İki tavuk, birbirine bakmış, tüyünü kabartmış, götünü çırpmış. Ne var bunda diyebilirsiniz. Ama mesele zaten tam olarak burada başlıyor. Kimse kimseden geri kalmak istemiyor. Herkes kendi yumurtasının en büyük, en beyaz, en değerli olduğunu iddia ediyor. Ama kimse kümeste ne olup bittiğine, yerdeki pisliğe, kırılan yumurtalara bakmıyor.
Toplum dediğimiz şey artık dev bir tavuk kümesine döndü. Herkes konuşuyor, bağırıyor, gösteriyor ama dinleyen yok. Empati yok. Komşusu açken tok yatanlar çoğaldı. Haksızlıklar karşısında "Beni ilgilendirmez" diyenler alkışlanıyor. Hakkını arayanlar “şımarık” ilan ediliyor.
Çocuk işçilerin elleri hâlâ makinelerin altında, ama büyüklerin gözleri sadece ekranlarda. Birileri üç maaşla yetinmezken, diğerleri üç kuruşa razı. Yani kimin neye layık olduğunu artık adalet değil, kurnazlık belirliyor.
Belki de mesele adaletsizlik değil, adaletsizliği içselleştirmiş kalabalıkların varlığıdır. Çünkü bir toplum haksızlığa alışırsa, artık haksızlık yapanı değil, karşı çıkanları yadırgar.
Eskiden “komşu komşunun külüne muhtaçtır” denirdi. Şimdi komşu, komşusunun başına ne gelse keyifle izliyor. Mahalle kültürü yerini site duvarlarına, paylaşma duygusu yerini kapı önüne bırakılan sipariş paketlerine bıraktı. Yardımseverlik romantik bir anı oldu; şimdi yardım etsen bile “ne çıkarı var?” diye soruluyor.
Oysa bir toplumun kalitesi, en çok da güçlü olanların güçsüzlere nasıl davrandığıyla ölçülür. Bugün bu sınavı geçemiyoruz. Çünkü güçlü olan haklı sayılıyor, haklı olan ise ya susturuluyor ya da yalnız bırakılıyor. Bu yüzden adalet sadece mahkeme salonlarında değil, mahalle aralarında da çürümeye başladı.
Sosyal medyada herkes vicdanını göstermeye çalışıyor ama sokakta kimse kimseye yer vermiyor. Paylaş tuşuna basmak kolay, gerçekten paylaşmak ise zahmetli. Bencillik artık meziyet, empati ise zaman kaybı gibi görülüyor.
Ve belki de en acı olan şu: Haksızlığa uğrayan birini görünce “Yarın benim de başıma gelir” demek yerine, “İyi olmuş, demek bir açığı vardı” demeye başladık. Bu da gösteriyor ki yalnızca sistem değil, birey de bozulmuş durumda. Tavuklar sadece kendi yumurtasını düşünüyor; kümeste yangın çıkmış, kimsenin umurunda değil.
Kümesten Çıkmadan İnsanlık Olmaz
Toplum olarak ayağa kalkmak istiyorsak önce birbirimizin gözünün içine bakmayı öğrenmemiz gerekiyor. Empati, bugün bir lüks değil, zorunluluktur. Hak yerini bulsun istiyorsak sadece kendi hakkımız değil, başkasının da hakkı için ses çıkarmalıyız.
Çünkü bu sessizlik büyürse, yarın o yumurtaları bile bulamayacağız.