini örgütleyerek, hemşerilerimizin veya kendilerinden yardım talebinde bulunan kardeşlerimize ellerinden geldiğince yardım eden ve çabalayan bir kuruluş.
Genel Başkan Veysel Karani Aksungur uzun zamandır idareyi ele almış ve bu konuda gerek tecrübe açısından, gerek ise problemlerin listelenmesi ve çözümü noktasında epey bir yol almış bir isim.
Yani vakıf tarafından tespiti yapılmış olan her hangi bir problemin, hangi yetkiliye iletildiğini ve hatta hatta zamanını dahi hatırlayan bir isim. Yani yetkili her hangi bir kişinin, başkanımın karşısında bahanelere saklanmaya veya en kötü çare olarak ta, yalan söyleyerek konudan uzaklaşma tasarrufu hemencecik ortadan kalkmış oluyor. Bu yüzden Veysel Karani Aksungur Başkanımın ve Yönetiminin olgunlaşma dönemi, yani ustalık dönemi çoktan başlamış bulunmaktadır.
Erzurum olarak, ESAV dan işte şimdi tam manasıyla faydalanabiliriz.
İşte tam zamanı ve şimdi hamle yapmanın vakti dahi geçmektedir. Hani bir laf vardır ya; “durduğumuz kabahat.”
Vakıf Başkanımın idaresinde yönetim olarak lütfetmişler ve Erzurum ilimizde bir toplantı tertipleyerek, yakın bir zaman içerisinde Ankara’da, yine başkentte ve yine büyük bir siyasi ve bürokrasi katılımının sağlanacağı ve ayrıca dokuzuncusunun yapılmasını planladıkları “Erzurum Tanıtım Günleri Etkinlik programı” nın taslak çalışmaları hakkında görüş alış-verişinde bulunmak üzere basın ile birlikte bir araya gelmişlerdir.
Ortada gerçekten emek sarf edilerek meydana getirilmiş bir çalışma bulunmaktadır. Ortada gerçek manada bu şehrin insanına değer verilerek yapılmış bir uğraş bulunmaktadır. Elbette ki bu hususta emeği geçenlere, gayret gösterenlere ve hatta sebep olanlara minnettarlığımız sonsuzdur. Ancak bilinmesi gereken ve az önce ifade etmeye çalıştığımız “durduğumuz kabahat” sözüne istinaden ortaya konulması gereken tek bir seçenek vardır. O da vakit geçirilen her gün bu şehir için sadece bir kayıptır.
Bu şehrin ve insanının kaybedecek bir günü daha bulunmamaktadır.
Görünen odur ki; ister şehir merkezinde, ister Ankara başkentte bizim temsil hakkımızı eline alıp, bu yetkiyle kendi şahsi işlerini takip etme dönemi bitmiştir. Kendi çevresini “abat” etme ve kendi yarınlarını garantiye alma dönemi kesinlikle bitmiştir. Örneklerimiz elimizde mevcut, az biraz çevremize dikkatli baktığımız an kimlerin makam esnasında nelere ve nerelere sahip olduğunu gayet net ve açık bir şekilde görmekteyiz.
Kısacası; “Erzurumlunun istediği ya tayindir ya da bir görevden alma talebidir alın notunu gitsin” dönemleri yok artık. “Şu fakülteyi bizim ile alalım, siz nasıl olsa bir tane daha açarsınız” kandırmacası yok artık. “Falanca kurumun idari ve yönetim kadrosuyla birlikte ve hatta elemanlarıyla birlikte filan şehire nakli uygun görülmüştür” oyalaması ve yer değiştirmesi yok artık. Bu işin adının ne olduğunu zaten biliyoruz.
Peki, artık ne var?
Aksungur Başkanımın ve yönetimin ortaya maddeler halinde koyduğu icraatlar var. Talepler var, istekler var, uygulamalar var.
Ve tabii ki de faaliyete geçirmek için “gerçek Erzurum sevdalılarından oluşan” bir ekip var. Bu maddeler yılların tecrübeleri sayesinde o listeye girmiş olan maddelerdir. Bu maddeler yılların eksikliğinden, mahrumiyetinden, ilgisizliğinden, boş vermişliğinden o listeye girmiş maddelerdir. Bu maddeler, bu şehrin ve halkının binlerce yıllık nöbetinin karşılığı olan ve hakkı olan maddelerdir.
Bu maddelerin eksiği vardır, fazlası yoktur.
Aksungur Başkanımızın raporunda ne var diye baktığımı zaman 1. Maddeye yerleştirmiş oldukları başlığın manasını çözmek için müneccim olmaya gerek yok ki! Biz işte yıllardır ve hatta son yüz yıldır bu sıkıntı içerisindeyiz.
Asıl derdimiz budur…
Kimseler bu şehire ulaşamıyor.
Bu şehire ulaşılamıyor.
Ve ister kabul edin, ister etmeyin birileri bu şehrin ulaşılabilir olmasını hep engelliyor!
