Tarih: 10.04.2024 08:24

Bayram Muhabbetleri 1

Facebook Twitter Linked-in

Bayram Muhabbetleri 1/ Vedat Kan

Öyle yağma yok…

Üç beş satır güzel yazı, üç beş kelam nostalji ve sonrasında sütten çıkmış ak kaşık gibi “ahh, nerede o eski bayramlar”…

Sizin hiç mi suçunuz yok?

Dünün ve hatta bir kaç saat öncesinin kaybolup gitmesinde sizin hiç mi suçunuz yok?

Bu kaybolup gitmelerin bizlere nelere mal olduğunu nasıl izah edeceğiz? 

En azından kendimize, çocuklarımıza, yarınlarımıza...  

O eski bayramlarda yaşanan kardeşlik konusuna girip de çıkanına ben rastlayamadım henüz. Veya dostluk kavramının yüceliğini anlatmaya başlayan her hangi birisinin, son noktayı koyabildiğine şahit olamadım. Komşuluk, öyle üç-beş kelimeyle anlatılacak kadar basite indirgendiği için kaybolup gitti. Bahanemiz ise pandeminin sırtına kaldı.

Ne pandemiymiş be; bizlerin hem de Erzurum gibi kadim bir şehrin koskocaman bir kültürünü yok edip gitti.

Gerçi bir yere gittiği yok, birçok etkisi halen daha içimizde; en azından birbirimize halen daha virüs muamelesi çektiğimiz gerçeğini inkâr edecek durumumuz yoktur. 

Pandemi aramıza gelirken; bizim kanımızda var olduğunu sonradan idrak ettiğimiz ve ortaya çıktıktan sonra hiç garipsemediğimiz bir özelliğimizi öğretti. Kullandığımız her kelimede kendimize yakıştıramadığımız ama hep başkalarında olduğunu ifade ettiğimiz, suçunu ve kabahatini hep başkalarında gördüğümüz bir özelliğimiz…

Kibir. 

Kardeşlerimizden uzaklaştıran, akrabalarımızdan uzaklaştıran, eşimizden-dostumuzdan uzaklaştıran, komşumuzdan ve dahi insanlığımızdan uzaklaştıran bir özelliğimiz…

Kibir.

Kendimize asla yakınlaştırmadığımız ama attığımız her adımımızda yanı başımızda dolaşan bir özelliğimiz.

Rol yapmaya kalktığımızda dahi suratımızdan boya gibi akan bir özelliğimiz.

Tokalaşmamızda belli olan, unuttuğumuz sarılmalarımızın zoraki göğüs göğüse değdirmelerimizde kendisini aleni ortaya koyan özelliğimiz.

 Konuşmalarımızda karşımızdaki varlığın “insan” olduğu gerçeğini unutturacak kadar göz köreltici özelliğimiz.

Samimiyet derecemizin ayaklar altında heba edildiğini unutturan özelliğimiz.

Ve suçu hep başkalarına atacak kadar da kendimize olan sonsuz bir güven duygusu taşıyan özelliğimiz.

Yani; 

Narsistliğimiz…

Etrafınıza bakın o kadar çokluktayız ki…

O yüzden komşuluk ilişkilerimizden, arkadaşlık ilişkilerimizden, akrabalık ilişkilerimizden hep sıkıntı yaşar olduk. Pandemi yasaklarının hemen sonrasında büyük bir heyecanla gittiğimiz ilk bayram ziyareti esnasında, akrabamızın kapısına aynen şunlar yazan bir not asılmıştı; “çocuk uyuyor lütfen zili çalmayınız”. Geldiğimizi nasıl haber verecektik peki? Zili çalmayalım, kapı daha farklı bir ses şiddeti ortaya çıkaracağı için zaten olmazdı, tıklatmakla sesimiz duyulmaz. Telepati yöntemi henüz icat edilmedi ve sonunda aklımıza duman yoluyla haberleşmek geldi. Ne yapalım merdiven boşluğunda kağıt yakıp dumanını bir şekilde gözünüze mi sokalım, çocuğunuz rahatsız olmayacak diye sıla-i rahim yapmayalım mı?

İşte o çocuğumuzun rahatsız olmaması için attığımız o adım sayesinde bugün toplu taşıma araçlarında kendisinden büyük hiç kimseye saygı duymayan bir nesil var elimizde.  Cadde de ve sokakta ve hatta ikamet ettiğimiz evin içerisinde dahi büyük-küçük kavramının yok olup gittiği, saygının ve sevginin heba edildiği bir nesil var elimizde.

Ahh… Nerede o eski bayramlar…

O eski bayramlar “çocuk uyuyor, zili çalmayınız” notunun altında yok edildi. İnsanlığımız ile akrabalığımız ile kardeşliğimiz ile…

Şimdi kendi evinin içerisinde dahi çocuğunu ailesinden kıskanan ve hatta korumaya çalışan görgü yoksunu nesil ile yaşıyoruz farkında mısınız?

Siz hangi zamanın hangi bayramından bahsediyorsunuz ki? 

Ahhh… Nerede o eski bayramlar, MIŞ…      




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —