TÜRKİYE, NATO VE AVRUPA BİRLİĞİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın NATO’daki duruşunu, yazar Beşir Al-Bekir’ce bir atılım niteliğinde olduğunu değerlendirildi. Al-Bekir, Türkiye’nin en önemli özelliği stratejik coğrafi konumu olduğunu vurgulayarak Avrupa ile Asya arasında deniz, kara ve hava ulaşımının bir bağlantı köprüsü oluşturduğunu söyledi. ‘‘Türkiye, hiçbir NATO veya Avrupa Birliği ülkesinin sahip olmadığı genç insan gücüne sahiptir.’’ ifadelerini kullanan Al-Bekir, Türkiye’nin iç savaşlar ve diktatörlükten mustarip çalkantılı bir bölgenin ortasında siyasi istikrara sahip olduğunu hatırlattı. Son on yılda ABD ile Türkiye arasında birden fazla ihtilaf ortaya çıktığını öne süren Al-Bekir, NATO’dan destek isteyen Ankara, Washington tarafından reddedilmesi Suriye’deki savaşın mecralarını değiştirdi.
Tum1haber; Muhammet Osman Şerif
EL-Arabi El-Cedid yazarı Beşir Al-Bekir köşe yazısında Türkiye’nin NATO’daki stratejik konumunu ele alarak geçtiğimiz günlerde Vilnius'ta gerçekleştirilen NATO zirvesindeki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın attığı hamlelere ve benimsediği tutumlara değindi. Al-Bekir, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son NATO zirvesinde önemli bir atılım gerçekleştirdiğini ve bu atılım Türkiye'nin 70 yıl önceki üyeliğinden bu yana özel bir yere layık kılan avantajlara sahip olmasıyla birlikte NATO'nun kilit ülkesi olarak yeniden Atlantik haritasına yerleştirebildiğini savundu. Türkiye’nin en önemli özelliği stratejik coğrafi konumu olarak gören Al-Bekir, Rusya, İran, Irak ve Suriye ile komşu olduğunu ve birçok deniz üzerinde konumlanmış olup Avrupa ile Asya arasında deniz, kara ve hava ulaşımının bir bağlantı köprüsü oluşturduğunu hatırlattı. Türkiye'nin Orta Asya ülkeleri ile özel ilişkilere sahip olduğunu vurgulayan Al-Bekir, ‘‘Türkiye güçlü ve hızla büyüyen bir ekonomiye, modern ve gelişmiş bir altyapıya ve hiçbir NATO veya Avrupa Birliği ülkesinin sahip olmadığı genç insan gücüne sahiptir.’’ ifadelerini kullandı. Al-Bekir, Türkiye’nin iç savaşlar ve diktatörlükten mustarip çalkantılı bir bölgenin ortasında siyasi istikrara sahip olduğunu hatırlatarak geçen Mayıs ayında yapılan milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimleri, demokrasiyi baltalamayı amaçlayan 2016 darbe girişimi başta olmak üzere son yirmi yılda birden fazla zorlu sınavı aşan Türk modelinin gücünün önemli bir gösterge olduğu açıklamasında bulundu.
‘‘TÜRKİYE’Yİ ENGELLEYEN ABD’DİR’’
‘‘Türkiye, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşından sonra rolünü yeniden kazanan ittifakın en büyük ikinci ordusuna sahip.’’ diyen Al-Bekir, Teorik olarak Türkiye, NATO üye devletlerinin tüm haklarından yararlandığını ancak kendine has özellikleri onu güvenlik ve askeri düzeylerde birçok tercihli avantaj sağladığını söyledi. Al-Bekir, Türkiye’nin daha iyi bir konum sağlamasını engelleyen taraf ittifakın en büyük gücü olan ve stratejik nitelikteki kararların arkasında duran ABD olduğu öne sürerek şu ifadelere yer verdi: ‘‘Son on yılda, Ankara'nın gelişmiş ABD savaş uçakları ve hava savunma sistemleri satın alma talebi, rejimin şiddetinden kaçan mülteciler için bir bölge oluşturmak üzere Suriye'de doğrudan destekle ilgili ve 2015'te Türk savunmasının Türkiye-Suriye sınırına yakın bir Rus savaş uçağını düşürmek için bir görev istasyonu oluşturduğu olay da dahil olmak üzere birden fazla ihtilaf ortaya çıktı ve bu bir Türk-Rus savaşının patlak vermesi endişesine neden oldu. O dönemde Ankara, NATO tüzüğünün 5. maddesine dayanarak destek istemişti, ancak Washington kabul etmemişti ve eski Başkan Barack Obama yönetiminin bu olumsuz tavrı, Türkiye'nin Eylül 2015'te Suriye'ye Rusya'nın askeri müdahalesine ilişkin tutumuna da yansımıştı ki Rusya’nın bu askeri müdahalesiyle birlikte Türkiye'nin desteğiyle Şam'a yaklaşan Suriye silahlı gruplarının savaşçılarının aleyhine düşmek üzere olan Suriye rejimi lehine olayların gidişatını değiştirdi.’’
BU İLKE, BAĞIMSIZ TÜRKİYE İÇİN GEÇERLİ DEĞİLDİR
NATO, Rusya'nın Ukrayna'da askeri bir zafer elde etmesini engellemek için askeri çabalarını elli milyar dolardan fazla harcamaya adadığını söyleyen Al-Bekir, NATO’nun amacı sadece Ukrayna'yı korumak değil, aynı zamanda gelecekteki bir NATO üssü olarak gücünü artırmak olduğu her gün netleştiğini savundu. Ve şöyle devam etti: ‘‘Ankara'nın izlediği bağımsızlık politikası nedeniyle bu ilke, Türkiye gibi ittifak için stratejik konuma sahip bir ülke için geçerli değildir ki Türkiye’nin bu tutumu yüzünden Atlantik, ABD ve Avrupa Birliği'nin ayrımcılığına maruz kalmaktadır. Avrupa Birliği, Türkiye'nin aday statüsünden nitelikli aday statüsüne geçtiği 2000 yılına kadar üyelik süreci iki taraf arasında müzakereye dayalı bir şartlar kitabı temelinde adım adım ilerlemesine rağmen yarım asırlık aday Türkiye'nin üyelik arayışlarını dondurdu. Avrupa Birliğinin 2018 yılında insan hakları ve hukukun üstünlüğüne saygı alanında ilerleme sağlanamaması bahanesiyle müzakerelerin askıya alındığını açıklayana denk söz konusu süreç, yavaşlama ve erteleme yoluna girmişti ki bu reddin asıl arka planı, Yunanistan'ın vetosunda ve Avrupa Birliği'nin, adanın Yunan ve Türk bileşenlerinin onayını alan konfederal bir devlette birleştirilmesine dayalı bir siyasi çözüme ağırlık vermek yerine, Kıbrıs'taki Yunan tarafını ilhak etmeyi ve Türk tarafını net bir ayrımla dışlamayı kabul ettiği pozisyonunda yatmaktadır.’’