Bugün, 28 Nisan 2024 Pazar
  • BIST 100

    9915,62%2,05
  • DOLAR

    32,42% -0,15
  • EURO

    34,65% -0,66
  • GRAM ALTIN

    2439,28% 0,14
  • Ç. ALTIN

    3999,24% 0,19

“Bizler Atatürkçü Kemalist Hareket Olarak Türk Milletini Geniş Bir Aile Olarak Gören Yurttaşlarız!”

Kemalist Atatürkçü Hareket Lideri Ali Berham Şahbudak Cumhuriyetimizin 100. Yılı dolayısıyla muhabirimize önemli açıklamalarda bulundu.

SİYASET 26.10.2023 19:09:00 0
“Bizler Atatürkçü Kemalist Hareket Olarak Türk Milletini Geniş Bir Aile Olarak Gören Yurttaşlarız!”

Kemalist Atatürkçü Hareket Lideri Ali Berham Şahbudak Cumhuriyetimizin 100. Yılı dolayısıyla muhabirimize önemli açıklamalarda bulundu.

“Cumhuriyet’imiz İkinci Yüzyılına Girerken” başlıklı açıklamada bulunan Kemalist Atatürkçü Hareket Lideri Ali Berham Şahbudak, Cumhuriyetimizin 100. Kuruluş Yıldönümünün anlam ve önemine dikkat çekti.

Kemalist Atatürkçü Hareket Lideri Ali Berham Şahbudak yapmış olduğu açıklamada: “Cumhuriyet’imizin birinci yüzyılı tamamlanmadan “ 1919 öncesinde olduğu gibi yine yıkılmakla karşı karşıya getirildiğimiz Türk milletince bilinmektedir “ Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün BAŞKOMUTANLIĞINDA verilen milli mücadele sonrasın da tam bağımsız olarak kurduğu bu cumhuriyetin ne yazık “ yetersiz ve siyasi olarak da yetersiz olan siyasetçiler yüzünden” cumhuriyetimiz iki yüz yılını tamamlamadan tıpkı Osmanlı yönetiminin son döneminde olduğu gibi yönetimsel zafiyetlerden nedeniyle yıkılmakla karşı karşıya getirildiği bir gerçektir.!

Cumhuriyetimizde ve Türk milleti nezdinde kanıtlanmış olan bu yıkıcı kaos Cumhuriyetimiz 20 yıldır yöneten AKP iktidarlarıyla da doruk noktasına ulaştığı artık kanıtlanmıştır “yüz yıl önce milli direnişin verildiği uzun süren bir savaş dönemi sonunda tarihe karışan Osmanlı Devleti’nin küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda nüfusumuz, büyük çoğunluğunun ana dili Türkçe olan 12-13 milyon insandan oluşmaktaydı”…

Türk Tarihî tecrübemizi çok iyi bilen ve Türk tarihini derinlemesine tahlil eden önderimiz ve ebedi başkomutanımız ve kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde verilen Milli Mücadele’nin dünyada eşi benzeri olmayan bir zaferle sonuçlanması sayesinde, elde kalan vatan topraklarında yeniden Tam bağımsız olarak kurduğu bu cumhuriyetinin millî ve ulus devlet olarak temellerini de böylece atılmıştı.

Osmanlı Devletinin, uzunca bir süre, tebaası olan farklı unsurları bir arada tutmaya çalışmış; ancak süreç içerisinde hem Müslüman olmayan hem de bazı Türk olmayan Müslüman unsurlar, hariçten sağladıkları ve umdukları desteklerin de etkisiyle ayrılıkçılık hareketlerini tırmandırmıştı.

