14229,41%0,33
42,80% 0,17
50,14% -0,07
5972,47% 0,30
9632,85% 0,24
İzmir yakınlarında Kemalpaşa'ya bağlı, misafir olan beni sokak köpeklerinin bile tanıyıp havlamadığı, 300-500 nüfuslu küçücük Nazarköy vardır. Hasan Amcam, (Allah Rahmet eylesin) Mehmet Yiğit olmak üzere iki muhtarını da tanırım.
Mehmet Yiğit ile bir gün muhabbet esnasında şunları dediğini hatırlarım.
“Kemalpaşa Belediyesi’nden, yapılan el emeĝi boncuk ürünleri satılsın diye 5-6 kulübe istedim, Hocam, zaman gelecek burası çok ünlenecek”
İçimden, “altı üstü nazar boncuğu yapılıyor, köyün içerisinden de genelde kuru olan çay geçiyor nesi ünlenecek” dedim, yanıldım!
Uzun etmeyeyim:
Tv’lere, gazetelere görüntüler reklamlar.
Ama bir baktım;
Yaz günü, köyün girişine bile araba park edilemeyecek; köyün içerisinin miting alanı benzetmesi yapılacak kadar kalabalık, ziyaretçi turist kapasitesine ulaştı.
Eskiden, yürürken gordüğüm sağdaki soldaki dostlarla muhabbet ederken yürüdüğüm sokaklar da; bırak dost arkadaşı kalabalıktan kendini göremiyorsun.
Kahveci kazanıyor, boncuk satan kazanıyor, gözlemci kazanıyor. Köy yakınlarında bahçesini fahis fiyata çay bahçesi olarak kiraya veren bile kazanıyor, onların kazandığından ise Nazarköy; Kemalpaşa esnafı da kazanıyor.
Kısaca; Kazanıyor oğlu kazanıyor.
Eski görev yerim olan, İzmir-Foça Kozbeyli’de Şakir’in Dibek Kahvesi vardır.
Özelliği, benim de defalarca eskilerini bozma diye Şakir Abi’yi uyardığım eskiliği; bir de kahvenin ortasında, Şakir’in, olayı yaşasınlar diye yaşlı turistlerin bile ağır dibek tokmağını eline verip içindeki kahveyi dövdürdüğü dibek kahvesi.
Bizim Şakir, kahveye, kahve içmeye gelen İngiliz turistler sayesinde İngiltere'de bile meşhur oldu. Dolayısıyla da Kozbeyli Köyü'de.
Okulumuza da gelen turistlerle konuşacak kadar az çok İngilizce bilen Neriman adlı bir öğrencim vardı. O bile gelip giden, onu İngiltere’de anlatan turistler sayesinde taa İngilterelerde meşhur oldu.
Tabiki ögretmeni olarak ben de!
Hatta, çevirmen ve Neriman yardımıyla konuştuğum bir turist ailenin; ilgimden dolayı minnet ve davet mektubuyla beraber, kolay bulayım diye evlerinin yerlerinin işaretlediği koca İngiltere haritasını gönderdiklerini hoş bir anı olarak hatırlarım.
Önceden gelen turistlerin ülkelerine anlattıklarını merak edip anlattıklarını yerinde görmek için gelen otobüs otobüs yeni turist kafileleri gelir; hele hele pazar günü oturacak yer bulamaması bir kenara bırakın; içtiğiniz kahvenin parasını Şakir’e ödemek bile dertti.
Hele hele Şakir’in iyi tanıdığım bizler için.
Birinde, pazar günü misafirlerim gelmiş, Sakir'in kahveye götürdüm, kaldı ki gidecek başka yer de yok zati. Kahveyi içtikten sonra parasını ödemek için, başı hem Türkiye içinden, hem de turist müşterilerden kalabalık ve telaşlı olan Şakir, samimiyetimize güvenerek:
Sert bir şekilde “Görmüyor musun başımın telaşını, yarın versen ne olur, bir de sen yetiyorsun bana” deyip içtiğimiz kahvenin parasını almadan beni kovaladığını bilirim.
Özellikle, çoğunluğu yabancı turistlerden oluşan ziyaretçi kalabalığı hala devam ediyor.
Bir fincan kahve içmek için yol üstündeki yüzlerce kahvenin yüzüne bakmadan yetmiş km uzaktaki İzmir’den gelenleri ise hiç saymıyorum.
Bu Şakir’in dibek kahvesi sayesinde Kozbeyli, tv’lere gazetelere çıka çıka meşhur oldu. Şimdilerde ise kahveye küçükken bile tv’ye bilmem kaç defa çıkan kızı bakıyor.
Kahve, dibek kahvesi sayesinde hala para basıyor, tabiki çevresindeki esnaflarda!
