Dikkat! Dilenciler tarafından dolandırılıyoruz
İnsanların kolay para kazanma hırsı; vatandaşlarımızın büyük bir çoğunluğunun da acıma hisleriyle bir araya gelince, ortaya bu durumdan faydalanan uyanık ve asalak bir grup meydana gelmeye başlamış bulunmaktadır.
Dilencilik, insanlık tarihi kadar eski bir meslektir. Bu yolla sayılarca evleri, arabaları ve hatta sarayları olanlar bile bulunmaktadır. Yakın ilçelerden ve hatta şehirlerden günü birlik dilenmek için gelen ve bu işi hiç aksatmadan normal mesai standardında yapıp akşam geldiği yere evine gidenlerimiz dahi var.
Tum1haberözel
Yollarda, sokaklarda, caddelerde, mahalle aralarında, cami önlerinde, hastanelerde, büyük kurum ve kuruluş önlerinde hemen her saniye karşımıza çıkmaktadırlar. Ne yapar isek yapalım, nereye gider isek gidelim bu durum kaçınılmazdır.
Bu işi meslek haline getirmiş ve halkın duygularını sömürerek bu işten nafakalarını çıkaran milyonlarca insan bulunmaktadır.
Bu durum
Erzurum için bilhassa vaz geçilmez çalışma sahalarından birisi olarak görülmektedir. Yöre halkının duygularını çok iyi tahlil eden dilenciler, genellikle çocukları kullanarak veya kendilerini sakat göstererek mesleklerini en iyi şekilde icra edip, günlük ücretlerini çıkarma gayreti içerisindedirler.
Hastanelerimiz bu mesleğin icra edildiği en yoğun alanlardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Hasta olan insanlarımızın, yakınlarının psikolojik durumlarından faydalanarak onlardan yardım isteyen bu zihniyetin, halkımız tarafından sehven desteklenmesi de bu durumun ciddiyetini artırmaktadır. Kendilerine hasta ve hatta sakat rolü vererek, ellerine almış oldukları her hangi bir kâğıdı size gösterip yardım isteyen ve
“Allah’ın rızası” nı katan bu
duygu sömürücülerine itibar edilmemesi, yardım adı altında bir şeyler verilmemesi ve hatta mümkün ise halkın yoğunlukta olduğu alanlardan uzaklaştırılması ve kanunen caydırıcı cezalar ile cezalandırılmaları gerekmektedir.
Ülkemizde insanları belli bir menfaat çerçevesinde dolandırmak suçtur.
Dilenciliğin, dolandırıcılık kapsamına alınması değerlendirilmeye alınıp, bu doğrultuda kanun hazırlığı yapmak elbette ki kanun koyucunun görevidir, ancak yerel yönetimler ve idare amirleri kendi yetkilerine dayanarak bu tür faaliyetlere izin vermemeleri ve hatta göz açtırmamaları gerekmektedir.
Bu insanların mağdur olmadıkları, hasta olmadıkları, ihtiyaç sahibi olmadıklarının bilinmesi ve halkımızın bu doğrultuda uyarılması gerekmektedir. Bu doğrultuda camilerde hocalarımızın, okullarda ilk ders veya rehberlik öğretmenlerinin öncülük etmesi için ilgili birim bakanlıklarının devreye girmesi de artık kaçınılmaz bir hal almıştır. Bu tür insanlar; halkın arasında dolaşarak, onların karşısına çıkarak ve hatta zorlayarak bir şeyler satmaya çalışmak, dilenmek ve yardım talep etmek suretiyle gerçek ihtiyaç sahiplerimizin mağduriyetlerine de sebebiyet vermektedirler.
Normal şartlarda
“sosyal bir devlet” yapısı içersinde bulunan ülkemizde; yardıma ihtiyacı olan bütün vatandaşlarının, sağlık giderleri dâhil olmak üzere her türlü ihtiyaçları karşılanmakta ve ayrıca da bu hususta çalışan birçok yardım kuruluşumuz da bulunmaktadır. Yardım yapılacak ise bu işin yapıldığı yerlere yardımlarınızı iletmeniz durumunda, gerçek ihtiyaç sahiplerine ve amacı doğrultusunda iletileceğinden kuşkunuz olmasın. Etrafımızda durumu gerçekten iyi olmayıp insanlara el açıp, bir şey isteme gibi durumlarına düşmeyen yüzlerce insanımız mevcuttur. İşte bu tür yardım kuruluşları bu yönde çalışmakta olup, sokaklarda halkımızı
“deli dumrul” misali sıkıştırıp para isteyenlere değil, bu tür kuruluşlara yardımlarınızın ulaştırılması yönünde olmasıdır.
Bir yandan devletten
“bakım yardımı” adı altında maaş alan bazı ailelerin, özürlü bireylerini ayrıca bazı ürünlerin satışı konusunda kullanmaları halkımızın ve devletimizin iyi niyetlerinin suiistimal edildiğinin en iyi örneklerini oluşturmaktadır.
“Kesinlikle; az sadaka, çok belayı def eder. Ancak, bu sadakalarınızı gerçek ihtiyaç sahiplerine vermeniz veya ulaştırmanız asıl doğru olandır.”
Kamuoyunca; Belediyelerimizin Zabıta kuvvetlerinin görevlerini daha sık ve yoğunlukta yapmaları, bilhassa hastane güvenliklerinin bu duruma seyirci kalmamaları, idarelerin ve yerel yönetimlerin bu konuda caydırıcı kararlar alarak, yetkililerin bu tür durumlar karşısında makam koltuklarında oturmaktan vaz geçip, halkın arasına karışarak durumu bizzat gözlemlemeleri ve kendi vatandaşlarının huzurunu sağlamaları konusunda daha duyarlı olmaları beklenmektedir.