Milli Mücadele ve sonrasında imzalanan“ Lozan Barış Antlaşması ile yakın tarihin tecrübesinin etkisi altında, yeni Türk Devleti’nin Müslümanlık ve Türklük temelinde bir “ulus devlet” olarak tarih sahnesinde yerini alması kesinleşmişti. 1 Kasım 1922’de saltanat ve hilafetin ayrılarak saltanatın kaldırılmasıyla birlikte, 13 Ekim 1923’te Ankara’nın başkent oluşu ve nihayet 29 Ekim 1923’te yeni bir devlet şeklinin adının resmen konulması, bu sürecin önemli dönüm noktaları oldu. Mustafa Kemal Atatürk

Mustafa Kemal Paşa’nın saltanatın kaldırılması üzerine yaptığı (1 Kasım 1922) konuşmasında şöyle ifade ediyor, Türklük âlemi hakkında sarf ettiği şu sözleri, onun nasıl bir millet tasavvuruna ve tarih şuuruna sahip bulunduğunun açık ifadesi idi:

 

“Efendiler! Bu dünya-yı beşeriyette [insanlık âleminde] asgari yüz milyonu mütecaviz nüfustan mürekkep bir Türk millet-i azîmesi [büyük bir Türk milleti] vardır ve bu milletin saha-i arzdaki vüsati [yeryüzündeki genişliği] nisbetinde saha-i tarihte de bir derinliği vardır. (…) Türkler on beş asır evvel Asya‘nın göbeğinde muazzam devletler teşkil etmiş ve insanlığın her türlü kabiliyatınatecelligâh olmuş [yeteneklerinin tecelli ettiği] birer unsurdur. Sefirlerini Çin‘e gönderen ve Bizans‘ın sefirlerini kabul eden bir Türk devleti, ecdadımız olan Türk milletinin teşkil eylediği bir devlet idi.”

TBMM Başkanı olarak Mustafa Kemal Paşa’nın 20 Mart 1923’te, henüz Cumhuriyet’in ilanından önce Konya Türk Ocağındaki sohbette söylediği şu sözler, onun Cumhuriyet’in temelini teşkil edecek olan milliyet ve milliyetçilik konusundaki kanaatlerini yansıtmaktadır…

Önderimizin ve cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk’ümüzün de işaret ettiği bibi bizler ; “ Atatürkçüler ve Kemalist Harekettemsilcileri olarak YÜZ YILDIR onur ve gururla yaşadığımız bu cumhuriyette tüm Türk milleti olarak cumhuriyetimizi il ebet sahipleniyor ve daha da fazlasını yapacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın”…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk Biz milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve çok tekâsül [ilgisizlik] göstermiş bir milletiz. Bunun zararlarını fazla faaliyetle telâfiye çalışmalıyız. Bilirsiniz ki, milliyet nazariyesini, millet mefkûresini inhilâle sâi olan [millet ülküsünün çözülmesini sağlamaya çalışan] nazariyatın dünya üzerinde kabiliyet-i tatbikiyesi [uygulama yeteneği] bulunamamıştır. Çünkü tarih, vukuat, hâdisat ve müşahedat [olaylar ve gözlemler] hep insanlar ve milletler arasında, hep milliyetin hâkim olduğunu göstermiştir ve milliyet prensibi aleyhindeki büyük mikyasta [çapta] fiilî tecrübelere rağmen yine milliyet hissinin öldürülemediği ve yine kuvvetle yaşadığı görülmektedir.

Bahusus [özellikle] bizim milletimiz, milliyetinden tegafül edişinin [milliyetinden habersiz oluşunun] çok acı cezalarını gördü. Osmanlı İmparatorluğu dâhilindeki akvam-ı muhtelife [çeşitli kavimler] hep millî akidelere [inançlara] sarılarak, milliyet mefkûresinin kuvvetiyle kendilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu sopa ile içlerinden, koğulunca anladık. Kuvvetimizin zaafa uğradığı anda bizi tahkir, tezlîl ettiler[aşağıladılar]. Anladık ki, kabahatimiz kendimizi unutmaklığımızmış. Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvelâ bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün ef‘al [eylemler] ve harekâtımızla gösterelim; bilelim ki millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin şikârıdır[avıdır].”

