Bu şehirden çıkış yok…/Uzm. Araştırmacı Yazar Hakan Dikmen
Umutsuzluğun, umuda dönüştüğü anların ismini koyup, açıklamasını yapmak istesen; çaresizliğinin girdaplarında boğulmaktan öte, yok olur gidersin. Yokluk, öylesine bir acımasızlık işkencesidir ki dişlerinin arasına aldığı ne var ise öğütmeden duramaz. Ondandır ki semaya açılan ellerin buluştuğu ortak nokta her zaman
“Rabbim kimseleri yokluk ile imtihan etmesin” olur.
Umudun tükendiği noktada, isyanın başlaması ve baş kaldırışın en haklı olanı dahi
“amaç dışı” ise haksızlığın ifadesi olmaktan öteye geçememiştir.
Kimi zaman dualarımız sayesinde ayakta dururuz, kimi zaman inancımız ve kimi zaman da Hakkın vesile kıldıklarının sayesinde.

Bu şehir, her ne kadar
“sahapsız memleket” algısıyla kendisini teselli etse de, yanı başında duran sahiplerinin farkına hiç ama hiç bir zaman varamamıştır. Dün
İbrahim Hakkı Hazretlerine sahip çıkamayan, bugün
Abdurahman Gazi’nin maneviyatını çözemeyen, acaba yarın kim bilir daha nice değerlerimizi görmezden gelecektir. Bu şehire yapılan en büyük kötülük
“sahapsız memleket” yanlış tesellisin bilinçli olarak yapılmış olmasıdır.
Kar yağdığı zaman
“yağar oğul yağar, sahapsız memleket nasıl olsa, kar da yağar yağmur da” demek inkarcılığın ilk adımı değil midir?
Bu şehrin, göz önünde olan veya olmayan o kadar çok sahibi var ki. Yeter ki biz etrafımıza bakmasını bilelim, asıl biz onlara sahip çıkmasını bilelim. İşte böyle bir kar yağışının zemheri ayazıyla birleştiği Şubat ayının ilk gününde
Nebahat ve
Memet’in göz ağrıları olarak dünyaya gelmiş ve o günden bu günlere kadar da varlığıyla, adıyla bu şehrin koruyucusu olmuş bir isim.
Bu şehrin yetiştirdiği en güzide kişiliklerden sadece bir tanesidir Hamza Cimilli…
Varlığı her daim bu şehrin menfaatlerine olan ender şahsiyetlerden birisidir. Adının dahi geçtiği yerlerde şahsen tanımayan var ise de, isim aşinalığından ve duymuşluğundan dolayıdır ki saygı tebessümü belirir insanımızda.
Çünkü; yeri gelmiş göğsünde şehrin isminin ve şerefinin taşındığı bir forma ile kalesini korumuş, yeri gelmiş o takımın başında yine bu şehrin menfaatlerini, yarınlarını ve haysiyetini korumuş, yeri gelmiş bu şehrin maneviyatını temsil eden ticaret ve tüccarlık ahlâkının örnek davranışlarıyla hareket etmiş, yeri gelmiş elindekilerin büyük bir kısmını amacı ve inancı uğruna feda edebilmiştir. Hamza gibi, Hamza’nın vasfında yaşayan bir efsane.
Efsane diyoruz; hep koruyucu olarak anılmış ve hep öyle kalmıştır.
Tarihe mal olmuş şehrin, tarih yazan efsane başkanı… Umutların tükendiği yerde umudun ta kendisi. Maddiyatın değer bulmadığı ve gerçek manada hizmet aşkının tek örneği. Tabir-i caiz ise gökten yağanı yerdekilere pay eden ve zerre eli titremeyen kutsiyete sahip ulu bir çınarın dallarından sadece bir tanesi. İş “adam”lığı yanı sıra halka olan hizmetin, Hakka olduğu bilinciyle adım atan ve sadece Hakk’ı gözeten bir istisna. Bu özelliklerdendir ki ismiyle müsemma yaşamış, Rabbim uzun ömürler versin yaşamaya da devam etmektedir.
Bu şehrin ekonomisine, kültürüne, sporuna, sanayisine, personel istihdamına, kalkınmasına, temsil noktasına gerçek manada mücadele ederek değer katmış bir isim. Daha önceden O’nun bu şehrin menfaatler için uzandığı yerden kaldırıp, O’nu zirvelerdeki yerine Palandöken’in ve Erzurum’un kartallarının yaşadığı yere başımız gönlümüz üzere diyoruz.
Kendi deyimiyle; bu şehire gelmişsen bir kere, senin için asla ve asla “bu şehirden ve bu şehrin gönlünden çıkışın yok”. Bu şehrin unutulmaz kartallarıyla birlikte, unutulmazlarımızın albümünde hakkıyla yer alan bir isim.