Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici’nin yapmış olduğu açıklamanın tam metni… 

Değerli Basın Mensupları,

Kıymetli Dava Arkadaşlarım

Ve Sevgili Vatandaşlarım;

Irak’ın kuzeyindeki Pençe (Hakurk) Operasyon bölgesinde icra edilen arama tarama faaliyeti sırasında mayına basarak şehit olan Uzman Çavuş Önder Özen, önceki gün, memleketi Afyonkarahisar'da son yolculuğuna uğurlandı.

Kahraman şehidimize Cenab-ı Allah’tan rahmet, ailesine, yakınlarına, Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve Aziz Milletimize sabır ve başsağlığı diliyorum.

Kıymetli Vatandaşlarım biliyorsunuz,

Bir hafta boyunca, kamuoyu, başka bir cenaze töreniyle meşgul edildi.

Sahte bir nezaket ve üzüntü gösterisi, benim ve arkadaşlarımın tenezzül edeceği bir davranış değil.

Oluşturulmaya çalışılan atmosferi ibretle izliyoruz.

Basında, “Bir tek mülk edinmeden, ikinci bir kazağı almadan” sürülen bir hayat cümlesini tekzip eden yeteri kadar belge zaten dolaşıyor. 

Bu ifadeler doğru bile olsa, milletimize 40 yıldır yaşatılan acıları örtmeye yetmez. Açık konuşalım, konuyla bir ilgisi de yok...

Bunlar bizim işimiz de değil.

Gerçeği, sahteyi; samimiyeti, iki yüzlülüğü; vatanseverliği ve ihaneti birbirinden ayırt edecek akla ve izana sahibiz.

Biz, birkaç gün önce toprağa verdiğimiz Şehit Uzman Çavuş Önder Özen’in, babasının fotoğrafına iğne takılmasına “Babamın canı acır” diye itiraz eden 4 yaşındaki evladı Alya’nın, yarın bize soracağı, “Çocukluğundan beri PKK’nın mensubu olduğunu ifade eden, Apo’yu babası kabul eden birinin tabutuna neden Türk bayrağı sardınız” sorusuna hangi cevap verilecektir. 

Bu ve benzer durumlar yüreğimizi yakmaya, acılarımızı artırmaya devam etmektedir. 

Onun için diyoruz ki; 

Terörle, teröristle müzakere olmaz mücadele olur. 

Değerli Basın Mensupları,

Dün, basın yayın organlarında, İsrail ordusunun, Gazze Şeridi'nde, Filistinli sivillerin sığındığı bir okulu vurduğu haberleri yer aldı. 

Saldırıda en az 20 kişinin hayatını kaybettiği açıklandı. 

Gazze'ye, 7 Ekim'den bu yana düzenlenen saldırılarda, -tespit edilebilen- çoğunluğu kadın ve çocuk, toplam ölü sayısı 52.615'e yükseldi.

Tekrar, saldırılarda hayatını kaybedenlere Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

Değerli Basın Mensupları,

Dün, uluslararası ajanslarda; 

• “Hindistan'ın Pakistan'ı 3 noktadan füzelerle vurduğu”, 
• “Pakistan’ın, Hindistan'ın saldırılarına karşılık vereceğini açıkladığı”; 
• “Hindistan'dan yapılan açıklamada ise, ‘Pakistan'ın askeri tesisleri değil, terör unsurlarının hedef alındığı.’ ifadelerinin bulunduğu” yer aldı. 

Geçen hafta, bölgede meydana gelen gerginliğin ardından, konuya dair kısa bir değerlendirme yapmıştık.

Pakistan’ın, “ABD, Çin, Rusya ve ABD arasında yaşanan gerilim” ve “bölgede yeniden oluşturulmaya çalışılan dengelere” kurban edilmeye çalışıldığı kanaatindeyiz.