Bu uzun alıntıda Gazi’nin millet gerçeği ve milliyet duygusunun tarihi bağlamında taşıdığı kritik önemi son derecede açık bir şekilde vurguladığı net olarak ortadadır…

Atatürk ve Kemalist ideoloji karşıtı teorilerin uygulama alanı olmadığı, tarihin bir milletler mücadelesi olduğu, tam bağımsızlık ilkesi aleyhindeki bütün bu çabalara karşın Atatürkçü düşünce duygusunun öldürülemediği, özellikle de Türk milletinin Atatürk duygusunu fazla dikkate aldığı cumhuriyetimizin ikinci yüzyılda da var olacağı asla unutulmamalıdır…“ Osmanlı içindeki çeşitli milletler kendi milli ideolojilerine sıkıca sarılırken Türklerin kim olduklarını ancak onların içinden kovulunca anladıklarını ifade eden önderimiz ve ebedi liderimiz olan Atatürk, hiç şüphesiz kendi doğduğu toprakların kaybından doğan acı sonuçları da dile getirmiş oluyordu”…

Cumhuriyet’in ilanı için verilen kanun teklifini Yunus Nadi şu sözlerle takdim etmişti:

“Milletimizi refahiyet ve saadete îsal [refah ve mutluluğa ulaştıran]ve istiklâl-i tammeye [tam bağımsızlığa] mazhar eden Mücahede-i Hüdapesendanede [Tanrının beğenisine mazhar olan savaşta] hâkimiyet-i milliye esası suret-i katiyede [kesin biçimde] kabul edilmiş ve daima buna riayet edilegelmişti. Bu usulün Türk Millet-i necibesine ne azîm muvaffakiyet temin ettiği aşikârdır [asil Türk milletine ne büyük bir başarı sağladığı açıktır].”

Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu zaten Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nda belirlenmiş olduğundan yapılan işin bunun adının konması olduğu belirtiliyordu:“«Hâkimiyet; bilâkayd ü şart milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.» Madde bu idi; zaten bunun zımnında mündemiç bulunan şu fıkrayı ilâve etmiş bulunuyoruz: «Türkiye Devletinin şekl-i hükûmeti, Cumhuriyettir.»

Böylece hükûmet biçiminin Cumhuriyet oluşuna dair değişiklikler Meclis’te görüşülerek kabul edilmiştir.

Burada, zaten millî egemenlik ilkesinin benimsenmesinden itibaren cumhuriyet rejimine geçildiği belirtilirken bu asil Türk milletinin büyük başarılar elde etmesinin yolunu açacağı da vurgulanmıştır. Gerek saltanat kaldırılırken gerekse Cumhuriyet’in ilanında “Türk milleti” kavramına yapılan ısrarlı vurgular, Osmanlı Devleti’nin son bulmasından sonra kurulan Yeni Türkiye Devleti’nin, Türk kimliğine dayanacağının açık ifadesidir.

TBMM’nin anayasa değişikliği ile hükûmet şeklini Cumhuriyet olarak kabul edip Mustafa Kemal Paşa’yı Cumhurbaşkanı seçmesinden sonra yaptığı konuşmada Gazi, Türk milletinin sahip olduğu yaratılıştan gelen vasıflarını, yeni hükûmet biçimiyle uygar dünyaya göstereceğini ifade etmiştir:

“Efendiler, asırlardan beri şarkta mağdur ve mazlum olan milletimiz; Türk milleti, hakikatte meftur [yaratılıştan sahip] olduğu hasaildenmuarra [hasletlerden yoksun] telâkki ediliyordu. (…) Milletimiz haiz olduğu evsaf ve liyakatini hükümetinin yeni ismiyle, cihan-ı medeniyete [uygarlık dünyasına] daha çok sühuletle izhara [kolaylıkla göstermeye] muvaffak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkie lâyık olduğunu asariyle [eserleriyle] ispat edecektir.(…) Milletin teveccühünü daima nokta-i istinat (dayanak noktası)  telâkki ederek hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.”

Cumhuriyet’in millî devlet vasfı ve milliyetçilik ilkesi, entelektüel fanteziler veya siyasi ihtiraslar tarafından değil tarihî tecrübe ve çağdaş ihtiyaçlar gereğince belirlenmiştir. Bunların temelinde yatan millet anlayışı da aynı şekilde ortak geçmiş, ortak kültür ve ortak ülkü esaslarına dayanıyordu. Atatürk’ün “fikirlerimin babası” dediği Ziya Gökalp, Cumhuriyet’imizin henüz kurulduğu dönemde yazdığı Türkçülüğün Esasları adlı kitabında “millet” kavramını çeşitli bakış açılarından tartıştıktan sonra şu hükme varır:

