14229,41%0,33
42,80% 0,17
50,14% -0,07
5972,47% 0,30
9632,85% 0,24
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın zaferle sonuçlanması, Batılı ülkelerin sömürgesi olan mazlum uluslara, sömürgecilerin yenilebileceğini gösterdi ve uyanmalarına neden oldu. Bunu en güzel Hindistan bağımsızlık hareketinin önderi Mahatma Gandi ifade etmiştir: "Mustafa Kemal İngilizleri yenene kadar ben Allah'ın İngiliz olduğuna inanıyordum!.."
Bunun sonucunda sömürgelerde bağımsızlık hareketleri başladı.
İkinci Dünya Savaşı'nda birbirleriyle savaşan Batılı ülkelerin, yeneni de yenileni de savaştan bitkin bir durumda çıktı: 50 milyon insan ölmüş, kentler bombalanmış, fabrikalar, limanlar, yollar, köprüler yıkılmıştı. Yenilenler her şeylerini kaybetmişlerdi ama yenenler de sözcüğün tam anlamıyla bir "PİRUS ZAFERİ" kazanmışlardı!..
Mazlum uluslar bundan yararlanarak, savaştan sonra bağımsızlık hareketlerini hızlandırdılar. Sonuçta Asya ve Afrika'da bağımsızlık bayrakları yavaş yavaş dalgalanmaya başladı. 1960'lara geldiğimizde birçok ülke bağımsızlığını kazanmıştı. Bu arada Fransa, terk etmek zorunda kaldığı Güneydoğu Asya'daki sömürgesi Vietnam'ı Amerika'ya devretti. Fakat toprakları üzerinde savaş yaşamamış olduğu için gücünü kaybetmemiş olan Amerika bile, bağımsızlık dalgasına dayanamadı ve 10 yıl içinde yenilerek Vietnam'dan çekildi.
Bu durum Avrupa dahil tüm dünyada solun yükselişe geçmesine neden oldu. Hemen hemen Avrupa'nın her ülkesinde sosyal demokrat/ sosyalist partiler iktidara geldi. Hatta az daha Fransa ve İtalya'da komünist partiler iktidara geliyordu...
1961 Anayasası'nın sağladığı özgürlük ortamının da etkisiyle* Türkiye'de de sol yükselişe geçti. Vatanı emperyalistlere satmış olanlar tarafından geçmişte "vatan haini" ilan edilen Nazım Hikmet'in şiirleri özgürce okunmaya başlandı. O zamana kadar ağza alınması yasak olan sol literatüre ilişkin kavramlar açıkça tartışılmaya, bu konularda kitaplar yayımlanmaya başlandı.
Hem Avrupa'da hem de Türkiye'de solun yükselişi, en çok toplumun en dinamik kesimi olan üniversite gençleri arasında görülüyordu. Düzeni değiştirmek isteyen gençler, işe üniversitelerden başlamak istediler ve 1968'e geldiğimizde üniversite işgalleri başladı. İlk işgal Paris - Sorbon Üniversitesi'nde yapıldı ve buradan dalga dalga tüm Avrupa'ya yayılarak Türkiye'ye kadar geldi...
Bu gidiş kuşkusuz, emperyalistleri endişelendirdi. İngiltere zayıfladığı için, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra emperyalistlerin patronluğunu ABD üstlenmişti. Fakat sömürü konusunda usta olan İngiltere'den öğreneceği çok şey vardı. Bu nedenle iki ülkenin istihbarat örgütleri ve bunlarla bağlantılı düşünce kuruluşları (think tank) kafa kafaya verip gidişi önleyecek çareler aramaya başladılar.
En önde göründükleri için öncelikle gençliği ele aldılar. Batılı gençleri, "Savaşma Seviş" sloganı ile uyuşturucu ve seks tuzağına çekerek yozlaştırıldılar.