Çevresindeki arsa tarla almakta çok aşırı zengin değilseniz mümkün bile değil!
Şirince'yi Dünya çapında ünlü yapan ne?
Kuruluş şekli, ev mimarisi mi?
Anadolu'nun birçok köyü de Şirince'nin mimarisinde daha otantik.
Şarap mı?
Anadolu'nun birçok köyünde doğal şekilde yapılan zevkle içeceğine inandığım şaraptan bir şişe içte göreyim, ikiz hatta üçüz hatta dördüz görmeden yerinden kalabilecek misin?
Şarapları ünlü olunsa, Şirince'den önce Anadolu'nun o kadar dağ köyü var ki, saymakla bitmez.
Ama, Şirince’yi meşhur eden gerçekten şarap, İslam dinine ters olduğundan olsa gerek Şirince şarapları Avrupa basınında reklam yoluyla çok popohlandı; o yüzden Şirince'ye giden koltuğunun altına balık istifi 3-5 şişe sıkıştırmadan dönmez.
Afyon Sandıklı deyince akla termal tesisler gelir. Reklam yoluyla en çok yatirim yapılan ve bunun mükafatının alındığı ve tek tanındığı konu ise budur. Termal tesisler.
Bunlardan çıkan özet nedir:
Yatırımı yapar, reklam yoluyla tanıtırsan tanınıyor ve oradaki halka ekmek kapısı açıyorsun.
Ama öncelikle vizyon sahibi olman ve iyi planlama yapman lazım!
Bu kadar örneklendirme ve açıklamalardan sonra şimdi gelelim esas konuya:
Kütahya merkezden başlayayım.
Yıllara meydan okurcasına duran ve hala heybetini koruyan Bayezıd'a, II.Selim'e devlet yönetimi eğitimi verilen Kütahya Kalesi, çıkın bakın önünüze serilen koskoca Kütahya’ya bakın.
Kafanızı sağa çevirin, benim ilk gördüğümde aşık olduğum hala otantikliğini komşuluk ilişkilerini koruyan, Macar özgurluk savaşcısı Lajost Kossuth'un misafir edildiği Macar Evi diye anılan yer de Bahçelievler Mahallesi'nde.
Bahçelievler Mahallesi'ndeki evlerin yıkılıp yerine partizanlar açılması planlanıyor.
Ben birşey demeyeceğim:
Ben, geçenlerde iki gün kaldığımda mültecileri saymazsak Kütahya'da turiste rastlamadım; o yüzden iki otobüs dolusu turisti çağırın, Kütahya Kalesi’neden Bahçelievler’e baktırın, sonra Bahcelievler’i gezdirin; sonra da oranın apartman dolu yeni imarına imza koyanlardan birisi “buraları yıkıp apartman yapacağız” desin; ben şöyle durayım benim yerime onlar söylesin size ne söyleyecekse!
Bazı zenginlikler, Dünya’nın ender yerlerinde var; baziları ise hiç yok!
Neler mi?
Yazıyorum:
Doğa zenginliği mi; Kütahya’da var.
Kaplıca mi?
Yoncalı, Ilıca, Eynal!
Ben bildim bileli Yoncalı aynı Yoncalı; Gediz’e bağlı Ilıca aynı Ilıca!
Hatta on yıllar sonra kurulan Eynal, reklam ve tanıtım sayesinde yapılan otellerle çoktan Gediz Ilıca’yı geçti.
Ufak çocukken bile kamyon arkasına dolup gittiğim Ilıca’yı kimse bilmez ama en fazla yirmi senelik Eynal’ı bilir.
Laf arasında, yapılanı yeterli bulmasam da Simav Belediyesi ve Simavlıları tebrik ediyorum.
Gediz Kütahya arasında hemen yolun solunda kalan Çavdarhisar var ya!
Burada Türkiye’nin en sağlam Zeus Tapınağı’na ve on binlik kişilik arenaya sahip!
Şimdi sıkı durun:
Çavdarhisar’da Ege’nin değil, Türkiye, Avrupa, Asya’nın değil, Dünya’nın ilk borsası bulunuyor.
Başka bir ülke de olmuş olsa Çavdarhisar’ın para basması lazım.
Kütahya'ya giderken sürekli geçtiğim Çavdarhisar bir kaç alışveriş merkezi bir kaç toki konutunu saymazsak nerdeyse yirmi sene önceki aynı Çavdarhisar!
Geçen gezdim, turistik amaçlı hemen hemen hiçbir tesis yok. On bin kişilik antk tiyatro hala harabe gibi; zaten tam ortası yağan yağmurdan göl olduğu için, içine bile giremedim.
Otoban kenarında bulunmasına, okulların tatil gününe rastlayan pazar günü olsa da zaten fazla gelen giden de yok.