“Irkî, kavmî, coğrafî, siyasî, iradî kuvvetlere tefevvuk ve tahakküm edebilecek [onlardan daha üstün ve baskın] başka ne gibi bir rabıtamız[bağımız] var? İçtimaiyat ilmi [sosyoloji] ispat ediyor ki, bu rabıta terbiyede, harsta yâni duygularda iştiraktir. (…) Millet, ne ırkî, ne kavmî, ne coğrafî, ne siyasî, ne de iradî bir zümre değildir. Millet lisanca, dince, ahlâkça ve bediiyatça müşterek olan, yâni aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan bir zümredir. Türk köylüsü onu ‘dili dilime uyan, dini dinime uyan’ diyerek tarif eder. Filhakika, bir adam kanca müşterek bulunduğu insanlardan ziyade, dilde ve dinde müşterek bulunduğu insanlarla beraber yaşamak ister.

Çünkü insanî şahsiyetimiz, bedenimizde değil, ruhumuzdadır.”

Mustafa Kemal Atatürk’ün millet anlayışı ise şudur: “ Zengin bir hatırat mirasına sahip bulunan; Beraber yaşamak hususunda müşterek arzu ve muvafakata samimî olan; Ve sahip olunan mirasın muhafazasına beraber devam hususunda iradeleri müşterek olan insanların birleşmesinden vücuda gelen cemiyete millet namı verilir.”[

Kısaca ifade etmek gerekirse millet, tarih içinde yoğrulan ve ortak tarih, inanç, kültür ve dile dayalı sosyo-kültürel bir yapıyı ifade eder. Bu varlığın oluşumunda hangi unsurların ve ne derecede etkili olduğunu tarihî arka plan, bulunulan coğrafyanın stratejik konumu, uluslararası konjonktür vb. etkenler belirler. Gerek millet gerekse bir millete dayanılarak kurulan millî devlet kavramlarını katı kalıplar çerçevesinde değerlendirmekten ziyade değişen tarihî tecrübelere göre geniş bir yelpazede ele almak makul bir yaklaşımdır.

Aradan geçen yüz yılda hiç şüphesiz bilimden teknolojiye, ekonomiden kültür alanlarına kadar pek çok değişme ve gelişme oldu. 1924 Anayasası’ndan sonra iki darbe döneminin ürünü olan iki çok farklı anayasaya sahip olduk (1961 ve 1982 anayasaları). Bunlar da süreç içerisinde değişikliklere uğradı ve en son olarak 2017’deki Anayasa değişikliği referandumu ile hükûmet sistemi değişerek yürütme yetkisini tek başına Cumhurbaşkanı’na veren yeni bir sisteme geçildi. Bu değişikliğin hemen akabinde şunları yazmıştık:

“Asıl önemli konu daha önce de ifade ettiğimiz gibi Siyasi Partiler ve Seçim Kanunlarıdır. Bu değişikliğin en sakıncalı yanı, (…) kuvvetler ayrılığının zayıflatılması hatta bazılarına göre ortadan kalkması şeklinde tezahür edebilecek hükümlerdir. (…) Bu sakıncaları gidermenin yolu da uyum yasalarıyla milli iradeyi en yüksek seviyede yansıtacak yasal düzenlemeler yapmaktır. (…). Yargının bağımsız ve tarafsız olması açısından da birtakım tedbirler düşünülmelidir.(…)

Önümüzdeki süreçte Türk siyasetinde, çok şümullü bir yeniden şekillenme yaşanacaktır. (…) Bundan sonra partilerin tek başına iktidara gelmesi değil, bir başkanın seçilmesi söz konusu olacaktır. (…) ileride şartların değişmesiyle ilk turda birinci partinin alacağı oyun yüzde 40’ın altına düşmesi beklenebilir. Bu durumda Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ittifaklar gündeme gelecektir.”

