Murat Sakarya
-- Filmde PKK propagandası yapılıyor ve gazilerimize “katil” deniyor!
· Amerikan işbirlikçisi PKK’nın katliamlarını gizleyen “Nefes” belgeselinde, Türk askeri “korkak” olarak gösterilirken teröristlerin propagandası yapılıyor ve Türk ordusunun “güçsüzlüğü” anlatılıyor!
· Vietnam’la ilgili Amerikan filmlerinden kopya çeken ve sözde “savaş karşıtlığı” yapan yönetmen Levent Semerci, bayrağımıza ve Atatürk’e saygımızı “saçma” (absürd) bir durum olarak gösteriyor!
· Tolga Örnek’in İngiliz yanlısı “Gelibolu”suyla Can Dündar’ın Atatürk karşıtı “Mustafa” belgesinde olduğu gibi, “Nefes”in pazarlanmasında da komutanlar ve ünlü kişiler, halkı aldatmak amacıyla kullanıldı.
‘Nefes” filmi ve reklam kampanyasını görünce insan, “Biz bu filmi daha önce görmüştük!” anlamına gelen Fransızların ünlü deyimini hatırlamadan edemiyor. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök ve kuvvet komutanları, birkaç yıl önce bir filmi, gazetelere haber vererek birlikte seyretmişler ve kuvvet komutanlarından Özden Örnek Paşanın oğlunun yabancılar için çektiği, “Gelibolu” adlı belgeseli çok olumlu ve başarılı bulduklarını söylemişlerdi. Bir bölüm Cumhuriyet gazetesi okuyucusundan oluşan Cumok üyeleri de filmi topluca seyretmek için nerdeyse kuyruğa girmişlerdi! Bir kuvvet komutanının oğlunun yaptığı film, elbette ki Atatürkçü bir film olabilirdi; başka türlüsü düşünülemezdi bile! Çanakkale’ye gitmeden önce hep birlikte Tolga Örnek’in “Gelibolu” belgeselini seyreden Cumok’çular, derin hayal kırıklığına uğramış; ancak yönetmen bir komutanın oğlu diye, Çanakkale destanımızı değil; işgalcilerin çektiği sıkıntıları anlatan, Türk karşıtı, Atatürk karşıtı bu gerici filme, ne yazık ki, ses çıkarmamışlardı!
İngiliz ve Avustralya pazarı için belgesel çeken yönetmen, aynı zamanda, filminin reklamını yapmak amacıyla toplumu bölmeye çalışmıştı. Bazılarının Çanakkale Savaşı konusunda “hurafe”ler anlattığından söz eden T. Örnek, emperyalist işgalcilerle vatanını savunan Türkler arasında “tarafsız” (?!) kalarak –aklı sıra- yeni “hurafe”ler oluşturuyordu. İşin ilginç yanı, Çanakkale Savaşı konusunda “Diriliş” adıyla çok okunan bir kitap yazan değerli üstadımız Turgut Özakman da Mustafa Kemal’in Çanakkale’deki önemini küçümseyen ve gerçekleri çarpıtan bu filmi, eleştirilmesi gerekenler arasında nedense unutmuştu! Tıpkı Can Dündar’ın 1995 yılındaki “Çanakkale” belgeselinin unutulması gibi! Can Dündar’ın ulusal yaklaşımdan yoksun olan eski “Çanakkale” belgeseli de bir bakıma, Tolga Örnek’in “Gelibolu” belgeselinin sanki öncüsüydü. Çanakkale deniz zaferi dolayısıyla bir süre önce mülakat veren T. Örnek, Mustafa Kemal’in bu sırada “çadırında oturduğu” yalanını savurarak Atatürk karşıtı olduğunu, bir kez daha ortaya koymuştu.
Turgut Özakman da kandırılmıştı!
Gerçeklerin tamamen çarpıtıldığı “Mustafa” belgeselinde Can Dündar da o dönemdeki Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Meclis Başkanını kullanarak halkı aldatan bir pazarlama ve reklam yöntemi uygulamıştı. Hatta bunlarla yetinmeyen Can Dündar, Atatürkçü olarak tanınan saygın bir yazarı, kendisinin küçüklüğünü bilen ve annesinin de yanında çalıştığı Turgut Özakmanı’ı, belgeselin 20 dakikasını göstererek kandırmış ve açıkça kullanmıştı. İş işten geçtikten sonra aldatıldığını fark eden Sayın Turgut Özakman, sonradan “Mustafa”nın yalanları üstüne günlerce yazmak zorunda kalmıştı.
“Gelibolu” ve “Mustafa” belgesellerinde uygulanan aldatma ve kullanmaya dayalı pazarlama yönteminin “Nefes” filminde de aynı şekilde uygulandığını görüyoruz. Yine Genelkurmay Başkanına filmin reklamı yaptırılmış; hatta bir siyasi önder ile PKK’ya karşı verdiği mücadeleyle tanınan eski bir komutan da bu amaçla kullanılmıştır. Filmi seyreden birçok kişi, ismindeki “Vatan Sağolsun”dan dolayı belgeselde verilenleri değil, kendi görmek istediklerini görmekte; terörizme karşı duydukları haklı tepkiden dolayı duygulanmaktadırlar.
