Hep tellere takıldı topumuz!
Dizimizi kanatmış olmamızın, futbol topumuzun patlamış olması, ezan sesini duyduğumuz halde duymazlıktan geldiğimiz, ders kitaplarını fırlatıp atmış olmamız, oyun oynarken mahalledeki evlerin camlarını kırmış olmamız, acıktığımızda komşudan ekmek istememiz, su istememiz, evlerin önünde arkadaşların annesinden izin almaya çalışmış olmamız, gazozuna maçlar oynamamız, kavgalar etmemiz, güneşte yanıp kavrulmuş ve hasta olmamız hiç bir şekilde topa dokunmamıza engel değildi.
Bizler ne kadar engellemeler olsa bile sürekli TOPA DOKUNMUŞTUK...
Ne kadarda öz güvenli, ne kadarda mutlu idik, beton ve toprak sahalarda top koştururken!
Her mevki hakkında bilgi sahibi olabiliyorduk…
Yeri geliyor kaleye geçiyor, yeri geliyor hücumcu oluyorduk. Hep Ronaldinho, Maldini, Beckham, Carlos, Ronaldo, Totti oluyorduk...
Ama sosyalleşiyorduk.
Arkadaşlarımızla her gün buluşuyor ve spor yapıyorduk..
Beton ve toprak olsa da sahalar, o zamanlar mutluyduk..
Futbol kulüplerinin az olması, scoutların bizleri görmemesi, yerel liglere katılmak pek umurumuzda değildi çoğumuzun. Mahalle turnuvaları varken, takım forması giyip kurallara mı uyacaktık!
Anne-babalar zaten kızıyordu. Kramponlar sobalara atılıyor, belki de evden kovuluyorduk…
Yırtık ayakkabı ile beton ve toprak sahaya çıkıyor, ayaklarımızı yere sürtüyorduk. Değil mi ki bir de yeni ayakkabı aldığımızda atılan havanın da tarifi yoktu…
Şimdiki nesil gibi değildik biz...
Bilgisayar başından kalkmayan, elinden telefonu bırakmayan bir nesil değildik.
Daha saygılıydık…
Yardımseverdik…
Vicdanlıydık…
Sokağımızdaki hayvanları da taşlamaz, beslerdik. Komşularımızın ihtiyaçlarını sorardık. Yaşlı insanlar varsa ziyarete gider, ihtiyaçlarına yardımcı olurduk. Toplu taşıma araçlarında hastalara, yaşlılara ve kendimizden büyük olan hemen bütün büyüklerimize yer vermeyi ahlaktan, dürüstlükten ve dahi insanlıktan sayardık. Oturduğumuz koltukta yer vermemek için uyuyor numarası yapmaz, saygısızlık yaptığımız için utanırdık.
Bırakın sigara kullanmayı, aynı sokakta geçen yaşça büyüklerimizin yanında konuşmazdık, argo kelimeleri aklımıza dahi getirmezdik.
Biz çocukken futbol ile birlikte çocuk gibi yaşadık.
Mutluyduk ve hep tellere takılırdı topumuz…
Ama insandık!
Belki de sokak futbolunun bizlere kazandırdıklarıydı bu İNSANLAŞLAMALAR…
Futbolu sokakta oynamanın getirdiği iletişimin çokluğu, beraberinde etkileşimi de getiriyordu.
Sokakta her gün yüz yüze baktığımız insanlarla sohbet etmemek, ihtiyaçlarına el atmamak ve hatta gönderdiklerinde bakkallarına gitmemek olmazdı.
Şimdi mi?
Ne yan komşunu tanıyorsun, ne bakkalı…
Bırakın bir çocuğu bakkala göndermeyi, sevgi ile bakamıyorsun bile.
Aslına bakarsak bu durumun temel sebebi çocuklarımızın dışarıda oyun oynamamaları olabilir.
Düşünüyorum da, şimdi sokakta futbol oynayan çocuklar olsa, ben alırım elime çekirdek oturur izlerim onları…
Doğal olarak en az 10 çocuk daha tanımış olurum.
Ama şimdi bu durum ne yazık ki yok.
Ne çocukları tanıyabiliyoruz.
Ne de onları keşfedebiliyoruz.
Çocuk diye de yanı başımızda; evimizde, toplu taşıma araçlarında, okullarda ve hatta tüm hayatımızda, hiç ama hiç anlaşamadığımız bir yabancıyla yaşıyoruz…
Oysaki bu çocuklar bizim kendi çocuklarımız.
Kalın sağlıcakla…