Maalesef aradan geçen sürede iki kez genel seçim yapılmasına rağmen Siyasi Partiler Kanunu’nda değişiklik yapılmadığı gibi seçim Kanunu’nda sadece ittifak sistemi ile ilgili değişikliklerle yetinildi. 12 Eylül Darbesi’nin yıl dönümünde, Ankara Ulucanlar Cezaevi Müzesi’nde düzenlenen “1982 Yerine 2023 Anayasası Sempozyumu’nda konuyu yeniden gündeme getiren Erdoğan, yeni anayasa metninin sihirli bir değnek gibi ülkenin siyasi, sosyal, ekonomik yapısını bir anda değiştirip Türkiye’yi bir masal diyarı hâline getirmeyeceğini belirterek şunları eklemiştir:

“Ancak milletin ortak değerlerini, ülkenin ortak geleceğini, devletin bekasını, insanların doğuştan gelen hak ve özgürlüklerini, siyasi aktörlerin uzlaşmasını velhasıl tüm bunları şüpheye yer bırakmayan bir meşruiyet zemininde kuşatan yeni anayasanın Türkiye’ye çok şey katacağı açıktır.”

“Ne yazık ki AKP ve AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan ve saz arkadaşları demokrasi ve hukuk söylemlerini en üst perde den dillendiriyor olsalar da 20 yıllık AKP iktidarları yönettikleri bu cumhuriyette asla söylemleriyle eylemleri bir birini tutmuyor gün geçtikçe milli iradeden uzaklaşarak AKP otoriter ve totaliter bir yönetime verildiği artık kanıtlanmış bir gerçektir”…Erdoğan’ın bu açıklamada yer alan “İnsanı önceleyen, milletin çeşitliliğini ve zenginliğini yansıtan, toplumun gerisinde kalan değil, topluma dinamizm katan bir anayasa hedefliyoruz.” sözleri ülkemizde ciddi tartışmaları da beraberinde getirdi ”…

Erdoğan’ın yeni anayasa çıkışı Türk toplumunun geniş bir kesiminde Türkiye’nin özellikle sığınmacı ve göçmen politikasının yol açtığı veya açacağı sonuçlar hakkında ciddi endişeler var. Özellikle yabancılara konut karşılığı yurttaşlık verilmesi, Suriyeli sığınmacıların bir kısmının vatandaşlığa geçirilmesi, kalanların ülkede kalıcı hâle getirilmesi vb.nin; Türkiye’nin nüfus, sosyal ve kültür yapısının ciddi boyutlarda değişmesine yol açacağı üniter yapımızın bozulduğu ortadadır…

Bugün Türkiye, BM raporlarına göre dünyada en fazla sığınmacı ve göçmenin bulunduğu T.C. Devleti Cumhuriyetiminiz birinci yüz yılı tamamlamadan tekrar 1919 öncesinde olduğu gibi AKP iktidarlarının cumhuriyetimizde yarattığı yönetimsel kaos nedeniyle reşmem mülteciler tarafından işgal edilmiş durumda.

Resmî rakamlara göre kayıtlı sığınmacı ve göçmen sayısı 10 milyon civarında. Bir takım iddialara ve toplumdaki genel kanaate göre bu, 15 milyonun üzerinde. Resmî rakamlara göre yorum yapsak dahi 5 ila 10 milyonluk bir nüfusun 10 yıl içinde Türkiye nüfusuna dâhil olması çok çok ciddi bir sorundur ülkemizde.

Bu nüfusun içinde IŞİD, PKK başta olmak üzere terör örgütleriyle irtibatlı ve doğrudan bağlantılı oldukları da ortadadır bir zamanlar Afgan ordusunda görev yapmış unsurların ülkemizde bulunması başlı başına bir sorundur. Türk asıllı küçük bir kesim dışında büyük çoğunluğun çok farklı hayat ve kültür anlayışına sahip olduğu ve dolayısıyla “gettolaştığı” bu çaptaki bir nüfusun bütünleşerek Türk milletiyle yan yanan uyum sağlaması imkânsızdır. Kaldı ki, kendi dili ve kültürüyle mevcut sosyal yapımıza adeta iliştirilen bu neyi belli olmayan kirli yapıların birbirinden farklı (Suriyeli, Afgan, Afrikalı vb.) unsurların sosyal sorunlara yol açması kaçınılmazdır.

