Tarih Kitapları Değil, Hakikat Kitapları
Tarih, bir milleti ya ayağa kaldırır ya da sonsuza dek diz üstü çöktürür.
Türk milletine dayatılan tarih ise, ayağa değil, diz çökmeye zorladı.
Çünkü yazılanların çoğu, bizim değil; bizi küçültmek isteyenlerin kelimeleriydi.
Bizim kahramanlarımız ya susturuldu, ya da “isyancı” diye yaftalandı.
Bizim zaferlerimiz ya gizlendi, ya da başkasının başarısı gibi gösterildi.
Tarih kitapları doluydu ama içinde hakikat yoktu.
Bizim çocuklarımıza, başka milletlerin gözlükleriyle baktırıldı geçmişe.
Batı yazdı, biz ezberledik.
Doğu unuttu, biz de unuttuk.
Ve sonunda, tarih kitapları doldu ama bir milletin ruhu boşaldı.
Bugün ise bu ezber bozuluyor.
Artık gerçekleri saklayan tozlu ciltler değil, hakikati söyleyen gönül kitapları açılıyor.
Çünkü biz, tarih denilince sadece olaylar silsilesi değil, bir karakter mirası görüyoruz.
Tarih kitaplarında "göçebe" diye küçümsenen Türkler,
Hakikat kitaplarında dünyaya adalet götüren cihan devletlerinin kurucularıdır.
Tarih kitaplarında "savaşçı" diye daraltılan Türk milleti,
Hakikat kitaplarında kütüphaneler inşa eden, medrese kuran, alimler yetiştiren bir medeniyet taşıyıcısıdır.
Artık çocuklarımız kendi tarihini kendi sözleriyle öğreniyor:
– Türk olmak sadece kan değil, karakterdir.
– Tarih sadece bilgi değil, bilinçtir.
– Geçmiş sadece hatıra değil, istikamettir.
Bugün Türkiye’de ve Türk dünyasında yeni bir tarih yazılıyor.
Ve bu defa yazanlar ne lejyoner kalemler, ne devşirilmiş zihinler…
Bu kez yazanlar: Milletin vicdanı.
Biz artık kahramanlarımızı ithal etmiyoruz.
Kendi efsanelerimize, kendi abide şahsiyetlerimize sahip çıkıyoruz.
Ve en önemlisi:
Tarihi eğip bükenlere değil, gerçeği haykıranlara kulak veriyoruz.
Bu yüzden diyoruz ki:
Tarih kitapları değil, hakikat kitapları zamanı gelmiştir.
Yeni nesil, artık şu cümleyi öğreniyor:
“Kendini tanımak, tarihini tanımakla başlar.
Tarihini tanımayan, başkasının yazdığı rolde ömür tüketir.”
Ve Türk milleti artık kendi senaryosunu yazıyor.