14155,46%0,76
42,69% 0,23
50,15% 0,06
5897,70% 0,71
9533,17% 2,62
Hocalar kitabın açar başın Bismillâh ile
Müminler ikrâra gelir Amentu Billâh ile
Mecnûn da dağlara çıkar murâdı Allâh ile
Hiç ona soran oldu mu arada Leylâ nedir
“Hele sene” derler ya bizim memlekette. Tıpkı “neydirsen” der gibi, tıpkı “neydim” diye de cevap verir gibi. İşte bele bir soruya da bele bir cevap gelir içimden. “Hele sene…” Sümmani Babanın deryasında olup ta bu deryada kendini kaybetmeden, vurgun yemeden, Leyla’nın aşkına yanmadan, bu aşkın nereden ve ne için geldiğini bilmeden hizmete soyunmak nedir bilebilir misin? Yücel Ahmet İşleyen olmak; Erzurum gibi bir şehirde, Dadaşlar diyarında, Doğu Anadolu’nun tarihlere baş eğmemiş yalçın coğrafyasının sert ikliminin kucağında, Yücel Ahmet İşleyen olmak…
Öyle ki; attığın adımın sekteye uğrasa, aldığın nefesin buğuya karışsa, içtiğin su harama damlasa anında haberdar olur, duyulurdu. Çünkü burası öyle bir toprak, öyle bir coğrafya idi ki, bakışlarındaki ışıltı bile senin mayanı çok rahat bir şekilde ortaya dökebiliyordu.
tum1haberözel
Yokluklar diyarının bir sakini olmak kolay değildi elbet. Varlığın adından başka bir şey bilmemek, varlığa dair çok şeyleri hep birilerinde görmek ve bir müddet boyunca da var olanlara hizmet etmek.
Zor yılların, zor şehridir Erzurum. Sıkıntılı dönemlerde, sıkıntının diğer adı olmuştur hep. Doruk noktasına varana kadar her sıkıntının yaşandığı zirve misali… Unutulmuşluğun, daimi surette ötelenmenin ve hep arka planlara atılışın adı kalmıştır Erzurum.
Bir şeylerin yolunda gitmediğini anlayabilmek için “Ahmet” olması gerekirmiş insanın. İtiraz edebilmeliymiş haksızlığa. Karşı gelebilmeliymiş olmayanlara, verilmeyenlere. Ön ayak olmak için önce “Ahmet” olmak lazımmış meğer deli divane, genç ve Yusuf yüzlü. Ön planda olmak içinde aklı kara, cesur ve biraz da merhamet lazımmış. Yargılayabilecek, seçebilecek ve ad koyabilecek biri olabilmek lazımmış.
Halkın içinden gelmek işte böyle bir şeydir aslında. Halkın kendisi olmak, bakışlarında kibir bulunmamak, kelimelerinde aşağılama olmamak, davranışlarında gerçekçilik esasında saf ve arı olarak, rol yapmamaktır.
Verilen hizmetlerin büyük bir çoğunluğunun lütfen yapıldığı ve geri alınma ihtimalinin hep yaşandığı, hatta alınıp başka illere taşındığı; sadaka niyetiyle ödeneklerin rica minnet keyfe göre serbest bırakıldığı, ellerinle oy vererek Ankara’ya gönderdiğin kendi insanının karşısında el pençe divan dururken yabancılaştığın böyle bir şehirde, böyle bir ortamda Yücel Ahmet İşleyen olmak kolay mı gelir insana?
Gençliğin ateşleri içerisinde başlamıştı “Ahmet” olmanın sancıları. Halkına hizmet etmenin vaz geçilmez keyfi ve bu keyfin damarlarında bağımlılık yaptığı, hizmet aşkının hastalığı. Ve ne yazıktır ki bu hastalığın derde derman çaresi imkânsız, avutucu ilacı ise hizmet etmekti. İşte “Ahmet” olmak bu aşamada kendisini göstermiş ve zaten içerisinde olduğu bir yolu, halkına hizmet yolunu seçerek, ağırmaz başını ağrılara sokmuştu Yücel Ahmet İşleyen’in. Lise yıllarında karar vermişti halk için halkı için emek sarf etmeye. Gençliğin vermiş olduğu o ateş hep genç bırakmıştı ya kendisini, mahalli idareler ve kamu yönetiminden oluşan eğitimine, ailesinden aldığı şevk ve heyecanla 1987 yılında başlamıştı insanların mutluluklarına şahit olmaya, insanların en güzel günlerinde onlara hizmet etmeye…
Kocaeli Hereke Belediyesinde başlamış olduğu halkına hizmet adımları sayesinde hayallerine biraz daha yaklaşmış, biraz daha sorumluluk çemberinin içerisine girmişti.