Türkiye'de ise "Böl, Vuruştur ve Yönet" politikasını yürürlüğe koydular. Solcu gençlerin üzerine, kamplarda eğitilmiş sağcı gençleri saldırtarak sağ-sol çatışmalarını başlattılar. Ardından NATO aracılığı ile güdümlü askeri darbeler yaptırarak solu ezdiler...
Bağımsızlığını kazanmış eski sömürgelerini, tekrar eskisi gibi sömürebilmek için yeni sömürgecilik yöntemleri geliştirdiler. Artık ülkeleri askerleriyle gelip işgal etmiyorlardı. Bağımsızlık hareketlerini yöneterek iktidara gelmiş olan antiemperyalist ve ulusalcı liderleri, darbe ve başka yollarla iktidardan düşürüp satın aldıkları işbirlikçi hainleri iktidar koltuğuna oturtuyorlardı. Bu amaçla siyasal cinayetlerden kaçınmıyorlardı. Örneğin, Kongo bağımsızlık hareketinin lideri olan ve halkı tarafından çok sevilen Lumumba'yı bir darbeyle iktidardan düşürdüler. Halkın umudunu yok etmek için hapishanede tutulmasını bile sakıncalı gördüler ve asit kazanına atarak vücudunu yok ettiler!..
Avrupa'da Yeşiller, Feminizm, LGBT vb. hareketler oluşturarak sosyal demokratları bölüp zayıflattılar. Sonrasında küreselleşme masalı ile neoliberalizme uyum sağlayan sosyal demokratların solculuğu sözde kaldı ve sağcı/muhafazakar partilerle aralarında fark kalmadı...
Son yıllarda, iktidardaki işbirlikçileri ile birlikte sömürdükleri geri kalmış ülke insanlarının, karınlarını doyurabilmek için sığınmacı olmak üzere kendi ülkelerinin sınırlarını zorlamalarından rahatsız oluyorlar. Bu sorunu çözmek için bu ülkelerde iç savaşlar çıkartıyor, insanların birbirlerini öldürmelerine neden oluyorlar. Bunları örneğini Afganistan, Irak, Libya ve Suriye yaşayarak gördük. İç savaşlardan kaçıp komşu ülkelere sığınan insanlar, oralarda da iç savaş çıkartacak ve böylece oluşacak "domino etkisiyle" kendilerine karşı duracak ülke kalmayacak, sonuçta sömürünün küreselleşmesi sağlanmış olacaktır...
Bu oyunun sahnelendiği yer, Asya ve Afrika'nın giriş holü konumundaki Ortadoğu. Ortadoğu'da onların jandarması İsrail. İsrail'in Gazze'de gerçekleştirdiği katliam, bu oyunun bir parçası. Fakat İsrail oyunu o kadar kaba oynamaya başladı ki içlerinde birazcık vicdan olan insanlar bile isyan ettiler. Sonuçta İsrail'deki Yahudiler bile ayağa kalktılar. Tümü sömürüden nasibini alan Amerikan Temsilciler Meclisi üyeleri insan kasabı Netenyahu'yu ayakta alkışlarken, Kongre binasının dışında toplanan vicdan sahibi Amerikalılar protesto ediyorlardı. Özellikle Amerikan ve Avrupa üniversitelerinde gençler ayağa kalktı.
1960'lardaki devrimci gençleri yozlaştırdıktan sonra Batı üniversitelerinde gençler apolitik olmuşlardı. Şimdi gençliğin gene ayağa kalkması sömürgenleri, rektörleri ayaklarına çağırıp tehdit edecek kadar endişelendirdi.
1960'larda "savaşma seviş" diyerek gençleri seks ve uyuşturucuya yönlendirerek yozlaştıran sömürgenler, öyle görülüyor ki bu kez daha beter pornografik yöntemlerle insanları yozlaştırarak dünyayı "SODOM ve GOMORE" yapmak istiyorlar!..
Paris Olimpiyatlarının açılış töreni bunun provası gibi oldu!..
--------
*1961 Anayasası zaten bu konjonktür nedeniyle özgürlükçü bir anayasa olmuştur!..