Şöyle küçük bir beyin yoklaması yaptığımız zaman cevap zaten ortaya çıkıyor. Erzurum’un, Doğunun Paris’i olma özelliğinin olması, kalkınması, gelişmesi ve halkıyla birlikte söz sahibi olması en çok kime veya kimlere zarar verir?
Yıllardır yapılamayan, sonrasında başka çare kalmayınca “lütfen” yapılan ve kullanım aşamasında her gün problemlerin yaşandığı ve halen daha yaşanmakta olduğu, kullanamayanın veya kullanmayanın bir kere pişman olduğu, kullananın ise milyon defa pişman olduğu havayolu şirketlerimizin uygulamaları ortada.
Detaya inmeye bile gerek yoktur.
Çünkü bilinen, yaşanan ve ortada olan en büyük gerçek; ne bu şehirde o problemlere dur diyecek birliktelik ve siyaset vardır, ne de bizi dinleyecek bir muhatap…
Yani Aksungur Başkanın 1. Maddesi olan Erzurum’a gerçekten kimse ulaşamıyor…
Demiryoluna, bilhassa Doğu Ekspresine hiç girmek dahi istemiyorum çünkü bu hususta ki ayıbımızın adını dahi koymakta güçlük çekmekteyim… 1 geceliğine, Erzurum Garında misafir edemediğimiz, ettiremediğimiz ve gücümüzün yetmediği “DOĞU EKPRESİ” geçerken, bakıp-bakıp mendil sallamaktır bizim yaptığımız.
Bu arada burada yazıp, çiziyorum; YHT bu şehre, Erzurum’a gelmez.
Gelmeyecek te…
Hızı azaltılmış olarak Erzincan'a kadar gelir ve oradan da kuzeye yönü çevrilerek Karadeniz'e ulaştırılır. Benim şahsi görüşüm bu yönde, umarım yanılırım… Erzurum ve Kars’a doğru ise “Kara Tren” yerine yeni ve cici görünen makineler gönderilir olur-biter. Onları dahi davul zurnayla karşılayacaklarımız var bizim…
Gelelim Karayoluna. Yıllardır “Kop” u delemedik gitti. O kadar zamana, o kadar masrafa kop dağını başka yere taşır, Bayburt’la aramızdaki bu engeli aşardık.
Olmayınca olmuyor…
Denizin içerisinden, altından-üstünden geçit vermiş bir geçmişimiz var ve ne yazıktır ki “Kop’ u delemiyoruz.
Yorum yapılamıyor ki!
Aksungur Başkanımın bu tespitine katılıyorum ve başka bir yorum ekleyerek diyorum ki; en kısa zamanda ve hatta ivedi olarak ulaşılmasına engel olan ne var ise kaldırılarak “Erzurum’a ulaşılmalıdır…”
Yoksa Rahmetli İbrahim Erkal’ın “Erzurum uzak şehir” şarkısı hepimizin dilinde marş olur…
Gelelim diğer başlık maddelerine;
Her madde ve madde gereği olan eksiklikler bu şehrin kronikleşmiş yaralarıdır aslında. Kimi yarayı bu şehrin siyasetçisi, bürokratı açıp gitmiş; kimi yarayı da esnafı, iş insanları ve vatandaşlarımızın ta kendisi. Bizim kendimize ettiğimiz kötülüğü başka kimseler yapamadı ki…
Ezber bozmaya devam edelim o zaman.
Yazılan maddelerin tamamı doğru, hatta ve hatta eksiği var olan ve fazlası olmayan bir çalışmadır… İlave edilecek maddelerle ve takibi de yapıldığı takdirde bu şehir öyle bir atağa kalkacaktır ki tutabilene aşk olsun.
Mümkün mü?
Mümkün…
Öncelikle bu şehrin bütün erklerinin; muhalefet dâhil olmak üzere bütün siyasilerinin, bürokratlarının, STK larının, Üniversitelerinin, İcracı Esnaf Odalarının (Tek başına yönetim kurulu başkanı değil, faal durumda olan ve bir şeyler icra eden Odaların tamamı olacak şekilde) İcracı derneklerinin, icracı olan ne kadar kurum ve kuruluşu var ise ortak bir çatı altında, bu şehrin ortak menfaatleri doğrultusunda, şehir dışında olan faal ve icra yönünden kuvvetli olan bütün oluşumları da içinde kapsayacak ve başında da bu şehrin “abi” si rolünü üstlenecek bir isimle
“DADAŞLAR GRUBU” yani
“LOBİ” si kurulacak ve bu sıkıntılar o masada değerlendirilerek ele alınacaktır.
Mümkün mü?
Değil.
Acı ama gerçek olan bu…
Mümkün değil.
Türkiye'mizin ve hatta içerisinde bulunduğumuz dünyamızın birçok yerinde sayısı milyonları geçen Erzurum’lu olan insanımız var. Bu şehrin kültürüyle, bu şehrin tarihiyle ve bu şehrin iklimiyle hayal kurup, özlemin çeken insanımız var. Aksini söyleyenlerle zaten işimiz yok bizim.