Milyonlarca sığınmacı ve göçmenlerin denetimsiz olarak ülkemize elin kolunu sallayarak girmesi tıpkı Osmanlı yönetiminin 1919 öncesinde ki işgalin edilişi gibi kimin ne amaçla geldiği kesinlikle belli değildir…

Ülkemiz ve milletimiz için bu meselenin insani boyutu öne sürülerek Türk toplumundaki -bir kısmı abartılı ve yanlış olsa da esas itibarıyla haklı bir zemine dayanan- tepkilerin suçluluk psikolojisiyle bastırılmaya çalışılması da millî refleksin zayıflamasına yol açabilecektir. İyi niyetli kesimlerin dışında, AB veya diğer Batılı kaynaklardan fonlanan bazı medya unsurlarının Türk milletine yönelik psikolojik algı operasyonları da bu bakımdan ilgili ve yetkililer tarafından etraflıca değerlendirilmelidir.

Gerçekten de bugün Türkiye’de yeni bir anayasa değil T.C. Devletinin kurucu anayasası olan 1924 anayasasına şiddetle ihtiyaç vardır… “Bir ülkede kaçak, koruma altında, göçmen vs. statüde yaşayan nüfus, toplam ülke insanı kadidinin % 10’na ulaşmışsa, bütünüyle şuursuz veya devlet denilen yapının doğasından bihaber değilseniz, kaygılanmanız gerekir. Ümmet romantizmi içerisinde meseleyi geçiştiriyorsanız bu durumda da ya ideolojik körlük içerisindesinizdir ya da bu ülkenin geleceğine ilişkin başka bir dizaynınız vardır.

SONUÇ : Bizler;ATATÜRKÇÜ KEMALİST HAREKET OLARAK“ Türk Milletini geniş bir aile olarak gören Türk milletinin fertleri arasında milli bir dayanışma ve kardeşlik ruhunu aşılamaya çalışan aydın ve çağdaş yurttaşlarız ”.

Bizim Türk milliyetçiliğimiz sömürgeci veya sömürge olmuş milletlerin milliyetçiliklerinden önemli farklar ihtiva eder. İmparatorluk bakiyesi bir millî devleti kurarken yani hanedan-imparatorluk formundan Cumhuriyet’e geçerken o temelin unsurlarına dayanan bir yeniden yapılanmaya gittik.

Günümüzde de, yapay zekânın, sanal âlemin, küreselleşmenin dünyasında Türk Milliyetçiliğinin anlamı üzerinde düşünmeliyiz. 19. yy. sonları ve 20. yy. başlarında Gökalp’lar “Devlet-i Ebed-müddet’i nasıl ayakta tutarız?” sorusuna cevap arıyorlar; Akçura, tarz-ı siyasetleri tahlil ediyordu. Bugün de bizler çok kutuplu ve küreselleşen dünyada kendimiz kalarak ama kendimizi asrın idraki ile yenileyerek “Türk milletinin yeniden daha adil ve huzurlu bir dünya inşa etmesi için ne yapabiliriz?” diye düşünmek ve çözümler üretmek durumundayız. Cumhuriyet’imizin ikinci yüz yılına girerken kurucu esaslarda yer alan Türk milleti kavramını Türk milliyetçiliği bir ırk milliyetçiliği gibi gösteren fikrini yozlaştırıcı, çok kültürlülük adı altında millet kavramını zedeleyip etnikçiliği teşvik edici yaklaşımlara karşı ortak tarih, ortak gelecek tasavvuru temelinde Türk vatandaşlığı kavramı altında millî bütünleşmeye sağlayıcı politikaları öne çıkarmalıyız.

Türk milletinin büyük çoğunluğunun Müslüman olması gerçeğini göz ardı etmeyen ama Türkiye’nin ve Türk milletinin kendine özgü din anlayışına zıt bir takım anlayışların tahripkâr etkilerine karşı duyarlı bir yaklaşımı benimsemeliyiz. Her ne kadar geçmişte aşırı yorum ve uygulamasının yol açtığı cumhuriyet ilkelerimizin temelini oluşturan laiklik ilkesinin milli devlet açısından olmasa olmazımızdır.