Ve 1988 yılında Narman Belediyesine yapılan ataması, Ahmet olmanın bir gereği olmuştu aslında. Halkın içinde, halkın dertleriyle pişen. Olgunlaşan. 2002 yılında Erzurum Büyükşehir Belediyesindeki Yazı İşleri Müdürlüğü görevi olgunluk dönemlerin en güzel çağlarıydı ve 2004 yılında da sonunda siyasete giren hamle adımı olarak yansıdı İşleyen’in yaşantısına…
Ve Siyaset.
Siyaset bir bakıma yeniden okula başlama heyecanı olmuştu Yücel Ahmet İşleyen için. Yapmak istediklerinin, halkına daha iyi hizmet edebilmenin farklı bir kapısıydı siyaset.
Öyle ya Yücel Ahmet İşleyen olmak kolay değildi...
Siyasetin bağrında nice hayatlar yaşlanmaya durmuştu bu şehirde. Siyasetin çemberi, bu şehirden öyle çınarları alıp içerisinde hapsetmişti ki, işte Ahmet’de bunlardan biri olma yolunda ilk adımını baba ocağı Narman’da Belediye Başkanlığıyla atarak hayatının en büyük kararını vermişti. Gençliğin en güzel çağlarında, Yusuf yüzlü olmanın en belirgin zamanında, tecrübelerin en sıkıntılısına ve görevlerin en çelişkilisine talip olmak, mantık açısından tartışılması gereken bir konu değil midir?
Erzurum gibi kadim ve farklı kültür hamurunun olduğu, her hayatın başka bir hikâye, her insanın başka bir hüküm sürdüğü ve yılların tecrübesi siyasetçilerinin arasında “bende buradayım” diyebilme cesaretine sahip olmak acaba kolay mıdır?
Onlarca vatanseverin arasında vatana hizmet etmek ve ne acıdır ki bilinen bir gerçek olarak, ihanet sarmalı arasında ihanetini haykırarak kusanların arasında korkmadan, vakurlu ve temsil ettiği ilinin ve ilçesinin şerefini taşıyabilmek, Dadaş Yücel Ahmet İşleyen olmak gerçekten basit midir?
Hemen her konu hakkında bilgi sahibi olmak için araştırmacı olmak ve bu konular hakkında insanlarına yol göstermek, onların sıkıntılarının yanında çözüm odağı olmak, haklının yanında yer alırken haksızın karşısında söz almak, eleştirmek, yorum yapmak ve bütün bunları yaparken de bir vakar timsali gibi görünmek ve kimsenin gönlünü kırmamak mümkün müdür acaba?
Halkına ve “Dadaş”lık gibi yüce bir çatı altında, “Sümmani Baba” gibi bir ruhun her daim dolaştığı bir manevi havanın içersinde dahi kendi öz çocuğu için “babamın torunu” diyebilecek kadar mütevazı bir kültür üzerine yaşayıp, kendisine tevdi edilen veya verilen görevlerin tamamında büyük bir şevk ve ilk gün heyecanıyla görev almak, takip etmek ve sonuçlandırmak. Halkının hizmeti noktasında var olanları ve verilenleri takip etmek, kanun ve tüzük çalışmalarında bulunmak ve bütün bunları yaparken de her daim Erzurum ve Narman’ ı ve halkını ön planda tutmak, unutulacak şey midir?
Yetmezmiş gibi görevi için, halkı için, insanları ve kendisinden hizmet bekleyenleri için sanki şehrin bir semtinden diğerine geçmek misali, hemen her an Erzurum’da bulunmak, Ankara’da bulunmak veya yurdun her hangi bir yerinden Erzurum’a Narman’a gelmek ve şehirde bulunmak, her hangi bir kurumun içerisinde günübirlik görüntü vermek, her an başka bir ilçede veya kurumda resmedilmek o kadar kolay mıdır?
Bütün bunları yaparken yüz ifadelerinde en küçük bir siteme dahi rastlanmaması sizce de garip değil mi? Yücel Ahmet İşleyen olmayı kolay mı zannettiniz, Yusuf yüzlü olabilmeyi ve her an için öyle kalabilmeyi kolay mı zannettiniz siz?
Dünyanın en bıktırıcı görevi olan, en yıpratıcı görevi olan, en nankör görevi olan siyaset arenasının içerisinde Erzurum için, Narman için, Sümmani Baba için, çocukluktan başlayan sonsuzluk arkadaşı Rahmetli Erkal için, Yücel Ahmet İşleyen olmayı kolay mı zannettiniz siz?
“Hele sene…” derler adama…
İşte Narman’ ın durumu ortada. Almış olduğu sorumluluk ve azim sayesinde daha öncelerinde terk edilmiş bir kasaba görüntüsünden çıkarılıp, bugünkü seviyesine gelmesinde emeği ve katkısı inkâr edilemeyen Yücel Ahmet İşleyen için değişimin mimarı demek gerekmez mi? Bir ilçe sınırları içerisinde, üç dönem üst üste aynı makamda, halkının dertleriyle hem hal olmuş birisini, hem de günümüz siyaset sarmalı içerisinde nasıl adlandırırız, gidip hizmet verdiği halkına sormak lazımdır.
İşleyen’in ruhunda, hizmet aşkı sadece siyaset ile bağımlı kalmamış aslında. Gitmiş, kimselerin olmadığı deli düzün ortasında; cennet bahçesini andıran ve Sümmani Baba’ nın sözlerinin ilham kaynağı olan, diline kelime olan ve yüreğinin yangınını ifade eden, aldığı nefesin ta kendisi sevdası Gülperi’ nin adını koyduğu beş yıldızlı bir butik otel yapmış. Ortalama 30 kişilik yatak kapasitesine sahip ve her ne kadar ifademizde deli düzün ortası dedik ise de, eşsiz bir doğa güzelliği içerisinde yer etmiş olan bu mekân, Narman Peri Bacalarının ziyaretine gelen ve Narman’a ziyaret için gelen bütün ziyaretçilerin ve misafirlerin konaklamasına müsait olup, güler yüzlü ve tecrübeli kadrosuyla hesaplı ve eşsiz bir istirahat hizmeti sunmaktadır.
Bu hizmet; deli düzün ortasında Narman’ ın üç beş kilometre dışında, bilmeyenler için “ne alaka” diyebilecek tarzda mantık dışı bir adım olarak görünse de; Yücel Ahmet İşleyen’in ileri görüşlülüğünü, yatırım sevdasını, hizmet aşkını ve yılmayan şevkinin sadece küçük bir ispatıdır.
Hizmet erbabı olduğunun şahididir.
Yücel Ahmet İşleyen’in, insanlarına hizmet amacıyla kazma vurup, çivi çaktığı bu yer; şehrimizin en büyük değerlerinden olup, dünya üzerinde sayılı yerlerde olmasına rağmen, Türkiye’ miz de sadece “Kapadokya” diye adlandırdığımız ve birkaç yerleşkenin birleşme noktasında bulunan göz bebeğimiz Peri bacalarının aynısı olmasa da, bir benzeri ve kırmızı rengiyle insanları büyüleyen “Narman kırmızı peri bacaları” diye adlandırılan bir alanın birkaç kilometre yakınında olması da ayrıca önem taşımaktadır.
Bu durumu başka bir özel yazımızda dile getirip, belgeleri ve örnekleriyle gündeme taşıyarak, gerek ilimizin kalkınmasındaki ve gerek ise Narman ilçemizin yarınlarına koyulan ipoteklerin çözülerek, yöre halkının ekonomik anlamda kalkınmasının önünün açılmasında, üzerimize düşen kamu yararı görevini de ifa etmek gayreti içerisindeyiz.
Hizmet aşamasında ve ekonomik kalkınma savaşında; elini ve hatta gövdesini taşın altına koymaktan çekinmemiş bir isim olarak karşımıza çıkan Yücel Ahmet İşleyen, her ne kadar; siyasetten çekildiği ifadesiyle kenarda durmayı arzu etse de, ruhuna işlemiş olan halkına hizmet hastalığının, bulaşıcılığının çaresinin olmadığını kendisi de çok iyi bilmektedir. İsimlerin ve etiketlerin gelip geçici olduğu günümüzde, asıl hizmetin bu toprağın insanına kalıcı bir şeyler bırakmak olduğunu ifade eden Yücel Ahmet İşleyen sakın unutulmasın ki bu toprağın insanıdır, bizimdir, bizden birisidir.
Amma görünen o ki Sümmani baba vermiş “Ahmet” in yerine kısa kelam cevabını.
Nedir bu sevdanın nihayetinde,
Yadlar gezer yârin vilayetinde,
Herkes diyarında muhabbetinde,
Bilmem bizi ne civara yazdılar.