“Nefes”i seyredenlerden bazıları, çeşitli yönlerden duydukları rahatsızlığı dile getirmek zorunluluğunu da hissetmektedir:
“Filmin bazı sahnelerinden çok rahatsız olduğumu söylemeliyim. Hikâyenin finalindeki karakol baskınında genç askerlerin yaşadıkları travma seyredilecek gibi değildi. Bölücü örgütün sesi sembolündeki ‘doktor’ kod adlı teröristin, filmin kahramanı olan Yüzbaşı’yı, tüm iddialı çıkışlarına rağmen öldürmesi, adeta terörün devlete galebe çalması fikrini destekler mahiyetteydi. (…)” (Ahmet Şafak, “Uyuma Ölürsün!”, Tercüman, 28.10.2009; bu yazıdaki vurgulamalar bana ait, MS)
“İşbirlikçi bir propaganda filmi”
Bir başka gazeteci, filmin içerdiği anlamı, verdiği mesajı açık bir biçimde eleştirdi:
“Öylesine ağır bir psikolojik savaş altındayız ki, yıllardır kirletilen bilinçaltları artık bilinçleri etkilemeye başladı. Örneğin bir ‘kahramanlık destanı’ havasında sunulan Nefes filmini, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ dahi beğendiğini beyan etti! Oysa Nefes, reklamı yapıldığı gibi bir ‘vatan sağ olsun’ filmi değil; tam aksine ‘sol gösterip sağ çakan’ işbirlikçi bir propaganda filmiydi.” (Deniz Som, “Hangi Nefes?”, Cumhuriyet, 28.10.2009)
“Askere ve milliyetçiliğe övgü önyargısıyla başta seyretmekten kaçındığı” filmle ilgili yazısının başlığını Yüzbaşının konuşmasından alan bir sinema eleştirmeni, bize göre filmin “şifre”sini çoktan çözmüş: “ ‘Nefes: Vatan Sağolsun’un, Kubrick ustanın insanın nasıl bir savaş makinesine dönüştürüldüğünü anlattığı, savaş karşıtı ‘Full Metal Jacket (1987) başyapıtından oldukça esinlenip etkilendiği muhakkak…” (Sungu Çapan, “ ‘Savaşta ya kurbansın ya katil’ ”, Cumhuriyet, 30.10.2009)
Açıksözlü eleştirmen:
“Alttan alta dozunda bir milliyetçiliğin sindiği, militarizmin inceden inceden yüceltildiği film son tahlilde dengeleri gözeterek Güneydoğu sorununa nesnel bakmaya çalışıyor, kitabi bir savaş karşıtlığına dümen kıran bir ‘erkek filmi’ne dönüşüyor. (…) melankolik yüzbaşının ‘Savaşta haklı haksız yok, ya katilsin ya kurban. (…) gibisinden felsefi genellemeleriyle temellendirilen ‘Nefes’, (…)’ ” diye devam ediyor. (Aynı yerde)
Haklı ve haksız savaş ayrımı yapmadan savaş karşıtı olduğunu söyleyen birisi, eğer çok saf değilse emperyalist işgalcilerle onlara karşı verilen ulusal kurtuluş savaşlarını aynı kefeye koymaktadır. Aslında “savaş karşıtlığı” adı altında, emperyalist saldırı, yağma ve işgale sessiz kalınmakta; ulusal kurtuluş mücadelelerine de karşı çıkılmaktadır. Amerikan maşası PKK’ya karşı ulusumuzun verdiği haklı mücadeleyi desteklemeyen, hatta PKK hamiliği yapan bazı yozlaşmış aydınlar, “savaş”tan söz ederek insanlık düşmanı teröristleri meşrulaştırmaya ve canileri, “savaşan taraf” olarak göstermeye çalışmaktadırlar! İşte bu emperyalizm işbirlikçisi anlayışın sonucu, PKK’ya karşı verilen haklı mücadelemizin kahraman gazilerine, utanmadan “katil” denebiliyor; hem de filmin kahramanı olan Yüzbaşının ağzından! Şu küstahlığa bakınız!
Bayrak ve Atatürk sevgisi “saçma” mıdır?!
Terörist PKK’yı ülkemize karşı kışkırtan batılı emperyalist çevrelerden “aferin” alabilmek için, Türk ulusunun ve tüm insanlığın en haklı mücadelesini karalamaya çalışan “entel” yönetmen”, bütün bunları yaparken “sanat aşkına” (!?) çok “duygusal” (!) görünüyor! Ticari başarı uğruna her şeyi yapabileceği anlaşılan bu yönetmen, Türk halkını aklı sıra çok saf görüyor olmalı ki, o zor şartlarda sürekli Türk bayrağı ve Atatürk büstüyle ilgilenilmesini gözümüze sokarak bunun ne kadar saçma (absürt) bir durum olduğunu göstermiş oluyor! Özellikle filmin sonunda, arkadaşları ağır yaralıyken ne yaptığını bilmez halde kucağındaki kırık Atatürk büstüyle oradan oraya koşan Çavuş’un hali, bu “saçma”lığın zirveye çıktığı bir durum olarak gösteriliyor! Asıl acı olan, çok önemli bir askeri yetkilinin bu durumu fark etmeyip “Çavuşun, Atatürk büstüyle ilişkisi beni gerçekten çok etkiledi. Gerçek askerimiz bu.” diyebilmesi!
