10331,31%1,61
40,07% 0,06
46,96% 0,01
4273,80% 0,18
6833,05% 0,21
Bölgenin jeopolitik önemi, burada yaşayan milyonlarca Türk nüfusunun güvenliğine dair endişeler ve bu duruma karşı Türkiye ile Kuzey Azerbaycan'ın alması gereken proaktif önlemler, bu analizin temel odak noktalarını oluşturmaktadır. Makale, varsayımsal senaryoyu veri kabul ederek, bölgedeki olası insani ve jeopolitik krizlere karşı kararlı ve eşgüdümlü bir yaklaşım geliştirme gerekliliğini vurgulamaktadır.
İran'da varsayımsal bir siyasi istikrarsızlık ve bölgesel çatışma ortamı, Orta Doğu ve Kafkasya'nın kesişim noktasında bulunan hassas jeopolitik dengeleri derinden sarsma potansiyeli taşımaktadır. Bu durumun en kritik yansımalarından biri, İran'ın kuzeybatısında yer alan ve büyük bir Türk nüfusuna ev sahipliği yapan Güney Azerbaycan bölgesinde ortaya çıkabilecek çok boyutlu krizlerdir. Bölgenin stratejik konumu ve zengin doğal kaynakları, olası bir istikrarsızlık durumunda küresel aktörlerin dikkatini çekerek, bölgesel ve uluslararası güvenliği doğrudan etkileyecek bir domino etkisi yaratabilir.
Güney Azerbaycan, İran'ın kuzeybatısında, Türkiye, Azerbaycan Cumhuriyeti, Ermenistan ve Irak ile sınır komşusu olan stratejik bir coğrafyada yer almaktadır.1 Bölge, özellikleTürkiye ile Azerbaycan arasında uzanmasıyla, Türk dünyasını karadan birbirine bağlayan hayati bir köprü işlevi görmektedir.2 Bu coğrafi konum, Güney Azerbaycan'ı sadece kültürel bir miras alanı olmaktan çıkarıp, küresel güç mücadelesinin potansiyel bir odak noktası haline getirmektedir. Güney Kafkasya'nın bir parçası olarak Orta Doğu, Avrupa ve Asya'nın kesişiminde bulunması, bölgenin tarih boyunca güçlü devletler arasında bir mücadele alanı olmasına neden olmuştur.4 İran'da yaşanacak bir istikrarsızlık, bu stratejik konumda bir güç boşluğu yaratacak ve kaçınılmaz olarak bölgesel ve potansiyel olarak küresel aktörleri kendi çıkarlarını korumak veya genişletmek amacıyla bölgeye çekebilecektir. Bu durum, krizi sadece İran'ın iç meselesi olmaktan çıkarıp, uluslararası bir jeopolitik rekabet alanına dönüştürme riskini beraberinde getirmektedir.
Güney Azerbaycan ve genel olarak İran, önemli doğal kaynak rezervlerine sahiptir. İran'ın başlıca doğal kaynakları arasında petrol ve doğalgaz rezervlerinin yanı sıra; çinko, bakır, demir, uranyum, kurşun, krom, manganez, kömür, sülfür ve altın gibi madenler de bulunmaktadır.6 Komşu Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Karabağ bölgesi gibi doğal kaynak havuzları 8 ve genel olarak Azerbaycan'ın zengin yeraltı kaynakları 9 düşünüldüğünde, Güney Azerbaycan'ın da benzer bir potansiyele sahip olduğu varsayımı güçlenmektedir. Bu kaynaklar, bölgeyi ekonomik ve stratejik açıdan daha da değerli kılmaktadır. Devletlerin veya aktörlerin zayıfladığı durumlarda, değerli kaynaklar genellikle kontrol için birincil hedef haline gelir. Güney Azerbaycan'ın varsayılan doğal kaynak zenginliği, iç savaş veya bölgesel çatışma senaryosunda, farklı grupların veya dış güçlerin bu kaynaklara erişim sağlamak amacıyla müdahale etmesine yol açabilir. Bu durum, çatışmanın süresini ve şiddetini artırarak, insani durumu daha da kötüleştirecek ve bölgenin istikrarını uzun vadede tehdit edecektir.
