Neler olacak, neler olacak! Vedat KAN

Vatandaşın birisi, karnı aç ve lokantadan içeri girerek bir masaya kurulur. Etrafı kolaçan ettikten sonra yanına gelen garsona önce bir çorba içmek istediğini, ardından yemek olarak ne var ise hepsinden oluşan bir karışık tabak yapmasını ve biraz acele etmesini tembihler ve hemen ardından da;

-Neler olacak, neler olacak! Diyerek, mırıldanır.

Garson mırıltıyı anlamadığı için başka bir sipariş var zannıyla,

-Pardon efendim, der. 

Bizimkisi yok bir şey manasında kafasıyla işaret ederek mırıltısını devam ettirir.

-Neler olacak, neler olacak!

Garson bir şey anlamamıştır ama yapması gereken işini yapmak için mutfağa doğru giderken şaşkın bakışlarıyla arada bir geriye dönüp müşteriyi kontrol etmektedir.

Çorbayı müşterinin önüne koyan garson nazik bir dille “tabağınız hazırlanıyor efendim, birazdan sunarım” deyip giderken ağzındaki çorbayı yutan bizimkisi, mırıltısına devam ederek;

-Neler olacak, neler olacak! Diye tekrar ederken, garson tekrardan sorar bir şey mi oldu beyefendi, diye. 

Ama bizimkisi çorbanın tadına vararak içmeye devam etmektedir.

Tabaktaki son lokmayı da temizleyen bizimki mırıltısına devam ederken, garson meraktan canı sıkkın bir halde beyefendi bir sıkıntı mı var diyorum, yok diyorsunuz ama durmadan da “neler olacak, neler olacak” deyip duruyorsunuz. Lütfen ama bir sıkıntı mı var? Diye bir kez daha sorar ve hayır cevabını aldıktan sonra şef garsonun yanına giderek durumu anlatır. Şef garson müşterinin yanına gelerek “beyefendi bizim arkadaş sizden bahsetti, bir problem var ise lütfen söyleyin telafi edelim” deyip tatlı ikramında bulunmuş, tatlıyı da yiyen bizimkisi, çay istediği anda yanına gelen şef garsona da,

-Neler olacak, neler olacak diye söylenince şef garson daha fazla dayanamamış ve lokanta sahibine giderek durumu anlatmış. Lokanta sahibi; güngörmüş, feleğin çemberinden atlamış birisi olarak durumu öğrenmek için müşterisinin yanına gelerek selam verip oturmuş ve hemen söze başlayıp, arkadaş; ben bu lokantanın sahibiyim, söyle bakalım neler olacakmış acaba? Diye sorar. Çayından son yudumu da içen bizimkisi adama dönüp;

-Demek bu lokantanın sahibi sensin ha, diye sorar. 

-Evet, benim diye cevabı alır almaz birkaç saniye düşündükten sonra başlar anlatmaya.

Ve der ki;

-Şimdi ben geldim, burada yemek yedim ve karnımı doyurdum diye sen benden para isteyeceksin, değil mi?  Lokantanın sahibi “evet” manasında başını sallarken, bizimkisi devam eder; eee ne olacak şimdi, bende de para yok. Ve siz bende para yok diye beni alacaksınız mutfağa bütün bulaşıkları bana yıkatacaksınız ve bir güzel eşek sudan gelinceye kadar döveceksiniz ve ben de o can havliyle kendimi dışarı atacağım ve elime geçen ilk taş ile camı pencereyi ve vitrini ne var ise kırıp dökeceğim ve karakolluk olacağız, mahkemeler-şikâyetler ve sıkıntılar derken “neler olacak, neler olacak” der ve susar. 

Lokanta sahibi “bitti mi” diye sorar. Ve evet cevabı aldıktan sonra hafif bir gülümseyerek kasadaki elemanına bir miktar para getirmesini söyler ve adama çıkarıp verip “kalk aslanım kalk, yemeğini yedin karnını doyurdun, tatlını yedin iştahını bastırdın, çayını içip hararetini de harladın, al şu harçlığı da koy cebine ve ne dayak ye, ne de camı çerçeveyi indir, mahkeme kapılarında dolaşmayalım, var git Allah işini rast getire, diyerek adamı yolcu eder.

Şimdi birileri diyecek ki, ne alaka?

Ben de diyeceğim ki; bu saatten sonra neler olacak, neler olacak! 

Hesap ortaya döküldüğü zaman eğer işin içerisine dayak yemek ve tartaklanarak kapı dışarı edilmek var ise siz seyreyleyin gümbürtüyü…

Ama mekânın sahibi yılların güngörmüşü, vardır bir planı. O masada oturup karnını doyuranları sıkıntı çıkarmadan, karakolluk olmadan, camı çerçeveyi indirmeden göndermesini bilir diye tahmin ediyorum, 

Yoksa, mı?

Neler olacak, neler olacak!!!