Tarafsız uzmanlar ve uluslararası gözlemciler de aynı yönde ve benzer görüşler açıklamaya devam ediyorlar:

 

• “Çin’in ticari anlaşmalarla oluşturduğu iş birliklerinin parçalanması”; 
  
   
• “Çin’in taraf olmaya zorlanarak, bir krizin parçası haline getirilmesi”;
  
   
• “Hindistan’ın Avrupa yanlısı bir çizgiye çekilmesi”;
  
   
• “İran- ABD görüşmeleri ile İran’ın Çin’den kopartılması ve Hindistan’a yakınlaştırılması”;

• “Hindistan'ın, Çin’e alternatif olarak, hem karasal hem de deniz üzerinden merkeze yerleştirilmeye çalışılması”;
  
   
• “Deniz ayağında, Hindistan, İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden; kara ayağında ise İpek Yolu'nun, dönüştürülmüş İran ve Kafkasya ile birlikte, Hindistan’ın ve yapılacak anlaşmalar üzerinden İsrail’in kontrolüne verilme çabaları”;

uzmanlar tarafından, “oluşturulan gerginliğin başlıca hedefleri olarak” değerlendiriliyor.

Burada, -bizce- Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren iki nokta var.

Birincisi, Türkiye’nin ve Türk Milletinin “kardeşi” ve “dostu” olarak kabul ettiği Pakistan’ın hedef alınmasıdır. 

Pakistan’ı, Hindistan'la yaşadığı siyasi ihtilaflar değil, “Müslüman” olması “feda edilebilir” bir “hedef” haline getiriyor. 

Sadece bu durumu bile, bizim Pakistan’ı kayıtsız şartsız desteklememiz için yeterli bir sebep olarak görüyoruz. 

Geçmişte yaşanan çok sayıda benzer hadisede, söz konusu Müslümanlar olduğunda, “hukukun”, “insan hayatının”, “insan haklarının” ve “insanlığın ortak değerlerinin” yok sayılmış olduğu gerçeği, endişelerimizi artırıyor.

İkinci konu, Pakistan’ın, Kurtuluş Savaşı başta olmak üzere, geçmişte yaşadığımız her problemde “kayıtsız şartsız Türkiye’nin yanında yer almasıdır” ki bu durum, Türkiye’nin sadece reelpolitiği değil, aynı zamanda “insanlıkla imtihanı”dır.

Türkiye her şartta Pakistan’ın yanında yer almalıdır. Bu konuda gücümüz neye yetiyorsa yapacağız ve Türkiye’nin, gücü neye yetiyorsa, Pakistan’ın yanında olması için gayret göstereceğiz.

Değerli Basın Mensupları,

Pakistan’la ilgili gelişmelerdeki “Kıbrıs” ayrıntısına geçen hafta da dikkat çekmiştik.

Kıbrıs hakkında, uluslararası platformlarda “bir gündem oluşturma” ve Kıbrıs’ı “gündemde tutma” gayretleri devam ediyor.

Tekraren ifade etmekte fayda var:

• Yunanistan ve Fransa tarafından tırmandırılmaya çalışılan karasuları konusunu;
• Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan Doğu Akdeniz’deki haklarının gasp edilmeye çalışılmasını; 
• Yunanistan’ın, Ege adalarını ve Kıbrıs Rum Kesimi’ni uluslararası hukuka ve hala geçerli olan anlaşmalara aykırı olarak silahlandırmasını;
• AB ülkelerinin, Türk Devletleriyle yaptıkları ticari anlaşmalarına, Kıbrıs’taki Türk varlığını gayrimeşru gösterecek dayatmaları şart olarak sunmalarını; 
• Kıbrıs’ta başörtüsü üzerinden bir Türkiye karşıtlığı örgütlenmesi gayretlerini; 

ve son olarak 

Birkaç gün önce, basında, Güney Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Yeorgios’un, Paskalya genelgesinde, “Kıbrıs’tan Türkleri kovmak ve vatanı kurtarmak için mücadele etmeliyiz” ifadeleri yer aldı.

Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı başta olmak üzere, Güney Kıbrıs’lı siyasetçiler de bu açıklamaya destek verdiler.

Yunanistan’ın, İstanbul’u ve Anadolu’yu, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıs’ı “Türklerden temizleme”, daha açık bir ifadeyle “Türkleri yok etme” açıklamaları ve hevesleri, ciddiye alınacak bir konu olmayabilir. Biz de ciddiye almıyoruz.

Ancak, Yunanistan’ın ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin, başka ve daha kapsamlı bir planın parçası olmalarını ve içimizde “Kürtçülük”, “solculuk” veya “hümanizm” maskeleri ardında, bu planın destekçilerinin oluşturulduğu gerçeğini ise görmezden gelemeyiz.

Kıbrıs’ın ve Kıbrıs Türklüğünün güvenliğini, Türkiye’nin herhangi bir yerinden ve Türkiye’nin herhangi bir yerinde yaşayan vatandaşlarından ayrı tutamayız.

Türkiye Cumhuriyeti’nin, bugünkü tüm yöneticileriyle bu hassasiyeti taşıdığını görüyoruz.

Hafta sonu Kıbrıs’ta gerçekleştirilen etkinlikleri de bu kapsamda değerlendiriyoruz.

Değerli Basın Mensupları,

İçinde bulunduğumuz hafta, gündemin en önemli konularından biri, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in maruz kaldığı saldırıydı.

Bir kez daha, Sayın Özgür Özel’e yapılan saldırıyı şiddetle lanetliyor, Sayın Özel’e ailesine, yakınlarına ve Cumhuriyet Halk Partisi mensuplarına geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Saldırganın, hukuk önünde hak ettiği cezayı almasını temenni ediyorum.

Henüz 2004 yılında, 4 çocuğunu öldürmeye teşebbüs eden, iki çocuğunu öldürüp iki çocuğunu da yaralayan, bunların dışında da çok sayıda suçun faili bir caninin, 2020 yılında tahliye edilmesi, yıllardır “hukuk sistemimizin en büyük zaaf noktası olan”, “milletimizi suça karşı korumakta yetersiz kalan” ve “milletimizin adalete güvenini zedeleyen” çok önemli bir problemin sayısız örneğinden bir yenisidir.

Bu yanlıştan acilen geri dönülüp, “masumların hukukunu korumak” için, “tahliyesiz müebbet” ve “idam cezasının” mutlaka hukuk sistemimize girmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bu hadisede, bizi çok üzen, milletimizi de son derece üzdüğünü ve tedirgin ettiğini düşündüğümüz başka bir gelişme, Sayın Özgür Özel’in kızının, saldırganın adına açılmış bir sosyal medya hesabından tehdit edilmesi ve kişisel bilgilerinin paylaşılması oldu.

Bunu basit bir suç olarak geçiştiremeyiz.

Çok sayıda tarif yapabiliriz…

Birleşmiş Milletler “terör” kelimesini şöyle tanımlıyor:

"Sivillerin veya sivil hedeflerin kasıtlı olarak hedef alındığı, siyasi, ideolojik, dini veya etnik amaçlarla korku yaratmayı, toplumu sindirmeyi veya hükümetleri etkilemeyi amaçlayan şiddet eylemleri." 

BM’nin ilgili kararı, ayrıca, terörün hedefleri arasında “Korku yaratma: Toplumda panik ve güvensizlik oluşturma” gayretine işaret ediyor.

Özellikte bu konunun, Sayın Özgür Özel'in kızının hedef alınmasının, sadece bir kişinin ya da ailenin değil, toplumun huzurunun hedef alındığı bir terör eylemiyle karşı karşıya olunduğu ciddiyetiyle ve hiçbir karanlık nokta kalmayacak şekilde aydınlatılmasını temenni  ediyorum.