Güney Azerbaycan, İran'daki en büyük etnik topluluklardan biri olan milyonlarca Azerbaycan Türk'üne ev sahipliği yapmaktadır. Bazı kaynaklara göre bu nüfusun 25 ila 30 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir.11 Bu sayı, Farslardan bile daha fazla olabilmektedir.12 Bu Türk nüfusu, Türkiye ve Azerbaycan halklarıyla aynı etnik kökene mensup olup, güçlü kültürel ve dilsel bağlara sahiptir.13 Türkçe konuşmaları ve iki kardeş ülkeye duydukları sevgi, bu bağların canlılığını göstermektedir. Tarihsel ve kültürel bağlar, bir devletin dış politikada belirli bir bölgeye yönelik müdahalesini meşrulaştıran önemli unsurlardır.
Güney Azerbaycan'daki Türk nüfusunun varlığı ve onlarla olan kardeşlik ilişkisi, Türkiye ve Azerbaycan'ın olası bir krizde pasif kalmasının iç ve dış kamuoyu nezdinde kabul edilemez olacağı anlamına gelmektedir. Bu durum, iki ülkenin bölgedeki olası eylemleri için güçlü bir sorumluluk argümanı sunmaktadır.
Aşağıdaki tablo, Güney Azerbaycan'ın jeopolitik ve kaynak profilini özetlemektedir:
Tablo 1: Güney Azerbaycan'ın Jeopolitik ve Kaynak Profili
Kategori | Detaylar |
Coğrafi Konum | İran'ın kuzeybatısı; Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Irak ile sınır komşusu; Hazar Denizi'ne yakınlık. |
Jeopolitik Önemi | Türk dünyasını karadan birbirine bağlayan köprü; Orta Doğu-Avrupa-Asya kesişimi; tarih boyunca mücadele alanı. |
Varsayımsal Doğal Kaynaklar | Petrol, Doğalgaz, Altın, Bakır, Uranyum, Demir, Krom, Molibden vb. |
Nüfus | Yaklaşık 25-30 milyon Türk nüfusu; güçlü kültürel ve dilsel bağlar; Türkiye ve Azerbaycan'a sevgi ve empati. |
İran'da varsayımsal bir siyasi istikrarsızlık ve devlet otoritesinin çöküşü, Güney Azerbaycan bölgesinde öngörülemez bir kaos ve iç savaş ortamını tetikleyebilir. Merkezi kontrolün zayıflamasıyla birlikte, farklı etnik ve ideolojik gruplar arasında güç mücadelesi şiddetlenebilir, bu da bölgedeki sivil halk için yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Bu senaryoda, Güney Azerbaycan'a yönelik en büyük tehditlerden biri, terör örgütlerinin etnik ve bölgesel emellerini gerçekleştirmek üzere harekete geçmesi olacaktır.
İran devletinin varsayımsal çöküşü, ülkenin farklı etnik ve mezhepsel unsurları arasında bir güç boşluğu ve buna bağlı olarak şiddetli bir iç çatışma riski yaratacaktır. Bu durum, merkezi otoritenin yokluğunda bölgesel aktörlerin ve terör örgütlerinin kendi gündemlerini uygulamaya koymaları için uygun bir zemin hazırlayacaktır. Tarihsel olarak, büyük devletlerin çöküşü veya zayıflaması, komşu ülkelerin ve küresel güçlerin kendi çıkarlarını korumak veya genişletmek amacıyla farklı yerel grupları desteklemesine yol açmıştır. Güney Azerbaycan'ın stratejik konumu ve kaynakları göz önüne alındığında, İran'ın çöküşü, bölgeyi, farklı jeopolitik gündemlere sahip aktörler arasında bir vekâlet savaşı alanına dönüştürebilir. Bu tür bir kaos ortamı, sivil altyapının çöküşüne, temel hizmetlerin aksamasına ve geniş çaplı insani krizlere yol açabilir.16 Bu durum, insani krizi daha da karmaşık hale getirecek ve istikrarın sağlanmasını zorlaştıracaktır.
Güney Azerbaycan'a yönelik en ciddi tehditlerden biri, PKK'nın İran kolu olan PJAK ve bölgedeki diğer Kürt terör örgütlerinin potansiyel eylemleridir. PJAK, 2003 yılında kurulan ve İran'da askeri hedeflere ve sivillere karşı silahlı eylemler yapan bir örgüttür.18 İran ile PKK arasındaki karmaşık ilişki 19, bu örgütün bölgedeki faaliyetlerinin derinliğini göstermektedir.
PJAK'ın ideolojisi ve operasyonel geçmişi, örgütün bölgesel bir Kürt koridoru oluşturma hedefini işaret etmektedir. İran'daki bir çöküş senaryosu, bu hedefin gerçekleşmesi için bir fırsat penceresi açacaktır.
Bu örgütlerin, varsayımsal bir çöküş senaryosunda, Güney Azerbaycan'ın batı bölgelerini işgal etme ve burada etnik temizlik yaparak milyonlarca Türkü ya katletme ya da kendi vatanlarından sürgün etme potansiyeli bulunmaktadır. Bu, Uluslararası İnsancıl Hukuk (IHL) kapsamında sivillerin korunmasına yönelik temel ilkelerin 20 açıkça ihlali anlamına gelecektir. Böyle bir işgal ve etnik temizlik girişimi, aynı zamanda stratejik bir tehdit oluşturmaktadır: Güney Azerbaycan-Türkiye sınırını kontrol altına alarak Türkiye'yi doğu tarafından kuşatma ve PKK'nın bölgedeki etki alanını genişletme amacı taşımaktadır. Güney Azerbaycan'ın batı bölgelerinin kontrolü, örgütün Türkiye sınırına doğrudan erişimini sağlayacak ve Türkiye'nin doğu sınırında yeni ve kalıcı bir terör tehdidi oluşturacaktır. Bu, sadece bir insani kriz değil, Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik çok boyutlu, uzun vadeli bir stratejik tehdittir.
Yukarıda belirtilen tehditler, bölgede geniş çaplı bir insani felaket riskini beraberinde getirmektedir. Milyonlarca Türk'ün yerinden edilmesi, kitlesel göç dalgalarına ve bölgesel istikrarsızlığın daha da derinleşmesine neden olabilir. "Etnik temizlik" ve "milyonlarca Türkü ya katletme ya da kendi vatanlarından sürgün etme" tehlikeleri, Uluslararası İnsancıl Hukuk (IHL) ve "Koruma Sorumluluğu" (R2P) prensiplerini doğrudan tetiklemektedir. R2P 23, soykırım, savaş suçları, etnik temizlik ve insanlığa karşı suçlardan nüfusları koruma sorumluluğunu uluslararası topluma yükler. Eğer Güney Azerbaycan'da bu türden kitlesel vahşet suçları işlenirse, bu durum Türkiye ve Azerbaycan'a, uluslararası hukukun ve R2P'nin sağladığı meşruiyet zemininde, uluslararası müdahale çağrısı yapma veya kendi eylemlerini bu ilkelerle uyumlu hale getirme fırsatı sunar. Bu durum, sadece yerel değil, aynı zamanda bölgesel ve uluslararası jeopolitik dengeleri de kökten değiştirecek bir potansiyele sahiptir. Bölgedeki güç boşluğu ve terör örgütlerinin yayılması, komşu ülkeler için ciddi güvenlik sorunları yaratacak ve uluslararası toplumun müdahalesini kaçınılmaz hale getirecektir.