Filmin teknik ve estetik yönü, çekimler, sinema dili, oyucuların başarısı vs. üzerinde durmaktan kaçınmamızın nedeni, bu ilk filminin reklam ve pazarlamasında çok “usta” olduğu anlaşılan acemi yönetmenin, gerçekleri çarpıtmasına ve “etik” kaygıdan uzaklığına özellikle dikkati çekmek istediğimizdendir. Yönetmenin gizlediklerine de bu arada dikkati çekmek gerekir: Yabancı “büyük” devletlerin hizmetindeki PKK teröristlerinin şimdiye kadar yaptığı katliamlar, nedense belgeselde “unutulmuş”!
Can Dündar’ın, “Atatürk’ün insani yanı” (?!) adı altında, “en yakın arkadaşlarını gözünü kırpmadan ölüme gönderen” (–çok özür dilerim- “katil”), “öğretmeninden intikam almak isteyen” (“kindar”), “karanlıkta yatamayan” (“korkak”), “halkı tarafından sevilmeyen ve halkını da sevmeyen” (“zorba”), “ayyaş” vs. bir Atatürk kişiliği ortaya koyması gibi, “Nefes”in yönetmeni Semerci de aynı yolu izliyor. Sinema yönetmeni değil, sanki “ruhbilimci” (?!).Teröristlere, vatan hainlerine, insanlık düşmanlarına karşı mücadele veren askerlerimiz, “korkak” ve eve dönmekten başka bir şey düşünmeyen kişiler olarak gösteriliyor! Komutanları da açıksözlü eleştirmenin deyişiyle “kafayı sıyırmış”, eğitimci ve önder yönü olamayan bir “psikopat”, teröristlere karşı mücadeleyi arkadaşının ölümünden dolayı kişisel kin sorunu olarak gören ve “baskın” esnasında görevini yapmayan bir kişilik olarak veriliyor! İşte size bir Türk subayı “portre”si! Bu mücadelenin (yönetmen tabii ki “savaş” diyor) başarıya ulaşacağına kim inanır! Zaten teröristleri “kahraman” olarak yücelten ve “nesnellik” gerekçesiyle PKK propagandası yapan yönetmen de işte bunu göstermek istiyor! Nedense PKK’lılar söz konusu olduğunda “insani yön” (korkaklık vs.) de unutulmuş!
“Nefes”, aslında “Vatan SağolMAsın” filmi!
Karakolun çatısındaki “Güçlüyüz, Cesuruz, Hazırız” yazısında belirtilenler, filmde tek tek çürütülerek (?!) askerlerimizin verdiği mücadelenin ne kadar “anlamsız” ve “boşuna” olduğu; teröristlerin ne kadar “güçlü” oldukları gösterilirken bu durumun nasıl bir “çelişki” (paradoks) oluşturduğuna sık sık dikkat çekiliyor! Sözümona toplumu “sarsmak” istediği izlenimini de veren yönetmen, aslında toplumun maneviyatını (moral) bozmaya çabalıyor ve terörizme karşı verilen mücadelenin “anlamsızlığı” ve “başarısızlığı”nı, aklı sıra, vurguluyor!
Peki, PKK övgüsü yapan böyle bir filmin “senaryocu”ları arasında, öteden beri yurtsever bildiğimiz insanların ne işi var?! Böyle zararlı bir tutuma nasıl alet oldular?! Aslında “Vatan Sağolsun” sözüyle açıkça alay edilen ve bir “Vatan SağolMAsın” filmi niteliğindeki “Nefes”i çekenleri, birazcık vicdanları varsa tekrar düşünmeye davet ediyorum. Eğer “Samimiydik, ancak farkında olmadan vahim bir hata işledik” diyorlarsa onlara tavsiyem, masrafları çıktıktan sonra, kazandıkları trilyonları Mehmetçik Vakfına bağışlasınlar ve terörizmi yücelten bu filmi gösterimden çeksinler.
Eleştiriye ek: Kısa bir süre önce bir gazetenin ekinde tam sayfa mülakatı yayımlanan, filmdeki Yüzbaşı rolündeki aktör, son sahnelerde yer alan ve Çavuşun Atatürk büstünü kucağında taşıyıp durmasının nedenini açıkladı: Meğer, silah ve diğer eşyalar gibi, Atatürk büstü de Çavuşa zimmetliymiş! Ne yapacağını bilmez halde çavuşun ordan oraya dolaşıp durması, sanıldığı gibi, özellikle Atatürk sevgisinden dolayı değil, “Ben şimdi bunun hesabını nasıl vereceğim?” korkusundanmış!
TC Fethi Murat