Kiskoca Dünya'nın ilk borsasinda iki; On bin kişilik olsa da koskoca antik tiyatroda bizden sonra gelenleri sayarsak iki kişi refakatçi olmak üzere sağdan saydım, garanti olsun diye soldan saydım, topladım sağlamasını yaptım olup olup beş kişiydik.
Ayrıca, hepimiz de yerli ve milliydik!
Türkiye'de kayak pisti olan kaç yer sayarsınız.
Uludağ, Palandöken!
Buraların özelliği sadece kar ve kar dolayısıyla kayak pisti olması.
Şimdi sıkı durun:
Bir yer düşünün, kayak pisti var, ormanlık olanla dolu koskocaman bir yeşillik, temiz hava, soğuk su, sıcak su.
Uludağ ve Palandöken den farkı doğal güzelliği daha fazla ve termal tesisler var!
Bu farklı ayrıcalıklı zenginlik, yabancı bir ülkenin elinde olsa ne olur?
Ben cevap vereyim:
Çoluk-çocuk, yaşlı-kadın binlerce kişiye ekmek kapısı; bunların kazanacağı paralar da kelebek etkisi ile çevresindeki esnaflarda harcanacağından esnaflar için milyonlarca dolar kar kazancı ve ayrıca yatırımcılar tarafından yatırım!
İşte burası Kütahya-Gediz-Muratdağı!
Şu an ki Gediz Belediye’sine haksızlık edemem;
Buraya son dönemde gerek Ilıca’ya gerekse Muratdağı’na yatırımlar yapılmadı değil; ama bırakın Türkiye'yi, Dünya’da böyle artışların ve çekiciliğin olmadığı yer için çok az. Yapılanlar da çok eksik.
Muratdağı’nda akıp duran sıcak termal suyun Gediz’e getirilip, sanayide ve ısınmadan kullanılması gerektiği konusunda kahve muhabbeti bile olmamasından; bu muhabbet olmayan konuyu Simav’in yıllar önce gerçekleştirdiği, demekki oluyormuş konusundan hiç bahsetmeyeceğim.
Gediz’in, Kütahya'nın, Uşak’ın çehresini, değiştirecek potansiyele sahip bu yerlerin, vizyonu geniş, geleceği gören, büyük düşünen güçlü beyinlere sahip insanlar tarafından amaca yönelik büyük projelere ve bu projeleri uygulayacak engel tanımaz irade sahiplerine, beyinlerde yer edecek tanıtımları, bu tanıtım sonucu gelecek misafirlerin ihtiyaçlarını beklentilerini karşılayacak altyapıya ivedilikle ihtiyacı var.
Kütahya'nın merkezine gidin; yaşlı genç farketmez, yoldan geçenlere yirmi sene önceki milletvekillerini, sayın deyin kimse sayamaz; başkanı sorun bilmez; bilemez.
Gediz'de ise yirmi sene önceki başkanın kim olduğunu sorun onu da bilemez.
Kimse koltuğu makamı ile gömülmüyor; hepimizin makamı er ya da geç iki metrekarelik kara toprak altı olacak!
Bu, hak ederek veya hak etmeyerek gelen; o makamı doldurup dolduramayan makam sahiplerini ilgilendirir.
Ben veya ben gibilerini ise;
Bilek güreşi misali, hangi partinin hangi partiyi geçtiği; hangi kişinin hangi kişiyi yendiğinin yeterli görülmesi değil;
vizyonu geniş bakış açısıyla; gayret, sabır hizmet aşkıyla büyük potansiyel sahibi ve kelebek kanadı etkisiyle üç büyük şehrin ortasında bulunmasından kaynaklı Türkiye’nin bile her tarafını ekonomik yapısını etkileyecek Kütahyamın Avrupa ülkelerinde olsa ulaşacağı, vizyon sahibi insanları bekleyen zaten halihazırda olan potansiyelin kullanılıp kullanılmadığıdır.
Hiçbirşey kimsenin babasının malı değil sadece emanet olmasına rağmen;
Suyu, toprağını dahil, siyanürle Muratdağı’nı mahvedecek olacak altın arama çalışmalarının sivil toplumun sert muhalefeti ile engellenmiş olmasına rağmen yapılan ağaç katliamı konusunda da çok sözüm var ama ona da hiç girmeyeceğim.
Yazımın başında verdiğim örneklerden feyz alınması dileği; Ķutahya'nin evladı bir yazar olarak bu yazımda, ufakta olsa sessiz kalmayıp emek vermenin verdiği rahatlıkla;
Güzel Kütahyamın, bütün güzelliklerinden öpüyor, siz okuyucularıma;
Sağlık, huzur, saygılarımı sunuyorum!