Orman yangınlarını konuşuyoruz…
Ağaçların yanmasından, kaybolan yeşilden, tahrip olan oksijen kaynaklarımızdan bahsediyoruz.
Ama nedense, çoğu zaman asıl sessiz çığlıkları duymuyoruz.
Her yanan dalın üzerinde bir kuş yuvası vardı.
O yuva, belki daha yeni kanatlanacak yavrularla doluydu.
O dalların gölgesinde karıncalar kendi şehirlerini kurmuştu.
Toprağın altında kış uykusuna yatmış kaplumbağalar, tavşanlar, tilkiler vardı.
Yangın başladığında ne bir itfaiye hortumu, ne de bir helikopter onların imdadına yetişebildi.
Biz evlerimizde yangın haberini izlerken, ormanın sessiz sakinleri can havliyle kaçmaya çalışıyordu.
Kaçamayanlar… ah, onlar da sessizce kül oldular.
Bir orman sadece ağaç değildir;
bir orman binlerce canlı türünün evi, yuvası, yaşam alanıdır.
Yangınla birlikte sadece ağaçlar değil,
bir ekosistem, bir düzen, bir hayat zinciri de kopuyor.
O yüzden orman yangınlarına “sadece doğa olayı” diye bakmak en büyük yanılgıdır.
Bu, binlerce masum canın katledildiği, sessiz bir felakettir.
Ve bu felaketin önlenmesi bizim elimizdedir.
Yangınları durdurmak için sadece söndürme ekipleri yetmez.
Ormanlarımızı korumak için bilinç, sevgi ve sorumluluk gerekir.
Unutmayalım: Orman yanarsa, sadece ağaçlar değil;
gökyüzü sessizleşir, toprak yetim kalır.
Ve biz, onların sesini duymazsak,
yarın bu sessizlik bizim hayatımızı da sarar…