Son dönemlerin etkisiyle farklı din anlayışlarına sahip kişi ve kesimlerin akıl almaz söylemleri laiklik üzerinde oyun kirli oyunlar çağa uygun bir yorumunu olmadığı gibi Türk milletinin de temel yapısını ve ahlaki değerlerinin çürütüldüğü bir gerçektir bu eylem ve söylemler Türk kimliğini ve devlet düzenini ve sosyal yapısını çağdaşlaşmasını engellediği ortadadır…

Cumhuriyet’imsizin ikinci yüz yılında sadece çağdaş uygarlıklar düzeyinin içinde bulunduğumuz çağın gereği bilimsel ve bilginin çağdaş ve modern cumhuriyet yapımızın medeniyetler seviyesine ulaşması için bizler Atatürkçü Kemalist yurtsever devrimci hareket olarak çok kutuplu dünyada bir güç odağı olmak için gelişmiş Türk milleti için mücadele içinde olacağımız bilinmelidir…

1990’lardan günümüze ulaşan süreçte Türk devletleri arasındaki ilişkilerin geldiği nokta, 21. yüzyılda gerek böle ülkeleri arasın da gerek Türk Dünyası çevresinde siyasi hatalar nedeniyle gün geçtikçe milli ünüter yapımızdan uzaklaşarak emperyalist saldırıların odak noktasına sürüklendiğimiz gerçeği ortadadır….

Atatürkçü Kemalist Hareket olarak bizler Türk tarihi ve Türk kültürü temelleri ışığında Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında da Türk milleti olarak gerek bölgemizde gerek Ortadoğu coğrafyasında çok daha güçlenerek tam bağımsız T.C. Devleti ve aydın çağdaş Türk milleti olarak ikinci yüz yılımızda da aydın ve çağdaş Türk milleti için bu mücadelemiz sürecektir…

Son olarak ifade etmek isterim ki, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında, defalarca değiştirilmiş 1982 Anayasası yerine yeni bir anayasa yapılacaksa bu demokratik, laik, sosyal hukuk devleti esas alınarak cumhuriyetimizin kuruluş anayasası olan 1924 ANAYASASIDIR… Cumhuriyet’imizin kuruluş felsefesinde Türk milleti ve Türk gerçeği doğrultusunda devletin dili, şekli, başkenti ve vatandaşlık tanımı ile ilgili hususlar ve üniter yapısı asla tartışma konusu olmamalıdır.

Bu genel çerçevede demokrasiyi genişleten, devlet yönetiminde kuvvetler ayrılığını sağlayan bir anayasa elbette ki milletimiz tarafından kabul görecektir. Bununla birlikte belirtmekte yarar var, Türkiye’nin ve Türk milletinin öncelikli sorunu yeni anayasa değildir. Anayasa ve kanunlar uyulmak için yapılır.

Bugün Türkiye’de hukuk devleti kavramı zedelenmiş, yargıya güven azalmıştır. Liyakat ve adalet ilkelerine riayet edilmediği hakkında geniş bir görüş birliği hâkimdir. Dolayısıyla asıl yapılması gereken, hayat pahalılığı ve sığınmacı-göçmen meselesi başta olmak üzere halkın hayatını doğrudan etkileyen ve millet olarak geleceğimiz konusunda kaygılara yol açan sorunlara acil çözümleri hayata geçirmektir. KAYNAK:[1]Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2006. [2] https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM [3] Kemal Atatürk, Nutuk, c. II, M.E. B, İstanbul 1969, s. 814-815. [4] Afet İnan, Vatandaş İçin Medenî Bilgiler, İstanbul 1930, s. 30.” İfadelerine yer verdi. (M.Güler)


Adıyaman'da polis cinnet geçirdi! 2 şehit

İYİ Parti'nin yeni başkanı belli oldu

Konuk delegasyon Manisa'da ağırlandı

İzmir'de STK'lar bilgilendirildi

Emrah Lafçı: Ekonomide öngörülebilir dönem başladı 

Tekonokent Sur imar yolu yapılıyor

İmamoğlu: "İnce eleyip sık dokuyoruz

Mahalle mutfakları vatandaşın mutfak masrafını azaltıyor

Ordu'da off road festivali

Cumhurbaşkanı Erdoğan, akaryakıt istasyonu çalışanlarını ziyaret etti

Bakanı Yumaklı, Veteriner Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsünü ziyaret etti

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan darbedilen öğretmene “geçmiş olsun” telefonu

Konya Büyükşehir Belediyespor hentbolda Play-off’a kaldı

TÜSÇAD Atranos tatil köyünün temeli atıldı

Nevide Çiçek'ten göndermeli dans

Akıllı şehir yönetişim uygulamalarıyla Konya’da koordinasyon artırılacak

Düzce olası afetlere güçlü hazırlanıyor

Başkan Hürriyet, ABB Başkanı Mansur Yavaş’ı ziyaret etti

Başkan Altay: “Küçük Aymanas Caddesi’nde sıcak asfalt çalışmasına başladık”

Hakan Çavuşoğlu açılışı yaptı!