İran'daki varsayımsal bir istikrarsızlık senaryosunda, Güney Azerbaycan'daki Türk nüfusunun can ve mal güvenliği, Türkiye ve Azerbaycan'ın ulusal güvenliği ile doğrudan ilişkilidir. Her iki ülkenin de tarihsel, kültürel ve kardeşlik bağları göz önüne alındığında, bu duruma kayıtsız kalmaları düşünülemez. Ankara ve Bakü, bu potansiyel krize karşı azami dikkat göstermeli ve gereken her türlü destek ve müdahale için hazır olmalıdır.
Türkiye ve Azerbaycan, "iki kardeş ve dost devlet" olarak aynı etnik kökene mensup milletlere sahiptir.13 Bu derin bağlar, iki ülkeyi Güney Azerbaycan'daki Türk nüfusunun kaderine karşı özel bir sorumluluk altına sokmaktadır. Karabağ zaferinde de görüldüğü gibi, Türkiye ve Azerbaycan arasındaki "stratejik müttefiklik" ve "yüksek katmanlı stratejik ortaklık" 25 bu tür krizlerde ortak hareket etme kapasitesini ve iradesini ortaya koymuştur. Bölgedeki Türk nüfusunun güvenliği, aynı zamanda her iki ülkenin sınırlarının ve genel jeopolitik istikrarının korunması anlamına gelmektedir. Birçok uluslararası krizde, farklı aktörler arasındaki güven eksikliği ve koordinasyon sorunları, etkili bir yanıtı geciktirir. Ancak, Türkiye ve Azerbaycan arasındaki derin tarihsel, kültürel ve askeri bağlar, bu engelleri minimize etmektedir. Önceden var olan istihbarat paylaşımı, ortak tatbikatlar ve diplomatik uyum, varsayımsal bir krize karşı anında ve eşgüdümlü bir tepki verilmesini mümkün kılar, bu da krizin yayılmasını sınırlama ve insani zararı azaltma açısından kritik bir faktördür.16
Türkiye ve Azerbaycan'ın rolü, yalnızca varsayımsal bir kriz ortaya çıktığında reaktif müdahale etmekle sınırlı kalmamalıdır; aksine, stratejik planlama ve caydırıcılık 27 yoluyla krizin Güney Azerbaycan'da kitlesel vahşet veya terör örgütü kontrolüne dönüşmesini önlemeyi hedeflemelidir. Caydırıcılık teorisi 30, bir aktörün belirli bir eylemi başlatmasını engellemek için tehditlerin kullanılmasını içerir. Bu bağlamda, iki ülkenin potansiyel saldırganlara (örneğin PJAK) karşı askeri kapasitelerini ve müdahale kararlılıklarını açıkça sergilemeleri, olası bir saldırıyı veya etnik temizlik girişimini başlamadan engelleme potansiyeli taşır. Bu, kriz yönetiminde proaktif bir yaklaşım benimsemek anlamına gelir.16
Aşağıdaki tablo, Türkiye ve Azerbaycan'ın Güney Azerbaycan için atması gereken stratejik adımları özetlemektedir:
Tablo 2: Türkiye ve Azerbaycan'ın Güney Azerbaycan İçin Stratejik Eylem Planı
Eylem Alanı | Hedef | Strateji |
Diplomatik Girişimler | Uluslararası destek ve meşruiyet. | BM, AGİT'te gündeme getirme; R2P vurgusu; komşu ülkelerle diyalog. |
İnsani Yardım Planlaması | Sivil halkın korunması, göç dalgalarının yönetimi. | Kapsamlı insani yardım planları; IHL'ye uyum; savunmasız gruplara öncelik. |
Güvenlik ve İstikrar Mekanizmaları | Türk nüfusunun güvenliği, bölgesel caydırıcılık. | Stratejik planlama; caydırıcılık unsurları (askeri kapasite, kararlılık); sivil kaybı önleme. |
Koordinasyon ve İşbirliği | Hızlı ve eşgüdümlü müdahale. | Askeri, istihbarati, diplomatik koordinasyon; erken uyarı sistemleri. |
Güney Azerbaycan, İran'daki varsayımsal bir siyasi çöküş senaryosunda, sadece yerel bir krizin değil, aynı zamanda bölgesel ve uluslararası istikrarın da test edileceği kritik bir alana dönüşme potansiyeli taşımaktadır. Bölgenin jeopolitik önemi, zengin doğal kaynakları ve milyonlarca Türk nüfusuna ev sahipliği yapması, onu bu büyük ve tehlikeli macerada yalnız bırakılamayacak bir coğrafya kılmaktadır.
