İnsanlık, yine aynı kördüğümün ortasında.
Tarihin en kadim coğrafyası olan Ortadoğu, bir kez daha ateşe verildi. İsrail’in İran’a düzenlediği hava saldırılarında İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Selami ve altı nükleer bilim insanının öldürülmesiyle başlayan bu yeni kriz, Tel Aviv ve Kudüs sokaklarında duyulan patlamalarla karşılık buldu. Misilleme başladı. Ve bu sadece başlangıç olabilir.
Savaş artık sadece sınır hattında değil, başkentlerde yankılanıyor. Tahran’da, Kudüs’te, Tel Aviv’de sirenler, dumanlar ve kan…
Ama bu çatışmaların gölgesinde asıl yanıtlanması gereken soru şudur: Bu gidişat kimin işine yarıyor?
İsrail Ne Yapmak İstiyor?
Netanyahu yönetimi, iç siyasette sıkıştıkça bölgesel krizi derinleştiriyor. Yolsuzluk davaları, iç protestolar, koalisyon çatlağı… Ve dışa doğru yönelen bir agresiflik. İsrail’in İran’ın nükleer programına saldırma bahanesiyle yaptığı bu operasyonlar, aslında çok daha geniş bir stratejinin parçası: Bölgeyi sürekli kriz halinde tutmak.
Uluslararası hukuk açıkça çiğnendi. Birleşmiş Milletler sessiz. Avrupa, sadece kınamayı yeterli buluyor. Amerika ise “meşru müdafaa” masalını tekrar ediyor.
Ama ortada bir meşru müdafaa değil, bile isteye kışkırtılan bir savaş var.
İran’ın Tehdidi mi, Yoksa Varoluş Mücadelesi mi?
İran, saldırılara cevap verdi. İHA’lar ve füzeler havalandı. İsrail hava savunmaları bu saldırıların çoğunu engellediğini iddia ediyor. Ancak artık iki ülke arasında “örtülü savaş” değil, alenen karşılıklı yıkım dönemine geçilmiş durumda. Ve bu savaş, sadece iki ülkeyi değil, bölgedeki tüm dengeleri altüst edecek bir felakete gebedir.
İran’ın verdiği mesaj açık: “Susmayacağız.”
İsrail’in cevabı da net: “Durmayacağız.”
Ama iki tarafın da unuttuğu bir gerçek var: Ateşle oynayan sadece kendi elini değil, bütün bir coğrafyayı yakar.
Sıradaki Durak Neresi? Lübnan mı? Suriye mi? Yoksa Küresel Bir Yangın mı?
Ortadoğu'nun karanlık sokaklarında bir ses yükseliyor: “Barış!”
Ama o ses, bombaların gürültüsünde boğuluyor.
Dünya, bir kez daha üç maymunu oynuyor. Görmüyor, duymuyor, konuşmuyor. Küresel güçler, kendi çıkar hesapları uğruna, binlerce kilometre ötede başlayacak bir yangını izlemeyi seçiyor. Oysa bu yangın, yarın Berlin’i, Paris’i, New York’u da sarabilir.
Ve Biz? Türk Dünyası, İslam Coğrafyası, İnsanlık?
Ne yazık ki yine geç kalıyoruz. Sessizliğimiz suça ortaklık. Tepkisizliğimiz, kurbanlara ihanet.
Biz hâlâ taraf seçme telaşındayız. Oysa mazlumun tarafı bellidir.
Türkiye'nin bu ortamda barış ve aklı önceleyen diplomatik girişimlerini daha da artırması gerekir. Ne İsrail’in pervasızlığına göz yumulmalı ne de İran’ın öfkesine kapılmalı.
Çünkü akıl, savaşla değil; adaletle kazanılır.
---
Son Söz:
Bir daha hatırlatalım…
Kan döküldüğü topraklarda barış filiz vermez.
İsrail, bölgede istikrar değil; yalnızca kendi korkusunun gölgesini büyütüyor.
İran, sabırla ördüğü diplomasi hamlelerini, ani tepkilerle boşa düşürüyor.
Ve dünya, bu iki kutup arasında vicdanını kaybediyor.
Ortadoğu barışa hasret, insanlık ise yeni bir felaketi daha kaldıramayacak kadar yorgun.
Strateji Uzmanı
Gazeteci Yazar
Gökalp Şentürk