Bir milletin güçlü olması sadece tankla, topla, uçakla ölçülmez. Asıl güç; örgütlü toplumdur. O toplumun STK’larıdır, dernekleridir, vakıflarıdır. Çünkü devlet, milletten doğar; milletin iç sesi ise sivil toplumdur.
Sivil toplum kuruluşları (STK’lar) ve dernekler; bir toplumun omurgası, vicdanı ve hafızasıdır. Onlar ne kadar örgütlü, bilinçli ve ilkeli olursa; toplum da o kadar dirençli, sağduyulu ve adaletli olur. Bu kuruluşlar sadece birer tabela değil; bir ahlak ve adalet terazisidir. Çünkü burada siyaset değil, önce insan yetiştirilir.
Siyasetin Anaokulu: STK’lar
Bugün çoğu kişi siyaseti sadece meclis kürsüsünden, seçim meydanlarından ibaret sanıyor. Oysa siyaset; önce sokakta, mahallede, bir halk toplantısında, bir yardım kampanyasında başlar. Siyasetin gerçek anaokulu, STK’lardır.
Burada gönüllülük öğretilir. Fedakârlık burada başlar. Liderlik burada şekillenir. Bir dernek çatısı altında topluma hizmet etmeyen, halkla doğrudan temas kurmayan biri, yarın devleti tanıyamaz, yönetemez.
Bugün bir milletvekilinin, bir bakanın veya bir belediye başkanının halkla sağlıklı ilişki kurabilmesi, geçmişte hangi STK’larda, hangi derneklerde ne kadar ter döktüğüyle doğrudan ilişkilidir.
Lobicilik: Sözün Gücü ve Etkinin Zekâsı
Lobicilik, Batı’da uzun süredir uygulanan bir sistemdir. Fakat bizde çoğu zaman yanlış anlaşılır. Oysa lobicilik; toplumun menfaatlerini meşru zeminlerde savunmak, karar vericiler nezdinde kamuoyu oluşturmak, haklı talepleri görünür kılmak sanatıdır.
Bir toplumun sesi ne kadar örgütlü çıkarsa, o kadar güçlü duyulur. Ve o ses, siyasetçiye yön verir. Yani güçlü bir STK, gerektiğinde bir milletvekilini ayağa kaldırır, bir yasa tasarısını geri çektirir, bir bakanı halkla yüzleştirir. Bu nedenle lobicilik; modern çağın meydan muharebesidir, ama bilgiyle, stratejiyle, sabırla yapılan bir mücadeledir.
Ahlak ve Adalet: STK’ların Terazisi
Sivil toplum kuruluşları, aynı zamanda toplumun ahlaki pusulasıdır. Burada çıkar değil, değer konuşur. Burada rekabet değil, dayanışma esas alınır. Burada yandaşlık değil, vicdan konuşur.
Bir STK, halkın yarasını sarabiliyorsa; yoksula uzanabiliyorsa; doğruyu cesurca dile getirebiliyorsa, işte orada adalet başlar. Çünkü adalet, sadece mahkeme duvarlarında değil, halkın içinde yaşatılır. Bu yaşatma görevini de STK’lar üstlenir.
Son Söz
Devletler kalıcı olamaz, toplumlar diri değilse. Toplumlar da diri olamaz, STK’ları suskun ve ruhsuzsa. Bu yüzden dernekler, vakıflar, sivil yapılar sadece bir sosyal organizasyon değil; milletin kendi kendini eğittiği, yetiştirdiği, ses verdiği kurumlardır.
Bugün STK’lara, lobiciliğe, dernek faaliyetlerine küçümseyerek bakanlar; yarın halktan kopmuş, yukarıdan bakan, içi boş siyasetçiler olarak kalır.
O halde mesele açık:
Sivil toplum yaşarsa millet direnir,
Millet direnirken de devlet yükselir.