Bölgedeki Türk nüfusunun varlığı ve onlara yönelik potansiyel tehditler, Türkiye ve Azerbaycan için sadece kültürel bir sorumluluk değil, aynı zamanda doğrudan bir ulusal güvenlik meselesidir. Bu nedenle, Güney Azerbaycan'ın kaderi, Ankara ve Bakü'nün en öncelikli gündem maddelerinden biri olmalıdır. Uluslararası toplum da, olası bir insani felaketi ve bölgesel istikrarsızlığı önlemek adına bu konuya kayıtsız kalmamalıdır. Bölgenin Orta Doğu, Avrupa ve Asya'nın kesişiminde yer alması 5 ve zengin doğal kaynaklara sahip olması 6, buradaki herhangi bir istikrarsızlığın küresel enerji piyasalarını ve ticaret yollarını doğrudan etkileyeceği anlamına gelmektedir. Bu durum, sadece Türkiye ve Azerbaycan'ın değil, aynı zamanda Avrupa, ABD ve Asya'daki büyük güçlerin de stratejik çıkarlarını ilgilendirmektedir. Dolayısıyla, Güney Azerbaycan'daki güvenlik, bölgesel istikrarın ötesinde, küresel güvenliğin de bir parçasıdır.
Güney Azerbaycan'ın korunması, sadece bölgedeki Türk nüfusunun güvenliği için değil, aynı zamanda Kafkasya, Orta Doğu ve genel Avrasya'nın enerji güvenliği ve jeopolitik dengeleri için de hayati öneme sahiptir. Bölgedeki istikrarsızlık, geniş çaplı göç dalgalarına, terörün yayılmasına ve uluslararası enerji tedarik zincirlerinde aksaklıklara yol açabilir. Bu nedenle, Güney Azerbaycan'daki istikrarın sağlanması, bölgesel ve küresel aktörlerin ortak çıkarına hizmet etmektedir. Güney Azerbaycan'ın Türk dünyasını karadan birbirine bağlayan bir köprü olması 2, bölgedeki herhangi bir istikrarsızlığın, Türkiye ve Azerbaycan arasındaki stratejik entegrasyon çabalarını (örneğin Zengezur Koridoru 25) doğrudan tehdit ettiği anlamına gelmektedir.
Türkiye ve Azerbaycan, Türk dünyası içinde daha derin bir entegrasyon ve bağlantı kurma hedefine sahiptir. Güney Azerbaycan'daki bir kriz, bu stratejik vizyonu sekteye uğratabilir ve potansiyel olarak Türk dünyasının coğrafi bütünlüğünü tehdit edebilir. Bu durum, iki ülkenin bölgedeki eylemlerinin sadece insani veya ulusal güvenlik odaklı değil, aynı zamanda daha geniş bir jeopolitik entegrasyon ve Türk dünyasının geleceği vizyonuyla da bağlantılı olduğunu göstermektedir.
Türkiye ve Azerbaycan, sahip oldukları tarihsel, kültürel ve kardeşlik bağları sayesinde bu konuda öncü bir rol oynamak durumundadır. İki ülkenin stratejik ortaklığı 25, diplomatik, insani ve güvenlik alanlarında eşgüdümlü hareket etme kapasiteleri, bu krizin yönetilmesinde ve potansiyel tehditlerin bertaraf edilmesinde kilit bir faktör olacaktır. Ankara ve Bakü'nün proaktif ve kararlı duruşu, hem bölgedeki Türk nüfusuna güvence verecek hem de uluslararası toplumu harekete geçirmeye teşvik edecektir.
Güney Azerbaycan'ın geleceği, bölgesel istikrarın ve Türk dünyasının güvenliğinin teminatıdır.