14169,30%0,02
42,85% 0,06
50,69% 0,07
6187,83% -0,07
9975,22% 0,00
2025 yılında dünyanın yeni manzarasının nasıl olacağını düşünmeye vakit bulamadan ilk kötü haber New Orleans'tan geldi. Yılbaşını kutlamak için toplanan insanlara bir cipin saldırması sonucu en az 10 kişi hayatını kaybetti. İlk bilgiler teröristin daha fazla insanı öldürmek istediğini gösteriyor...
2024 böyle başladı. İlk terör eylemi, Kasım Süleyman'ın ölümünün dördüncü yılında, 3 Ocak'ta İran'ın Kerman kentinde meydana geldi ve 105 kişi terör eyleminin mağduru oldu. 22 Mart'ta Moskova bölgesinde "Çiğdem Şehri"nde gerçekleştirilen korkunç terör eyleminde o terörü gerçekleştiren "Vilayeti-Horasan"ın adını bir kez daha duyduk. Terör saldırısında bu kez hayatını kaybedenlerin sayısı 145 kişi oldu...
Amerika, haksız mahkumiyetler nedeniyle 50 yılını hapiste geçiren masum insanların hikayeleriyle dolu |
"Çiğ süt içmenin" peşinde koşarken adil ve barış dolu bir dünyanın formülünü bulmak mümkün olmayacaktır. Ancak huzurlu ve barış dolu bir dünya düşünen insanların ortak çabaları sonucunda kısmen de olsa sigortalı olmak mümkündür. Bunun temel yollarından biri de adalet ilkesidir. Ancak bu adalet ilkesi, Batı'nın diğer ülkelere empoze etmek istediği "demokrasi" ve "insan hakları" değildir. Evet Hollywood filmlerinde tanıtıyorlar mesela, bir avukat mahkemede birinin masum olduğunu kanıtlar, adalet yerini bulur falan... Ama bir de Amerika'nın 50 yılını harcayan masum insanların hikayeleriyle dolu olduğu bir gerçek var. haksız cezalar nedeniyle cezaevinde.
Büyük siyasete gelince, bakın, büyük (sinsi) güçler (İran, Rusya ve Amerika) Suriye'de nüfuz mücadelesi verdiği sürece ülke kan ağlıyordu. Artık "Suriye halkı kendi göbeğini kesmek istiyor", ülkede hâlâ huzur var, kırılgan da olsa silahlı gruplar tek orduda birleşmeye bile razı oluyor. Bu görüntü aldatıcı, hatta geçici olabilir ama bir örnektir. Afganistan'da 20 yıl boyunca hem askerini hem de parasını veren, Amerika'nın kaçmasının ardından iktidara gelen Taliban da... Özellikle kadınlara karşı son derece radikal bir yaklaşım sergiliyorlar ama iktidardalar ve iktidardalar. Sonuçta kadınları seven, döven, onları ailelerine eş yapan Afgan erkekleridir. Bu tutum kadının özgürlüğünü kısıtlamaktadır, Allah kadını erkeklerle eşit haklar olarak kabul etmektedir ve onlara katılmamak mümkün değildir. Bazı ülkelerde o ülkenin halkının bir kadının başına örtü örmesine izin vermesi, ona özgürlüğünü vermesi, hatta podyumda uzuvlarını göstermesine izin vermesi gerekir. Her STK bunu kınayabilir, açıklama yapabilir ama askerle, buldozerle müdahale etmek sonuçta hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. Dışarıdan başka bir güç gelip bunu herhangi bir isim altında yaparsa çoğunlukta huzursuzluk ve hoşnutsuzluğa neden olur. Başına bu örtüyü çekene, başına bela getirene, zamanı gelince o toplum da karşılık verecektir veya vermelidir.
"Demokrasi ve insan hakları hiçbir devletin iç işi değildir." "Al-gör" dünyasında yasak getirmek gerçekten zor ama bazı toplumların "çöküntülerini ihraç etmenin" bir anlamı yok. Bakın, Sovyet döneminde Gürcistan Kafkasya'da farklıydı, diyelim ki onlar Ermeniler gibi toprak açgözlü değiller ya da bizim gibi ekstrem toprak (anayurt) sevdalıları değiller. Ama onlara öyle bir "iğne" ile "Batılı değerler" enjekte etmeye çalıştılar ki, "ters tepki" verdi. Bir ülkenin gücünü cezalandırabilirsiniz ama bir halkı kendi tercihlerinden dolayı cezalandırma arzusu iğrençtir. Batı'nın Gürcistan'a yönelik yaptırım politikası da bunun bir teyididir. Dünyada böyle bir adalet yok, böyle bir adalete davet yok...