O zaman ne yapmamız lazım?
Öncelikle bu kadar insanın hayalleriyle oynanmasına asla ve kat’a izin vermememiz lazım. Uçuk hayaller peşinde boşuna koşmak yerine, birçok çalışmanın masada istek olarak sunulması ve tamamının sumen altı edilmesinin yerine, olumlu ve ılımlı yaklaşımlarla birlikte yavaş yavaş ve ana ihtiyaç maddelerinden başlanmak üzere taleplerimizin ilgili yerlere iletilmesi lazım. İş bölümü ve dayanışma lazım, inanç lazım.
Ve en önemlisi de şahsi menfaatlerimizi değil, bu şehrin menfaatlerini dile getirmek lazım.
Bizler hiçbir zaman istemesini bilmedik, bilemedik ve doğrusunu da bu halka bildirmedik.
Attığımız adımlarımız hep şahsi ve kendi çevremizi ilgilendiren adımlar olduğu için de makamda bulunanın işine geldiğinden o yönde hareket sağlanmıştır.
Yani uzun lafın kısası; görünen o ki, Ankara’ya Erzurum için giden içimizden birisi bu şehrin değil, kendi işini hallederek geri dönmüştür.
Değil mi, yanılıyor muyum? Yanlış mı biliyorum?
O zaman Ankara bizim bu eksikliklerimizin giderilmesi noktasında neden çözüm üretmiyor?
Ankara biz sevmiyor mu?
O zaman Ankara bizim bu pozitif ayrımcılık çağrılarımıza neden kulaklarını kapatıyor. İsteklerimizin içerisinde hiç kimsenin şahsi bir menfaati yok ki. Bir tayin işimiz veya beğenmediğimiz bir müdürün sürülmesi veya amcamızın oğluna iş bulma ricamız yok ki?
Ne var? Bu şehrin ve bölgenin kalkınma adımları var. Dolayısıyla yurdumuzun.
Yanlışlık bende ise hepinizden özür dileyerek, son bir soru ile yazıyı ertelemek istiyorum; Ankara, bize bir şey istemek için bizden gidenlerin çağrısına olumlu yanıt vermiş ise kalkınma sıralamasında ki bu oranın müsebbibi kim? Bizim her şeyimiz var ise bu şehir ve içindekiler inkârcı mı?
Ortada karma karışık bir durum olduğu belli. Bu durumun adı da, çözüm noktası da bellidir. Atılacak olan adımların şahıs bazında değil grup ve ekip bazında atılmasının, heyetler vasıtasıyla atılmasının, somut delillerle, gerçekçi yaklaşımlarla, makul isteklerle ve doğru zamanda doğru makamdan istenmesinin zamanı gelmiş bulunmaktadır.
İlk adım olarak Türkiye’mizin ve hatta dünyamızın hemen her köşesinde kurulmuş ve dağınık bir vaziyette bulunan, adı her ne olur ise olsun ERZURUM adı taşıyan her oluşumun bir araya gelmesi ve gerçek birleşmeyi ispat etmesi gerekmektedir.
Birlik ve beraberliğin tesisi ancak bu şekilde mümkün olacaktır.
Aksi ise birkaç kişinin “ altın günü tertip eder gibi piknik tertip edip, sonrasında mahalle usulü şunu çağıralım, bunu çağırmayalım. O gelsin bu gelmesin diye şahıs seçmesi ve bu işi de ahbap çavuş ilişkisi içerisinde yürütmesi” elbette ki akla yatkın bir durum değildir.
Bizim ilk önce kendi üç beş kişilik grubumuzda bir araya gelebilecek vasıflarda olmamız gerekmektedir.
Hizmet mi?
Sonrasında,
O Mecburi olarak gelecek…
Yeter ki biz sadece ve sadece bir çatı altında, bu şehrin ortak menfaatlerinin etrafında bir araya gelip, “yol gösterecek değil, yolumuzla gelecek birileriyle” tek bir isim altında yola çıkalım.
Var mısınız, ezber bozmaya?
Atın ilk adımı…
“Ne dedi vatandaşın birisi; geçen sene ki toplantınızda eksik kalan çalışmalarınız vardı, umarım bu toplantı esnasında onlar yerine getirilir.”
Şaka gibisiniz var ya!
Bırakın ezber falan bozmayı, önce samimi olalım ve amacımızın ne olduğunu ortaya koyalım. Yoksa tarım arazilerinin üzerine betonlaşmanın ve birilerinin yeni para kazanma kaynağı olan güneş enerji sistemlerinin domates ekmekten daha rahat olduğu bir ilde, yıllar öncesinde satıldığı veya kesildiği halde kayıtlardan düşürülmeyen hayvan küpeleriyle olmayan tarımın, olmayan hayvancılığın, olmayan turizmin ve asla olmayacak birkaç özel hastanenin hayaliyle biz zaten yaşıyoruz.
Sizin bize verebileceğiniz başka ne hayaliniz olabilir ki?