Keşan'da geri dönüşüm atağı

Austın Wıley BCL'de sezonun ‘En İyı̇ Beşı̇’ne seçı̇ldı̇

Altın Eller Ödülleri bir ilki gerçekleştiriyor

Keşan Ticaret Borsası’ndan Mehmet Özcan’a ziyaret

Muğlalı okçulardan tam isabet

Edirne Valisi Yunus Sezer, Kırklareli Ticaret ve Sanayi Odası’na ziyarette bulundu

Mardin'de turizm denetim komisyonu kuruldu

TASC önderliğinde bir araya gelindi: Sözde Ermeni Soykırımı'na protesto

Keşanspor, Uzunköprüspor’u konuk edecek

Keşan Ticaret ve Sanayi Odası’ndan Mehmet Özcan’a ziyaret

Yükleniyor

Erzurum’da 2024 yılı İkinci Olağan İl İstihdam Mesleki Eğitim Kurulları Toplantısı Yapıldı…

TÜBİTAK 2204-B Ortaokul Öğrencileri Arası Proje Ödül töreni

Sanatın Çığlıklarını Dinlemeye ne dersiniz?

TAZİYE ve BAŞSAĞLIĞI...

Yazmak için geç değil!

YAKUTİYE SPOR U-18 YAŞ GRUBU TAKIMI TÜRKİYE ŞAMPİYONASINDA

Gündeme dair meseleler /Seçimden Geçime…

BAŞHEKİM İBRAHİM TÖR 23 NİSAN İÇİN HASTAHANEDEKİ ÇOCUKLARI UNUTMADI

SERKANDAŞ SİGORTA ERZURUM “U-15” YAŞ GRUBU MÜSABAKALARI TÜM HIZIYLA DEVAM EDERKEN HEYECANDA HAD SAFHAYA ULAŞTI

Erzurum Valisi Mustafa Çiftçi’nin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Kutlama Mesajı

Gebze'nin 'Akıl ve Zeka'ları yarıştı

Yeni müfredatla yeni yaklaşım!

ABD’li öğrenci ve akademisyenlere Mardin’den destek geldi

Baden-Wuerttemberg Cooperative State Üniversitesi heyetinden Edirne ziyareti

Elektrikli araçlarda yangın güvenliği eğitimi

Ortaokul öğrencilerinin projeleri ödüllendirildi

TÜBİTAK’ın özel çağrısına DEÜ damgası

Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı Kirazoğlu’dan Başkan Büyükkılıç’a ziyaret

Yeni müfredat taslağı bugün askıya çıkıyor

TÜBİTAK ödülleri Bursa'da sahiplerini buldu

LİG TABLOSU

Takım O G M B Av P
1.Galatasaray 34 30 1 3 59 93
2.Fenerbahçe 34 28 1 5 58 89
3.Trabzonspor 33 17 12 4 13 55
4.İstanbul Başakşehir 34 15 12 7 7 52
5.Beşiktaş 34 15 13 6 5 51
6.Kasımpaşa 34 14 13 7 -3 49
7.Sivasspor 34 12 10 12 -4 48
8.Rizespor 33 14 13 6 -6 48
9.Antalyaspor 33 11 10 12 0 45
10.Alanyaspor 33 11 10 12 -3 45
11.Adana Demirspor 34 9 11 14 2 41
12.Samsunspor 34 10 15 9 -7 39
13.Ankaragücü 33 8 12 13 -3 37
14.Kayserispor 33 10 13 10 -10 37
15.Konyaspor 34 8 14 12 -14 36
16.Gazişehir Gaziantep 33 9 17 7 -13 34
17.Fatih Karagümrük 33 8 16 9 -5 33
18.Hatayspor 34 7 15 12 -10 33
19.Pendikspor 33 7 17 9 -31 30
20.İstanbulspor 33 4 22 7 -35 16

YAZARLAR