Daha spesifik olarak ABD yönetimi son 4 yıldır Güney Kafkasya politikasında adil yaklaşım ilkesini ihlal etmiştir. Ayaklanmalarla sadece Gürcistan'ın meşru hükümetini devirmeye çalışmadı, aynı zamanda Ermenistan'ı Azerbaycan'a karşı silahlandırmaya da devam etti. Dolayısıyla başladığımız yıl, Azerbaycan-ABD ilişkilerinde daha fazla gerilimin yaşandığı bir yıl oldu. Özellikle Azerbaycan'a yönelik "insan hakları" ve "demokrasi" sloganlarıyla yapılan baskılar, ülkenin iç işlerine müdahale edilme girişimleri ikili ilişkilerde bazı sıkıntılar yarattı. Amerika, adaletin terazisini her konuda kendine fayda sağlayacak ölçüde "eğdirmiş" ve dünyada adaletin kralı olma lüksünü çoktan kaybetmiştir. Bu yaklaşımlar ABD'nin iç politikasında ciddi sorunlara yol açmıştır. Nasıl olur da bir insanın başka bir ülkede hapsedilmesini haksızlık olarak görürken, kendi oğlunuzu, ciddi suçlamalara ve toplumun durumuna rağmen sorumluluktan uzak tutmak için affediyorsunuz? Amerika içeriden ağır yaralar almaya devam ediyor ve bu tür terör eylemlerini "delilik" ve psikolojik sorunlarla açıklamak yeterli olmuyor.
Cumhurbaşkanı İlham Aliyev yılbaşında halka hitaben yaptığı konuşmada Batı'nın bu tür adaletsiz yaklaşımlarına tepkisini dile getirdi. ABD'nin isminden bahsetmedi ancak "kontrollü sivil toplum örgütleri ve sahte medyalarıyla COP29'u Azerbaycan'a karşı kullanmak isteyen bazı Batılı ülkelerden" genel olarak hoşnutsuzluğunu dile getirdi. Bu önyargının COP29'dan sonra da devam ettiği anlaşıldı: "COP29'dan sonra bize karşı Azerbaycan'ı karalayan, Azerbaycan'ın imajını zedeleyen bir kötülük, iftira, yalan, iftira, uydurma kampanyası yürütülüyor. Arkasındaki ülkelerin isimlerini bile anmak istemiyorum. Azerbaycan halkı bu ülkeleri iyi biliyor. Azerbaycan halkı, sivil toplum kuruluşlarının hangi kaynaktan fon aldığını, hangi sermayeden talimat aldığını çok iyi biliyor" dedi.
"Önümüzdeki yılın Ocak ayı sonundan itibaren Azerbaycan'a yönelik bu ayrımcılık ve ayrımcılık politikasına, kötülük ve iftira politikasına son verilmesini ümit ediyorum. Her halükarda umutlar yüksek" diyerek muhtemelen Cumhurbaşkanı'nın 20 Ocak'ta resmi olarak göreve gelmeyeceğini kastediyor. Bu arada ABD seçim sisteminin bir başka tuhaflığı da yeni başkanın göreve gelmek için 11 hafta beklemek zorunda kalması. Örneğin Fransa'da cumhurbaşkanı seçildikten sadece 10 gün sonra göreve başlıyor. Büyük Britanya'da oylamanın ertesi günü kazanan partinin lideri başbakan oluyor. Aslında ABD'nin daha önce seçilmiş başkanları göreve başlamak için Mart ayına kadar daha uzun süre beklediler. Ancak 1933'ten bu yana açılış tarihi 20 Ocak olarak belirlendi...
Trump'ın liderliği döneminde Beyaz Saray'ın Güney Kafkasya politikasında neler değişebilir? Önceki yönetimindeki politikasına rağmen genel kanaat, Trump yönetiminin Güney Kafkasya ülkeleriyle Biden yönetiminin politikasından farklı ve daha bilinçli bir politika oluşturacağı yönünde. Gürcistan ve Azerbaycan'da "özel yöntemlerle" çalışma politikası açıkça başarısızlığa uğradı. Bu ülkelerde ABD'ye yönelik tutum da olumsuz yönde değişti. Dolayısıyla Trump'ın resmi göreve başlamasından sonra Bakü ile eşit düzeyde işbirliği yapılması daha da bekleniyor. En önemlisi, Trump yönetiminin hem dünyada hem de Güney Kafkasya'da istikrarı korumanın stratejik önemini anlaması gerekiyor. İnsan ırkı barışçıl ve huzur dolu bir dünyada yaşamayı hak ediyor...
Nazım SABIROĞLU