9102,02%-1,02
39,66% 0,14
45,71% 0,12
4279,23% -0,27
6910,88% 0,00
Tarihte iki şey sessiz çalınır: İstihbarat ve strateji. Ve ikisinin de ortak özelliği vardır: Duyan olmaz, kullanan kazanır. Bugün Pentagon’un, NATO’nun, Avrupa ordularının medar-ı iftiharı olan “İkmal Noktaları Serisi” ya da “Milli Destek Unsurları (National Support Element)” gibi modern lojistik doktrinlerin arka planında, Ridaniye Seferi’nde Yavuz’un çizdiği ikmal haritası vardır ama bunu ne Batı söyler, ne de bizim tarih kitapları.
“Türk aklı icat eder, Batı sistemleştirir, sonra onu Türk’e satmaya kalkar, oysa sistemleştiren biziz zaten.”
Yıl 1517: Kum Fırtınasına Karşı Akıl Fırtınası
Yavuz Sultan Selim Mısır Seferi’ne çıktığında düşman sadece Memlükler değildi. Çöl coğrafyası, su kıtlığı, uzun hatlar, lojistik erime tehlikesi… Avrupa’da böyle bir coğrafyada yürüyen ordu yoktu. Ama Yavuz, her 50 km’de bir ikmal merkezi, küçük üsler, sabit ve seyyar depolar kurarak çöle stratejiyle hükmetti. Bu sistemin adı o gün konmadı ama uygulaması sahada mucizeydi.
“Türk, sadece savaşı değil, savaşın sürdürülebilirliğini de planlar.”
Sistem Nasıl Çalışıyordu?
Yavuz’un Ridaniye Seferi’nde oluşturduğu ikmal sistemi şunlardan oluşuyordu:
• Ana İkmal Hattı: İstanbul’dan başlayıp Şam, Kudüs, Gazze ve Sina boyunca ilerleyen malzeme akışı.
• Ara İkmal Noktaları: Su, yiyecek, silah ve cephane depoları.
• Seyyar Tedarik Kervanları: Ana gücün gerisinde ilerleyen küçük birlikli, hızlı ulaşım kolları.
• Lokal Halkla İşbirliği: Bölgedeki Türkmen, Arap aşiretlerinden destek alınarak yerel kaynak entegrasyonu.
Bu sistem sadece bir lojistik hamle değil; zamanın ötesinde bir organizasyon zekâsıydı. Çünkü Yavuz şunu biliyordu:
“Bir ordu, mermiyle değil; yemekle, suyla, moraalle savaşır.”
Ve Aradan 500 Yıl Geçti…
Pentagon Aynısını Yaptı
Amerika, Irak ve Afganistan işgallerinde, Avrupa ise Balkan, Libya ve Sahel operasyonlarında aynı modeli kullandı.
• Her 50-100 km’de bir ikmal üssü kurdular.
• “National Support Element” dediler.
• Yerel halkı tedarik zincirine entegre ettiler.
• Cephe hattına doğrudan ikmal yerine, zincirleme aktarım uyguladılar.
• Kamuflajlı depolama, seyyar tamir istasyonları, mobil bakım-onarım birlikleri…
Ve işin en ilginç yanı, bunu “modern savaşın devrimi” olarak sundular ama aslında bu, 1517’nin yeniden paketlenmiş halinden başka bir şey değildi.
Batı, Bizden Ne Kadarını Aldı?
Batı sadece Ridaniye Seferi’ni değil, Türk-İslam savaş sistematiğini, stratejik lojistik kabiliyetini parça parça aldı:
• Seyyar ordu fırınları → NATO mobil mutfak sistemleri.
• Atlı tıbbi birlikler → ABD MedEvac helikopter sistemleri.
• Yerel halkla ikmal anlaşmaları → Modern “civil-military cooperation” doktrini.
• Cepheye paralel ilerleyen kervan hatları → Pentagon’un “logistical shadow system”i.
Tarihi biz yazmazsak, başkası alır, adını değiştirir ve bize öğretir.
“Türk aklı geçmişte çözüm üretir ve sistemleştirir, Batı onu bugünün ‘keşfi’ gibi sunar.”
Sessiz Bir Hırsızlık: Neden Hiçbir Kitap Yazmaz?
Çünkü stratejide en değerli olan şey fikrin sahibi değil, fikri kullanan olmaktır. Ve Batı, bu konuda oldukça pragmatiktir. Ridaniye’nin çöl fırtınasında bir Osmanlı padişahının geliştirdiği sistemi alıp Afgan dağlarına, Irak vadilerine, Balkan yollarına uygulamakta hiçbir beis görmez ama adı “Selim’s Logistics Doctrine” olmaz. Adı olur: “NATO Standard AJP-4.6”.
“Batı, bizim tecrübemizi veri olarak alır; sonra onu sistem yapar kendi bulmuş gibi.”
Son Söz: Çölü Geçenler Unutulur Ama Haritaları Kalır
Bugün Türk ordusu, Fırat Kalkanı’ndan Pençe serilerine, Libya’dan Karabağ’a kadar yürüttüğü tüm operasyonlarda Yavuz’un lojistik mirasını taşır ama artık onu başkalarından öğrenmek zorunda değiliz. Çünkü biz harita çizen milletin torunlarıyız.
“Tarihi bilen, düşmanının geleceğini tahmin eder.”
Ve unutulmamalı:
“Bir ordu düşmanını değil; aklını, lojistiğini ve iradesini taşıyabildiği kadar büyüktür.”
Gürkan KARAÇAM